Osmanlı Devleti'nde Hakimiyet Anlayışı ve Hakimiyet Alametleri
1-Beyliğin Temel Niteliği
Osmanlılar için Türk-İslam kaynaklarda erken devir kaynaklarında Osmanoğulları (Âl-i Osman), Gaziler gibi isimlerin yanında Devlet-i Aliyye(-i Osmaniye) ve Devlet-i Âl-i Osman isimleri de kullanıldı. Bununla birlikte yabancı kaynaklarda ise Türk Devleti, Türk İmparatorluğu, Osmanlı (Othmanli, Othoman, Ottoman) devleti olarak adlandırıldı.
Osmanlı Devlet yapısını daha iyi anlayabilmek adına Osmanlıların miras aldıkları egemenlik ve devlet anlayışından bahsetmek gerekecektir. Beyliğin Anadolu ve Rumeli’de kurduğu düzen, Anadolu Selçuklular, İlhanlılar, Bizans ve Beylikler dönemlerinden geçen unsurlarla oluşturulmuş kendine has bir sentezdir. Mesele gerek siyasî ve idarî kurumlar gerekse sosyal-ekonomik yapı açılarından ele alındığında, geçmiş tecrübelerin yanında mevcut uygulamaları da dikkate alan Osmanlı idarecilerinin bütün bu uygulamaları elbette bir senteze dönüştürme çabası içinde olduklarıdır.
2-Osmanlı Hâkimiyet Anlayışı
Max Weber’e göre toplumlarda görülen hâkimiyet anlayışı üç kısımdan oluşmaktadır. Bunlar karizmatik, gelenekçi ve rasyonel(yasal)’dir.
Karizmatik hâkimiyet anlayışı modern dönem öncesinde görülen geleneksel yönetim biçimini ifade eder. Örneğin bu anlayışta her şey padişahın ifade ettiği şekilde gerçekleşirdi. Yine onun sözleri taşıdığı misyona dayanarak içsel irade ve denetim kabul ederdi.
Gelenekçi hâkimiyet anlayışı ise hem modern hem de modern öncesi dönemde görülebilen bir anlayıştı.
Rasyonel(yasal) hâkimiyet anlayışı ise Osmanlı’da meşrutî düzenin kurulduğu dönemi ifade eder. Anayasa ve meclis karizmatik ve gelenekçi hâkimiyet anlayışlarında olmayan unsurlardır.
Weber’in teori olarak ifade ettiği anlayışa göre 33 yıllık II. Abdülhamid devrinde hem karizmatik, gelenekçi ve hem de rasyonel hâkimiyet anlayışları yaşandı. Tarihimizin önemli olaylarından olan Sened-i İttifak, Tanzimat ve Islahat fermanları vergi konusunda padişahın yetkilerini sınırlayan, hükümetle padişah arasında ayrım yapan gelişmeler olduğundan rasyonel hâkimiyet anlayışının ipuçlarıdır.
3-Osmanlı Saltanat Alametleri
Hanedanın gücünü, nüfuzunu temsil eden semboller birbirinden farklıydı Bunlar;
Taht: hükümdarın iktidara gelmesi, makama oturması demektir. Cülûs, herhangi bir isyan sonunda tahta çıkmaya iclâs adı verilirdi. Padişahların tahta çıkmalarına “tahta çıkma”, tahta oturma, tahta/saltanata cülûs etme” tabirleri kullanılırdı. Taht, padişaha mahsus sembol olmasından dolayı, orada kim oturuyorsa sembol ona aitti.
Tuğ: At kılından süpürge şeklinde yapılıp sarığa takılan alamet ve nişan padişaha mahsus tuğ için; “Tuğ-ı Hümâyûn” adı verilirdi.
Tuğra: Oğuz hakanlarından Osmanlı padişahlarına kadar Türk hükümdarlarını temsilen kullanılan yazılı alâmet ve işaretler tuğra adıyla anılır. Türkçe’de “hükümdarın mühür ve imzası” anlamında “tugrag” şeklinde yer alan kelime Farsça’ya nişân, Arapça’ya tevkī‘ ve alâmet olarak geçmiştir.
Mühür: padişahların şahsına mahsus mühür olup her padişahın mührü kendi adıyla babasının adını ihtiva ederdi. Her padişahın cülûsun ardından biri zümrütten, üçü altından olmak üzere tuğralı dört mührü kazdırılırdı.
Hatt-ı şerif: ülke idaresinde her şey padişah adına yapıldığından onun adına yazılan ve mührü vurulan bütün yazılar padişahlık alametidir.
Saltanat sancakları: Osmanlı padişahlarının sancakları farklı renklerdeydi. Bunlar yedi tane olup; biri beyaz, ikisi kırmızı, biri yeşil, ikisi alaca-yeşil ve kırmızı, biri alaca- sarı ve kırmızı renktedir. Esas saltanat sancağı beyaz olup, geleneğe göre Anadolu Selçuklu hükümdarı tarafından Osman Bey’e gönderilmiştir.
Hutbe: İslam dininin Türkler arasında kabulü ile hutbe hâkimiyet alametleri arasında yerini aldı. Topluluk önünde etkili konuşmak anlamında olan hutbe, Müslümanların Cuma ve bayram namazı ibadet süreçleri içinde yer almaktadır. Hutbeyi siyasi anlamda hâkimiyet alameti içine koyan husus ise devlet sınırları içinde ve devlete bağlı olan ülke sınırlarında hutbe esnasında hükümdarın ad, unvan ve lakaplarının söylenmesi ve İslam büyükleriyle birlikte şahsına dua edilirdi.
Para: Osmanlı hâkimiyet alametleri arasında para da yer almaktaydı. Tahta çıkan hükümdarın ilk işlerinden biri üzerinde adı, unvanı ve lakabının bulunduğu parayı darp ettirmekti. Bu şekilde hükümdarlığı ve ekonomik bağımsızlığı ilan edilmiş oluyordu. Nitekim Osmanlı’da Osman Bey’den itibaren para basıldığı bilinmektedir. Para aynı zamanda ülkenin ekonomik refah seviyesinin göstergesiydi. Bu gösterge para basımında kullanılan maden ile kendini gösteriyordu. Değerli altın, gümüş, bakır gibi metallerden damgalanmasıyla bastırılan paralar, ülke ekonomisine de referans oluyordu. Fâtih Sultan Mehmed dönemine kadar Osmanlılar yalnızca iki madenden (gümüş ve bakır) sikke bastırılırken Fatih ile birlikte altın paralar da tedavüle girdi.
Mehterhâne: Hâkimiyet sembollerinden olan mehterhâne-i hümâyun, mehterhâne-i hâkanî isimleriyle ifade edilen teşkilat Osman Bey zamanına kadar geri gider. Eski bir adet olan mehter çaldırmak Osman Bey devrinde sınırlı çalgılarla müzik yapılırken, zamanla genişleyerek yalnız saraya ve orduya ait olmaktan çıktı. Mehterhâneler 64 kişiden oluşurdu.