Roma Kültür ve Medeniyetinin Avrupa’ya Tesirleri

Tarihin her döneminde farklı coğrafyalarda yaşamış olan topluluklar kendilerine has kültür ortamları yaratmışlar ve birbirlerini etkilemişlerdir. Bir kültürün kendinden daha üstün diğer kültürlerden etkilenmesi çok doğal ve yaygın bir olgudur. Bu bağlamda Roma sonrası Avrupa’ya yerleşen kavimler de Roma İmparatorluğunun oluşturduğu kültür ve medeniyet ortamından fazlasıyla etkilenmiştir.

Yeni bir kültür oluşturan Romalılar, Avrupalı halkların birleşerek ortak bir kimlik oluşturmasına vesile olmuşlardır. Hıristiyanlığın pagan dinlerin yerini almasıyla beraber kimliğin biçimi giderek değişmeye başlamıştır. Kavimler göçüyle beraber Romalıların kültürel mirası hem zayıflamış hem de yeni unsurlarla birleşmiştir. Bütün değişikliklere rağmen kilise örgütü zayıflamamış, aksine güçlenerek Roma kültürünün yayılmasında önemli rol oynamışlardır.

Ortaçağ Avrupa kültürünü meydana getiren temel özellikler; Antik Yunan medeniyeti, Roma devlet geleneği, Hıristiyanlık dini ve Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla yerine geçen Cermen unsurudur. Roma kültürü ve medeniyeti, son imparator Augustulus’un tahttan indirilmesi ile imparatorluğun 476 yılında tarih sahnesinden çekilmesine rağmen kendinden sonra kurulan devletlere fazlasıyla tesir etmiştir. Avrupa coğrafyasına gelen kavimler, Roma yıkıntılarının üzerine kendi siyasi yapılarını kurmuşlardır.

Siyasi Tesirler: Roma İmparatorluğu 476'da esmen yıkıldıktan sonra, yerel savaşçı beyler bağımsız hareket etmeye başlamış ve birçok krallık ortaya çıkmıştı. Bu krallıklar genellikle Roma’ya imrenmiş ve onların bürokratik mekanizmalarından etkilenerek benzer sistemleri uygulamaya çalışmışlardır. Böylece Roma bürokrasisi, imparatorluk yönetimi sona erdikten sonra da varlığını sürdürmeye devam etmiştir.

Roma imparatorunun tahttan indirilmesi, bürokratik alışkanlıkları yok etmemişti. V. yüzyıl içerisinde kıtada kurulan bütün krallıklar, direkt olarak miras alınan bu yönetim tekniklerine dayanmış, VI. yüzyılda da bahsi geçen yönetim mekanizmalarını kullanan krallar, bu sayede meşruiyet kazanarak iktidarlarını sağlamlaştırmışlardır. Kralların bürokratik alışkanlıkları devam ettirmesine karşın uzun vadede miras alınan Roma bürokrasisi dayanıklı olamamış, bürokrasiyi oluşturan öğeler dağılmıştır. Kısaca, Roma bürokrasisi ve hukuk sistemi V. yüzyıldan sonra yavaş yavaş dağılmış fakat yok olmamış, dağınık bir şekilde varlığını sürdürmüştür.

Sosyal Tesirler: Roma İmparatorluğu yıkılışından kısa süre önce Hıristiyanlık dinini kabul ederken Avrupa’ya gelen kavimlerin büyük çoğunluğu pagan inanışlarını sürdürüyorlardı. Bu kavimler Roma medeniyetinin etki alanına girdikleri andan itibaren çeşitli sebeplerle Roma imparatorluk dini olan Hıristiyanlığı benimsemeye başlamışlardı. Hıristiyanlık dini imparatorluk sınırları içerisine o kadar sağlam yerleşmişti ki, sadece devletin batı kanadının çökmesinin ardından Romalı yaşam tarzının bütünüyle bozulduğu yerlerde gerilemiş, diğer yerlerde, özellikle de Roma şehrinde etkisini fazlasıyla hissettirmiştir. Kiliseye mensup din adamları bu siyasi çöküşten yararlanarak ortaya çıkan otorite boşluğunu doldurmuştur. Devletin yerine getirdiği yönetim işlevlerinin çoğunu bu devlet adamları üstlenmiş ve giderek artan bir güce sahip olmuşlardır.

Hukuk Alanındaki Tesirler : Roma sonrası kurulan krallıkların geleneksel hukuk normları mevcuttu, fakat bunlar kurumsal bir yapıya geçiş için çok da uygun sayılmazdı. Konar -göçer yaşam tarzını benimsemiş olan bu krallıkların yöneticileri, daha etkili bir bürokratik yapı kurabilmek için yüzyıllardır sağlam şekilde yerleşmiş olan Roma hukukuna ait birçok olguyu benimsemişlerdir. Geç Roma İmparatorluğu’nun yasa derlemeleri, bu bölgelerde uzun süre yürürlükte kalmaya devam etmiştir. Cermenler ise VI. yüzyıldan itibaren yazılı bir biçim almaya başlayan kendi toplumsal geleneklerini sürdürmeye çalışmışlardı. Bu iki hukuk sistemi bir arada var olmaya devam etmiştir.

Dil ve Eğitim Alanındaki Tesirler : Roma İmparatorluğunun dili Latinceydi ve Roma’nın sınırlarından sızan topluluklar bu dil üzerinden Roma ile etkileşim sağlamak zorundaydı. İmparatorluk sonrası dönemde Latin dili yok olmamış, Hıristiyan cemaatlerin varlıklarını sürdürdüklerini bölgelerde konuşulmaya devam etmiştir. Britanya’nın batı bölgeleri ve Balkanlar’da VI. yüzyıla kadar egemen dil olan Latince, bu dönemden sonra Akdeniz’in batısıyla İberya, Galya ve İtalya’nın iç bölgelerine yoğunlaşmıştı. Doğu Roma İmparatorluğunun yönetim dilinin Yunancaya dönmesiyle beraber Latince, doğu bölgelerinde etkisini yitirmişti.

Latin dilinin yayılımı Hıristiyanlıkla paralel bir seyir izlemiştir. Kutsal kitap kültürünün yayılmasıyla, bu kültürle uğraşan kişilerden en azından bazılarının Latinceyi bilmeleri gerekmiştir. İlk defa erken ortaçağda Avrupa’nın büyük bölümüne nüfuz eden Latince, Hıristiyan kiliselerin özel ilgi alanı haline gelmişti.

Sanat Alanındaki Tesirler : Roma İmparatorluğu’nun çöküşü sonrası sanatsal evrimde kayda değer bir kesinti yaşanmamıştır. Kilisenin toplum üzerindeki artan baskısı ve Doğu kültürüne karşı artan ilgi, sanata yön vermiştir. İmparatorluğun son dönemlerinde ortaya çıkmaya başlayan İran, Suriye ve Mısır etkileriyle beraber başlayan Doğululaşma süreci, imparatorluk çöktükten sonra da devam etmiştir.