Osmanlı Donanmasının Tarihi Seyri
Osmanlı Beyliği'nin önce Marmara ardından da Akdeniz'e ulaşmasıyla bir donanmaya sahip olma zorunlulukları ortaya çıktı. Bilhassa Gelibolu'nun ve hemen sonrasında Karesioğullarına ait donanma ve denizcilerin Osmanlı egemenliğine geçmesi bu sürecin başlangıcı oldu. İlerleyen yıllarda Batı Anadolu’nun denizci beyliklerinin fethiyle onlara ait tersane, donanma ve denizciler Osmanlılara katılmış, bu ise güçlü Osmanlı donanmasının ilk nüvesini oluşturmuştur. II. Bayezid zamanına gelindiğinde artık denizlerde adından söz ettiren önemli Türk denizcileri ile birlikte ilk büyük yelkenli savaş gemilerinin inşası da gerçekleştirilmiştir.
16. yüzyılda Barbaros Hayreddin Reis’in önce Yavuz Sultan Selim’in desteğiyle Cezayir’e hâkim olması ardından Kanuni Sultan Süleyman tarafından İstanbul’a davet edilerek donanmanın başına getirilmesi Osmanlı donanması için bir dönüm noktası teşkil etmiştir.
1538 yılındaki zaferden sonra 1560’da Cerbe’de elde edilen galibiyet, 1566’da Sakız’ın, 1571’de Kıbrıs’ın ve son olarak 1574’te Tunus’un fethi ile taçlandırıldı. Buna karşın söz konusu başarılı fetihler arasında 1565’teki Malta hezimetini ve 1571’de Osmanlıların Akdeniz hâkimiyetine son veren İnebahtı Deniz Savaşı’nı yaşadılar.
Korsan savaşları döneminde çok sayıda Osmanlı korsanı ile birlikte Cezayir, Trablusgarp ve Tunus eyaletlerinden oluşan Garp Ocaklarında üslenen korsanlar devletin en önemli mücadele gücünü oluşturdu.
Osmanlı Gemi Teknolojisinde Değişim
1645-1669 yılları arasında gerçekleşen Girit Savaşı, Osmanlı gemi teknolojisinde ve donanma yapısında da köklü değişimleri beraberinde getirdi. Girit Savaşı esnasında Venedik kalyonlarının Osmanlı kadırgaları karşısındaki üstünlüğü, Osmanlı gemi teknolojisinde kadırgadan kalyona geçiş yapılmasını zorunlu kıldı.
Mezemorta Hüseyin Paşa tarafından hazırlanan ve Bahriye Kanunnâmesi olarak bilinen düzenlemeler ilk defa 1701 yılında hayata geçirildi. Kanunname temel olarak bahriye işlerinin denizcilikten yetişen kimselere verilmesi, donanmadaki kalyon sayısının en az 40 adet olması, donanma ricali arasındaki terfi mekanizmasının tecrübe ve liyakate göre işletilmesi ve kaptanıderya olacak kimselerin Kapudâne-i hümâyun kumandanlığından gelmesi gibi temel hususları içermektedir.
Osmanlı Donanma ve Tersane Teşkilatı
Merkez tersanenin İstanbul’a nakledilmesine kadar Gelibolu Tersanesi, Osmanlıların en önemli donanma ve deniz üssü oldu. İstanbul’daki tersane oluşumunun ilk çekirdeği Fatih döneminde atıldı. I. Selim döneminde ise Sadrazam Pîrî Mehmed Paşa’nın da katkılarıyla Galata’dan Kağıthane Deresi’ne kadar olan alanda 160 gözden oluşacak şekilde inşa edildi. Kanuni Sultan Süleyman devrinde tersanenin göz sayısı 200’e çıkarıldı. III. Selim döneminde tersanede modern gemi inşa teknikleri uygulanmaya başlandı ve ilk kuru havuz yapıldı. Galata merkez tersanesi dışında Akdeniz ve Karadeniz’de irili ufaklı çok sayıda tersane bulunuyordu. Bunların sayısı 18. yüzyıl başlarında toplamda 65 idi. Tersane ve donanmadaki idari yapılanma Tersane ricali, Donanma ricali ve Tersane halkı olmak üzere üç kısımdan oluşuyordu.
Donanmada Kullanılan Gemi Türleri ve Görevliler
Osmanlılarda gemi teknolojisi üç dönem altında incelenmektedir. Birincisi devletin kuruluşundan 17. yüzyılın ikinci yarısına kadar olan kürekli gemiler (çektiri/kadırga) dönemi; ikincisi 17. yüzyılın ikinci yarısından 19. yüzyılın ortalarına kadar olan yelkenli gemiler (kalyon) dönemi ve üçüncüsü de 19. yüzyılın ortalarından devletin yıkılışına kadar olan buharlı gemiler dönemidir.
Bunlar büyük donanma gemileri ve ince donanma gemileri olmak üzere ikiye ayrılıyordu. İlk sıradakiler daha ziyade baştarda, kadırga, mavna, kalyata ve fırkate, ikinci sıradakiler ise Karamürsel, palaşkerme ve ince donanma gemileriydi.
Nehirlerde, göllerde ve sığ sularda kullanılan ve küçük boyutlu tekneler ile kayıklardan oluşan donanmaya verilen isimdir. Tuna Nehri başta olmak üzere Aras, Fırat, Şat, Özi ve Nil gibi nehirlerde bulunurdu. Buralarda kalyata ve firkate gibi açık denizlerde de kullanılan gemilerden başka karamürsel, şayka, işkampoye ve üstü açık adı verilen gemiler kullanılırdı.
Osmanlılarda yelkenli gemilerin tümüne genelde kalyon denilmekle birlikte özelliklerine göre fırkateyn, korvet, burton, barça, uskuna ve ağribar gibi isimler alıyorlardı.
Görevliler
Osmanlı donanmasında rütbelilerden başka azaplar, levendler, kürekçiler, aylakçılar, kalyoncular, gabyarlar ve sudagabolar olarak adlandırılan gemi mürettebatı ve denizciler görev yapıyordu.
Osmanlı Bahriyesinde ve Donanmasında Modernleşme Çabaları
1770’de yaşanan Çeşme hezimetinden dört yıl sonra kaptanıderya olan Cezayirli Gazi Hasan Paşa (1774-1789) döneminde başlatılan modernleşme hareketlerinde Batılı mühendis ve mimarlar rehberliğinde yeni gemiler inşasına ve denizci yetiştirilmesi işine girişildi. Bu amaçla Fransız Baron de Tott nezaretinde 1775’te Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun adından bir mektep açıldı. III. Selim dönemindeki kapsamlı ıslahatlar çerçevesinde donanmada ve tersanede yeni düzenlemeler yapıldı. 1804’de Tersane Emaneti yerine Umûr-ı Bahriye Nezâreti kuruldu. 1867’de ise Bahriye Nezâreti teşkil edildi.
Buharlı Gemiler Dönemi
Osmanlı donanmasının 1827 yılında Navarin’de yakılması ile yelkenli gemilerden buharlı gemilere geçiş süreci başlamış oldu. Ancak buharlı gemilere esas geçiş, uskurun (pervane) icadından ve bunun 1830’ların sonlarından itibaren ahşap gemilere monte edilmelerinden sonra olmuştur. Askeri amaçlı kullanılan buharlı gemiler ise daha çok 1850’lerden sonra yaygınlık kazanmıştır.
Osmanlı Denizaltıları
19. yüzyılın son önemli askeri gelişmelerinden olan denizaltıların Osmanlı donanmasındaki macerası uzun süreli ve kalıcı olmamıştır. Bilhassa II. Abdülhamid döneminde İngiltere’den satın alınarak Osmanlı donanmasına katılan iki denizaltı bir süre sonra kızağa çekilmişlerdir.
1918 yılında imzalanan Mondros Mütarekesi ile küçük güvenlik gemileri dışında bütün donanma, tersane ve limanların İtilâf devletlerine teslim edilmesi kabul edilmiş, bu da Osmanlı donanma ve tersane müessesesinin sonu olmuştur.