Oğuzlar

Oğuz adı ilk olarak Göktürk kitabelerinde geçer. Oğuz kelimesinin kökeni, kabile anlamındaki "ok" ile eski Türkçedeki çoğul eki "z" harfinin birleşmesinden türeyen ok+uz olup kabileler manasındadır.

Oğuzlar, Göktürkler ve onun yerini alan Uygurlar zamanında her ne kadar zaman zaman isyan etmiş olsalar da bu devletlerin temel dinamiklerindendi.

Batı Göktürk Devleti'nin yıkılmasıyla Oğuzlar Halife el-Mehdi zamanında Maveraünnehir'e geldiler. X. yüzyıla gelindiğinde Seyhun boyları dahil Karacuk ve Sayram şehirlerinde yerleşiklerdi.

Oğuz yurdu, batıda Hazar Denizi, güneyde Gürgenç ve Aral Gölü'nün güneyindeki Baratekin kasabası, Maveraünnehir'de Buhara'nın kuzeyi dâhil Sabran'a kadar geniş bir alana yayılıyordu.

Göçebe oldukları için yaylak ve kışlaklara sahiplerdi. X. yüzyıldan itibaren iktisadi hayatın ehemmiyet kazanması üzerine şehir hayatının gelişmeye başlaması Oğuzların yerleşik hayata geçişlerini hızlandırdı. Bunda İslamiyetin kabulü mühim bir rol oynadı.

Oğuzların geçim kaynağı hayvancılık olup komşu kavimlerle yapılan ticaretin ana maddesi koyundu. Müslümanlarla canlı bir ticaret vardı.

Oğuzlar Allah fikrine malik olup bunu değişik adlarla ifade ederlerdi. Ölüm merasimleri, diğer Türk kavimlerinde görülen merasimlerle aynıydı. Bıyıklı ve uzun saçlı olan Oğuzların en büyük karakteristik özellikleri sert mizaçlı ve savaşçı olmalarıydı.

Oğuzların İslamiyet'i kabul etme süreci X. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren başladı ve İslamiyet'in Oğuzlar arasında hakim bir din hâline gelmesi XI. yüzyılda oldu. Müslümanlar, islamiyeti seçen Oğuzlar için Türkmen tabirini kullandılar. Oğuzların İslam dinini kabul etmelerinde aralarındaki ticari ilişkiler çok etkili oldu. Müslüman şeyh ve dervişlerin faaliyetleri de Oğuzların İslamiyet'i kabul etmelerinde önemli rol oynadı.

Oğuzların X. yüzyılda kurmuş olduğu Oğuz Yabgu Devleti'ni yabgu unvanını taşıyan hükümdarlar idare ediyordu. Çoğu komşu devletlerle ilişkileri dostane olmadı. İçeride yaşanan siyasi anlaşmazlıklar ve savaşların yanı sıra devletin kuzeyinde bulunan Kıpçakların saldırıları sonucunda 1003 yılından önce yıkıldı.

X. yüzyılın başlarında Oğuzlardan bir topluluk Mangışlak'a göç ederek 1128 yılına kadar varlığını sürdüren bir devlet kurdu. Bir başka Oğuz topluluğu XI. yüzyılın ortalarında Karadeniz'in kuzeyine inerek önce Özi Nehri, ardından Tuna'yı geçerek Balkan coğrafyasına geldiler. Ancak çeşitli nedenlerle bölgede tutunamayı bu Oğuzların bir kısmı kuzeye bir kısmı da Bizans'ın kendilerine yurt olarak bıraktığı Balkanların bir kısmı ve Makedonya'da kaldılar. Arslan Yabgu'nun maiyetindeki Oğuzlar önce Maveraünnehir'de Nur kasabasına ardından onun hapsedilmesiyle Horasan'a göç ettiler. 1040 yılında Horasan'ı ele geçirip Büyük Selçuklu Devleti'ni kurdular. 1071 Malazgirt Zaferi ile Oğuzlara açılan Anadolu iki asır boyunca Oğuz göçleri neticesinde Türk yurdu oldu. Öte yandan 1153 yılında Sultan Sencer'i mağlup ve esir eden Oğuzlar Horasan'ı tamamen ele geçirseler de devlet olamadılar ve Kirman, Fars ve Anadolu'ya göç ettiler. Oğuzların bir kısmı 1179 yılında Kirman'a giderek 1187 yılında Kirman Oğuz Devleti'ni kurdular. Fars, Huzistan ve Urmiye bölgeleri de Oğuz göçlerine sahne oldu.

Oğuzlarda aileler obaları, obalar boyları, boylar da Oğuz halk ve ülkesini oluştururdu. 24 Oğuz boyunun Bozok kolunu Kayı, Bayat, Alkaevli, Karaevli, Yazır, Döğer, Dodurga, Yaparlı, Avşar, Kızık, Beğdili, Karkın; Üçok kolunu ise Bayındır, Peçene, Çavuldur, Çepni, Salur, Eymir, Alayuntlu, Yüreğir, İğdir, Büğdüz, Yıva ve Kınık oluşturuyordu.

İlhanlı saray çevresinde yazılan Oğuz Kağan destanında Oğuz Kağan'ın fetihleri ve ülke topraklarını büyük oğulları (Bozoklar) ve küçük oğulları (Üçoklar) arasında pay etmesi anlatılır. Oğuzların destanlaşan hayat serüvenlerini konu edinen Dede Korkut destanları yazıya geçirilse de kaybolmuş, bir dönem ozanlar tarafından anlatılmıştır. XVI. yüzyılın ikinci yarısında derlenip yeniden yazılmış ve günümüze ulaştırılmıştır.