Hazarlar
VII-XI. asırlar arası İtil, Ural, Kafkas üçgeniyle Kırım’da hâkimiyet tesis eden devletin ve kurucu asli boyun ismi olan Hazar kelimesi, “kaz” (gez) kökünden türemiştir. Kaz-ar, gezer manalarına gelip Anadolu Türkçesinde “serbest dolaşan, bir yere bağlı olmayan” demektir. Ana yurt Türkistan’dan tespit edilemeyen bir tarihte göç ederek Hazar Denizi'yle Karadeniz arasındaki sahaya yerleşen Hazarların ilk dönemleri iyi bilinmemektedir. Mevcut bilgilere göre göre Hazarlar, milattan önce Gürcü Hükümdarı Mirvan (M.Ö. 167–123) ile savaşmışlar, milattan sonra 198 yılında da Ermenistan’a saldırmışlardır. 434 yılında Attila’nın tahta geçmesiyle de Hunlara, daha sonra da Göktürklere tabi olmuşlardır. Hazarların tam bağımsız bir devlet hâline gelmeleri ise 630 yılında olmuştur. Devlet kurduktan sonra ilk mücadeleleri (641) o sırada yeni devlet kuran (635) Bulgarlarla olmuş, Güney Rusya’dan Tuna Nehri’ne kadar olan Bulgar topraklarını sınırlarına katmışlardır (665). Bu dönemde ayrıca Arap-Hazar mücadeleleri görülmüştür. H. 31 (M. 651-652) yılında Halife Hz. Osman zamanında Selmân b. Rebîa komutasındaki İslam orduları Derbend’i aşarak Hazarların bu sıralardaki başkentleri olan Belencer’e kadar ilerlemişse de Hazarlar tarafından geri püskürtülmüşlerdir. Belencer’in Arap istilasına uğraması üzerine Hazarlar başkentlerini Aşağı İtil havalisine nakletmişlerdir. Bundan sonraki Arap-Hazar mücadelesi 799’da Harun Reşid dönemine kadar devam etmiş ve genelde Hazarlar’ın başarılarıyla neticelenmiştir. Bu başarılar, Arapları Kafkaslar’da durdurmaya yetmiştir. Hazarlar, İtil, Yayık, Tın ve Kuban gibi büyük nehir havzaları üzerinde yer alan ülkelerinin coğrafi nimetlerini, ticari ve siyasi avantaja dönüştürmeyi bilmişlerdir. Su taşımacılığı yanında, Harezm’den Karadeniz sahillerine giden büyük kervan yolu ile ticaretin idari ve mali hâkimi olmuşlardır.
Gök Tanrı dinine mensup iken, diğer milletler ile girdikleri bu sıkı münasebetlerin bir sonucu olarak Müslümanlık, Hristiyanlık ve Musevilikle de tanışmışlardır. Halkı çeşitli dinlere mensup olan Hazar Türklerinin Araplarla girdikleri mücadeleler sonunda barış istemek zorunda kalan Hazar Hakanı, İslamiyet’i kabul etmiştir. Fakat Arapların çekilmesinden sonra eski dinine geri dönmüştür. Daha sonra, ne zaman ve ne suretle olduğu bilinmemekle birlikte hakan, ailesi ve idareci zümresi Museviliği kabul etmişlerdir. Araplara boyun eğmek istemeyen Türkistan halkları arasında Hristiyanlığın yayılması konusunda sanırım en büyük faaliyet patrik Timothei (780-819) zamanında yapılmıştı. Onun tarafından Hazar sahili civarına gönderilen misyoner Subhalyeşu, oradan Türkistan içlerine geçmiş ve Çin’e kadar gitmiştir. Bilindiği gibi, Çin’de henüz 636 yılında A-lo-ben tarafından teşkil edilmiş bir Nesturî topluluk vardı. Süryanilere inanılırsa, patrik Timothei’ye, Hristiyanlığa kazandırdığı Türk hakanından ve diğer hükümdarlardan bir mektup almıştır. Isaak Sangari, Hazar Hakanı Bulan’a Karay dinini kabul ettirmeğe muvaffak olmuştur. Hakanını taklit eden bir kısım halk da bu dini kabul etmiştir. “Karay” adını alan bu Musevi Türkler, Kırım’da yaşarken dünyanın her tarafına dağılmışlardır. Bu arada Hazar Hakanının hizmetinde, tamamı Müslüman olan Harezm birlikleri yer almakta idi. 920’de, idareleri altındaki İtil Bulgarlarının İslamiyet’e girmeleri ile Hazar ülkesi daha çok Müslümanlaşmıştır.
İslâmiyet’in İdil Bulgarları arasında kabul görmesi, Harezmlilerle yapılan ticaretin başarılı olmasıyla yakından ilgilidir. Hazarlar da diğer Türk boyları gibi savaşçı ve teşkilatçı idiler. Başta Bizanslılar olmak üzere, Macarlar, Ruslar, İskandinavyalılar ve diğer Avrupa kavimleri, Hazarlardan ordu ve devlet teşkilâtına dair çok şey öğrenmişlerdir. Bugünkü Ukrayna’nın başşehri Kiev’i Hazarlar kurmuştur. Kafkasya’da yaşayan Karaçay Türkleri de Hazarların torunudur. Hazar Denizi’nin adı onlardan kalmıştır. Karai Türkleri, Hazarların, içinde Karai misyonerlerinin de bulunduğu Kıpçaklar arasında erimeleri sonucu ortaya çıkan ve Karay Türkleri olarak da bildiğimiz gruplardır. Karai dinini benimsemelerine rağmen Türk karakterini muhafaza etmişlerdir. Dilleri Kıpçak Türkçesi’dir. Hazar Hakanlığı iyice zayıfladığı bir sırada, Bizans ve Ruslar tarafından yıkılmıştır. Ülkenin büyük bölümü, doğudan gelen Oğuz, Peçenek ve Kıpçak Türklerinin eline geçmiştir. Dağıldıktan sonra, Hazarlar küçük bir devlet olarak 1016’ya kadar Kırım’da varlıklarını devam ettirmişlerdir. Kırım Türklerinin ataları bu Hazarlarla, onlardan daha önce oraya gelmiş olan Bulgar Türkleridir. Kırım Türklerine “Tatar” denmesi ve Kazan Türkleri ile kardeş kabul edilmeleri bu Bulgar müşterekliğindendir. Sonradan, Altın Ordu vasıtasıyla başka Türk boyları da Kırım’a yerleştirilmişlerdir..