Osmanlı İlmiye/Eğitim Teşkilatı Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemi
Eğitim, insanlığın en kadim olgularından birisidir ve her kültür ve medeniyetten günümüze kadar gelmiş zengin bir mirasa sahiptir. Osmanlı Devleti’nde geleneksel olarak siyasal elit tarafından başlatılan modernleşme sürecinin temel amacı devleti kurtarmaktı. 19. yüzyılda devletin her alanda yabancı işgali tehdidi altında kalması, siyasal ve sosyo -kültürel dönüşüm sürecine sıra dışı bir nitelik, derinlik ve genişlik katmıştır. Devletin kurtuluşu, siyasal, askeri, iktisadi yapının yanı sıra toplumun da yeniden şekillendirilmesinden geçmektedir.
Tanzimat Fermanı 3 Kasım 1839 tarihinde ilan edildi. II. Mahmud’dan sonra tahta çıkan 17 yaşındaki genç padişah Abdülmecid döneminde Reşid Paşa Tanzimat’ı ilan etti. Tanzimat dönemi, eğitimde ve başka alanlarda etkilerini bugüne kadar sürdürdüğünden dolayı çok önemli bir dönemdir. Tanzimat Fermanı’nda eğitimle ilgili bir kelime yoktur; fakat devlet adamları, girişilen yeniliklerin kalıcı olabilmesi için bilgili bir toplum, yeni bir aydın tipi ve kadro gerektiğini biliyorlardı. Bunu süreç içerisinde fikir ve uygulamalarında gösterdiler. Bu dönemde ülkede yenilikler gerekli bir ihtiyaç olduğu ve halkın eğitilmesi devlet ve hükümetin önemli bir görevi olarak görüldüğü için Osmanlı eğitim reformu, devlet bünyesindeki reformlardan biri olarak düşünülmüş ve ötekiler gibi Batılılaşma şeklinde anlaşılmıştır. Eğitimin geliştirilmesi, devleti felakete gidişten kurtaracak bir yol olarak görülmeye başlanmıştır. Eğitim bir bilim olarak görülmeye ve eğitim bilimi kitapları yazılmaya başlanmıştır. Medrese dışındaki örgün eğitimde ilk, orta, yüksek şeklinde bir derecelemeye gidilmiş ve kapsamlı düzenlemeler düşünülmüştür. Tanzimat Fermanını okuyan Reşid Paşa ve arkadaşları daha sonraki süreçte örgün ve yaygın eğitim yoluyla okullar açarak ve halkı eğiterek, devleti Avrupa’nın yeni usullerine göre düzenlemişlerdi.
Bir bütün olarak eğitimi düzenleyen “Maarif -i Umumiye Nizamnamesi” ise 1869 yılında yayınlandı. İlk kez devletin ilk eğitime büyük bir önem atfetmeye başladığı görülmektedir.
1876 Kanun -ı Esasi ile birlikte anayasaya eğitime dair bazı hükümler girmiştir. İlk ikisi özel öğretim ve üçüncüsü de ilköğretimin zorunluluğuna ilişkin maddelerdir.
II. Abdülhamid döneminde ise eğitim yaygınlaştırılmıştır. Bunun sebepleri, bürokrasisi yaygınlaşmaya devam eden devletin yerel bürokrasisini yetiştirmek durumunda olmasında aranabilir. Bu dönemde eğitim sisteminin yaygınlaştırılması çabasında, Müslüman olmayan milletlerin eğitim sistemlerinin yaygınlaştırılması ve çoğalması ile yarışma ya da savunma güdüsünün de etkili olduğu savunulabilir. Bununla birlikte ilk kez özel eğitim alanında bir girişim olmuş ve sağır, dilsiz ve görme engelliler (âmâlar) için bir mektep açılmıştır.
Abdülhamid döneminde nicelik bakımından gözlenen başarılar niteliği yükseltmek gibi bir amaçla yürütülmemiştir. Maarif Nezareti, 1894 -1895’ten itibaren, ilk kez ülke çapında eğitim istatistikleri yayınlamaya başlamış ve yine ilk kez ülkenin eğitim durumunu rakamsal olarak ve topluca gösterdiği için eğitim meselelerinin daha iyi anlaşılıp değerlendirilmesine yardımcı olması bakımında kıymetli olan eğitim-öğretim yıllıkları yayınlanmıştır.
II. Meşrutiyet dönemine gelindiğinde ise eğitim, yöntemsel sorunlar başta olmak üzere amaç, işlev, program ve felsefi boyutlarda tartışılmıştır. Bu ayrıntılar siyasal gündemde eğitimde strateji sorunu haline dönüşerek bir çeşit eğitim politikası arayışı içerisine girilmiştir. Kızlar için ilk kez bir yüksek öğretim kurumu açılmıştır. İlk resmi anaokulları bu dönemde açılmış, okul öncesi eğitimde ciddi adımlar atılmıştır. Yine eğitimde drama ve renkli eğitim haritaları ilk kez bu dönemde kullanılmaya başlanmıştır. Bütün bu gelişmelerle birlikte Balkan ve I. Dünya Savaşları ve bu savaşların yol açtığı felaketler, Meşrutiyet dönemi eğitiminin gelişmesini önleyici temel nedenler arasında yer almıştır.
Osmanlı Devleti mektep ve müesseseler kurup açma konusunda Türk ve Müslümanların yanı sıra azınlıkları da serbest bırakmıştı. Hükümet Rum cemaatine verdiği hakları Ermenilere ve sonraları Musevilere de vermişti. Fakat Tanzimat devrine gelinceye kadar Türk ve İslam eğitiminde olduğu gibi azınlık eğitiminde ve yabancıların eğitiminde bir gelişme olmamıştı. Gayrimüslimler Tanzimat’tan sonra hükümet tarafından tanınan müsaade ile kendi mekteplerini ıslah ederek, Türklerden daha serbestçe yabancı memleketlere öğrenci gönderip okutmuşlardı.
Yabancı okullar, memleket dışından gelen Hristiyan misyonerlerin, gerek kendilerinden farklı mezheplere mensup kimseleri kendi mezheplerine dâhil etmek, gerekse Müslüman ve Yahudileri Hristiyanlaştırmak maksadıyla açtıkları eğitim kurumlarıydı. Katolikliği ve Protestanlığı yaymak isteyen Fransa, İtalya, İngiltere, Almanya, Avusturya ve Amerika kilise çevreleri de yarış halinde okul kampanyaları başlatmışlardı. Bu hareketlerinin temel sebebinde siyasal, kültürel ve ticari çıkarlarına hizmet amacı da vardı. Okulların açılışını izleyen kısa zamanda, Osmanlı Devleti içerisinde yabancı ülkelere hayranlık duyan elit topluluklar ortaya çıktı. Öte yandan Batılı devletler, yabancı okulları hem azınlıkların kültürel kimliklerinin gelişmesi ve siyasi bağımsızlıklarını kazanmaları, hem de Osmanlı Devleti üzerindeki siyasi ve iktisadi emellerinin gerçekleşmesi için bir vasıta olarak kullanmışlardır.