Osmanlı Devleti’nde Sosyal Yapının Oluşumu ve Temelleri
Osmanlı Devletinin Kuruluşunda Etkili Olan ve Sosyal Devamlılığı
Osmanlı Devletinin kuruluşunda etkili olan, Ahiyân-ı Rum, Baciyân-ı Rum, Abdalân-ı Rum ve Gaziyân-ı Rum teşkilatları Anadolu’da kurdukları örgütlerle planlı olarak şenlendirme ve kolonizasyon metodu uygulayarak Devlet-i Aliyye’nin oluşumunda etkili oldu.
1. Ahiyân-ı Rum
Anadolu Selçuklu Devletinde yayılmaya başlayan Ahilik, fütüvvet teşkilatının devamı olarak kabul edilir. Ahiler, yerleşik olmayan halkı yeni fethedilmiş bölgelere yerleştirerek yerleşik hayatın oluşmasında etkili oldukları gibi Batı ucunun hızlı bir şekilde Türkleşme ve İslamlaşmasına yardım etti. Osman Gazi’nin Karacahisar’da Cuma ve Eskişehir’de de Bayram namazını bir Ahi olan Dursun Fakıh’a kıldırması Osmanlının Ahilerle ilişki ve yakınlığı ortaya koyması açısından önemlidir. Ankara’da yaşayan Ahiler şehri herhangi bir çatışma olmaksızın 1362 yılında Osmanlı sultanına teslim etmişti.
2. Baciyân-ı Rum
Baciyân-ı Rum teşkilatının kurucusu, Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin kızı ve Ahi Evran’ın hanımı olan, Fatma Bacı’dır. Teşkilatın temelinde Anadolu’nun sosyal, iktisadi ve siyasi durumu ile Moğol istilasına karşı bir birlik oluşturma havası vardı. Osmanlı Devletinin kuruluşunda ve Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında yer alan bu kadınlar, kendileri gibi Müslüman olan kadınları belli bir amaçla eğiterek milli ve dini kimliğe sahip olmaları için uğraş verdi.
3. Abdalân-ı Rum
Abdalân-ı Rumlar, yeni kurulan devletin ileride cihan imparatorluğu fikrini metotlu bir şekilde halkın zihniyetine yerleştiren kimseledi. Bursanın fethinde Orhan Beyʼe, Abdal Musa, Geyikli Baba, Abdal Murad, Düğülü Baba, Abdal Mehmed gibi abdal ve dervişler yardım etti. Bu dervişler sayesinde yeni fethedilen bölgeler şenlenmiş Hıristiyanlar, İslamiyet’e davet edilmiş ve hatta Abdal Musa, yeniçeri teşkilatının kuruluşunda etkili olmuştu.
4. Gaziyân-ı Rum
Gaziyân-ı Rum, Osmanlı Devletinin kuruluş ve gelişmesinde Osmanlı sultanlarını en fazla etkisi altına alan teşkilattı. Gazilerin kökeni, İslam öncesi Türk geleneğinde önemli yer tutan Alplik geleneği ile, cihadı kendilerine düstur edinmiş olan Erenlerin, Türk-İslam sentezidir. Gaziler, diğer zümrelerin teşkilatçı yapısından farklı olarak savaşçı yapıları ile öne çıkardı.
Nüfus
Nüfus, XVI. yüzyıla kadar durağandı. Nüfusun sayı ve kalitesi hakkında en önemli bilgileri, devletin mali ve iktisadi imkanlarını tespit amacıyla yapılan tapu tahrir, avarız ve temettuat defter sayımları vermektedir. Tapu tahrir defterlerinin çoğu XV. ve XVI. yüzyıla aittir. XVII. yüzyıl nüfusu hakkındaki bilgiler Avarız defterlerinden, XIX. yüzyıl nüfus bilgileri ise Temettuat defterlerinden elde edilir. XVI. yüzyıl rakamlarına göre nüfusun % 60’ı Müslüman, % 40’ı ise Gayrimüslimdi.
1. Kırsal Nüfus
Osmanlı Devletinin tarım toplumu olmasından dolayı nüfusun çoğu köylerde bulunurdu. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan konar-göçerler toplam nüfusun %90ʼnın oluşturmaktaydı.
2. Kentsel Nüfus
Osmanlı Devletinde XV. ve XVI. yüzyıllarda kent tipi yerleşimler artışa geçti. XVI. yüzyıl sonlarına doğru toplam 11 milyon nüfusun 700 bini kentlerde yaşamaktaydı. O dönemde İstanbul 500 bin nüfusu ile Avrupa’nın en büyük şehriydi.
İskân ve Yerleşim
İskân politikasının temeli Anadolu’dan Müslüman nüfusun getirilerek buraların Türkleşip İslamlaştırılmasıydı. Sistemli nakil işi olan iskân, sürgün usulü denilen yöntemle yapılırarak ahali, yeni kurulan bölgelere aileleriyle birlikte gönderilirdi. Sürgünde gönüllülük esas olmakla birlikte zorunlu sürgünler de yapılırdı. İskâna tabi tutulanlar gittikleri yerde belirli bir süre her türlü vergiden muaf tutulurdu.
1. Köyler
Osmanlı ekonomisinin temeli tarıma dayalı olduğu için köyler, köylüler ve çiftçiler sosyal yapıyı oluşturan temel unsurdu. Köyler, cami etrafında kurulur ve bazı köylerde zaviye ve tekkelerde köylerin merkezini oluştururdu. Köylünün temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktı. Köylerde idari etkinlik imamlara verilmişken köy teşkilatı, köy kethüdasının yönetimindeki yiğitbaşılardan oluşmaktaydı. Köyün güvenlik işleri sekbanlardan sorulurdu.
2. Şehirler
Şehirlerin yönetiminden kadı veya kadı naibleri sorumluydu. Şehirdeki en küçük idari birim olan mahalleler imamlar tarafından idare edilirdi. İmamların atamasını yapan ise kadı idi. Her mahallenin eğitim ve alt yapı ihtiyaçlarının karşılandığı vakıfları bulunurdu. Şehirlerin güvenliklerinden subaşılar sorumlu idi. Bu subaşıların görevleri daha çok sanıkları mahkemeye sevk eden adli zabıtalıktı. Subaşıların yardımcıları ise asesler, kale dizdarları ve erlerdi.
3. Konar-Göçerler
Konar-göçerlerin, yaylak ve kışlak adı verilen mevsimlik yerleşim yerleri vardı. Yaylakta hayvancılık yapılırken kışlak adı verilen yerlerde tarımla uğraşılırdı. Bu gruptakiler, yaylak ve kışlaklarını içeren timar veya vakıf arazilerde timarlı reaya gibi elde ettikleri ürünlerden toprak sahiplerine kanunlarda belirtilen oranlarda vergiler verirdi. Ayrıca konar-göçerler, madenlerle ilgili çeşitli işlerde çalışabildikleri gibi iç ayaklanmaların bastırılması ile geçit ve derbentlerde diğer reaya gibi görev almışlardı.
Konar-göçerler, Osmanlı şehirlerinin et ihtiyacını karşılardı. Göçebeler uğraş alanlarına göre süt, yoğurt, peynir ve yağ gibi temel gıda maddeleri üretikleri gibi hayvanların yünlerinden iplik, kilim ve halı gibi sınai mallar da üretirlerdi.
Konar-göçerler, yaz ve kış zamanlarında sürekli göç halinde olduklarından yol güzergahlarında bulunan yerleşiklerle zaman zaman anlaşmazlıklar yaşadılar. Bu durum karşısında devlet, genellikle yerleşiklerin safında yer alarak göçebeler iskân ettirilidi. Bu amaçla yapılan iskâna, iç iskân adı verilmişti.