Eğitim
Her toplumun kendine özgü bir eğitim yapısı vardır. Sanayi öncesi toplumlarda eğitim; herhangi bir toplumdaki üst sınıfa mensup insanların bir ilgi alanı olarak kabul görmekteydi. Sanayi sonrası toplumlarda ise eğitim kurumuna ilişkin algıda değişim olmaya başlamıştır. Sanayi toplumunda eğitim hizmetleri çalışma yaşamının ihtiyaç ve beklentilerine göre şekillenmiştir.
Eğitim kurumlarının sorunları, uygulamaları, işlevleri bakımından bilimsel yöntem ve tekniklerle incelenmesi, betimlenmesi ve yorumlanması “eğitim sosyolojisi” olarak tanımlanmaktadır.
Okulun temel bazı temel işlevleri şunlardır: İnsanın kendini ve diğer insanları tanıması, önemsemesi ve sevmesi; bireyselliğin, kişiliğin, eleştirel düşünme yetisinin geliştirilmesi; toplumsal kişiliğin oluşturulması, iyi bir yurttaş olunması; ekonomik yönden iyi bir üretici ve akıllı bir tüketici olunması; bilimsel bilgi kazandırılması; meslek kazandırılması.
Durkheim, eğitim kurumunun, çocukların toplumsallaşma sürecine katkı sağladığını ve modern toplumun toplumsal temelini oluşturduğunu savunur. Weber, modern sanayi toplumunda alanında uzmanlaşmış, rasyonel, gerçekçi ve bilimsel düşünen insan modelinin önemli olduğunu savunur. Weber’e göre kişilik, eğitim kurumları aracılığıyla kültürel yapı tarafından üretilmektedir.
Sanayileşmeyle beraber siyasal ve toplumsal kurumlarda değişimler olmuştur. “Sosyalizasyon sürecinin şekillenmesi; kültürel birikim ve devamlılığın sağlanması; sosyo-kültürel bütünleşmenin ve bir arada yaşama kültürünün sağlanması; bilginin öğrenilmesi ve aktarılması; sosyo ekonomik gelişmeye katkı verilmesi; bireylere mesleki statülerin ve rollerin kazandırılması; toplumsal sınıf farklarının azaltması” eğitimin temel işlevleri olarak kabul edilmektedir.
Eğitimin kurumunun bazı temel özellikleri şunlardır: Eğitim, bireye uzmanlık, beceri kazandıran, bireyin topluma uyumunu sağlayan ve kişilik kazandıran bir işleve sahiptir. Eğitim, bireyin niteliğini artıran, kendi kendisini geliştirmesine olanak sağlayan, dünya görüşünü genişleten ve bireye yeni olanaklar sağlayan bir olgudur. Bir toplumda sosyal, kültürel ve ekonomik kalkınmanın sağlanmasında eğitim kurumunun belirleyici bir rolü bulunmaktadır. Eğitim kurumunun işlevlerinden biri de “beşeri sermayenin” güçlendirilmesidir. Günümüzde eğitim hizmetleri formel ve informel eğitim olmak üzere iki şekilde verilmektedir. Günümüzde eğitim hizmetlerinin önemli bir kısmı “okul” denilen örgün eğitim kurumunda sunulmaktadır. İlk defa okuma ve yazma eğitimlerinin Sümerler zamanında verildiği günümüze kadar gelen “kil tabletler” aracılığıyla tespit edilmiştir.İşlevselci yaklaşıma göre modern toplum meritokrasinin egemen olduğu toplumdur. Modern toplumda kapsamlı eğitim almış ve belirli bir alanda uzmanlaşmış kişilere önem verilmektedir. İşlevselci yaklaşımın temsilcilerinden Parsons’a göre okullar, toplumsal sistemin bir parçasıdır ve eğitim yoluyla çocuklar, toplumun talep ve ihtiyaçlarına uygun bir şekilde yetiştirilmektedir. Merton’a göre eğitim kurumunun “açık” (manifest) ve “gizli” (latent) bazı işlevleri bulunmaktadır. Eğitim kurumlarının “kültürün aktarılması, toplumsal kontrolün sağlanması, toplumsal ve siyasal bütünleşmenin sağlanması, toplumsal değişmeye katkıda bulunulması” gibi açık işlevleri bulunmaktadır. İşlevselci yaklaşıma göre eğitim kurumu, toplumun sağlıklı bir şekilde işleyişine ve istikrarına katkıda bulunmaktadır. Bireylere sunulan eğitim hizmetleri aracılığıyla toplumun kültürel değerleri ve normları öğretilir.
Çatışmacı yaklaşımın temsilcileri toplumsal eşitsizlik bağlamında eğitim konusunu değerlendirmektedirler. Karl Marx’ın “sınıf çatışması, emek, yabancılaşma ve ideoloji” kavramları konusunda yaptığı analizler eğitim sosyolojisinin gelişimine kaynaklık etmektedir. Marx’a göre eğitim kurumları, “öğrencilere zenginlerin çıkarlarına hizmet eden bir ideolojiyi öğreterek ve yanlış bilinç aşılayarak eşitsizliği” oluşturmaktadır. Çatışmacı yaklaşıma göre eğitim kurumu, toplumdaki eşitsizlikleri sürdüren, ayrımcılık yapan, kapitalist sistemi meşrulaştıran, fırsat eşitliğini engelleyen bir yapıya sahiptir. Okullarda verilen eğitim toplumun çoğunluğundan ziyade, seçkin üst sınıfın talep ve beklentilerine göre şekillenmektedir.
Sembolik Etkileşimci yaklaşımda “benlik” önemli bir kavramdır. Eğitim kurumları, benliğin gelişimini ve rollerin öğrenilmesini etkilemektedir. Benliğin gelişimi okullarda verilen eğitimle şekillenmektedir. Mead, “taklit etme, oyun ve grupla oyun” aşamalarından geçerek benliğin şekillendiğini ifade etmektedir. Okullarda verilen eğitimlerde uygulanan ödül ve ceza sistemi öğrencilerin başarı durumlarını etkilemektedir. Sembolik etkileşimci yaklaşım, sınıf içi “öğretmen ve öğrenci” arasındaki iletişime vurgu yapmaktadırlar.
Pierre Bourdieu “kültürel yeniden üretim” kavramıyla, eğitim kurumlarının sosyo-ekonomik eşitsizlikleri kuşaktan kuşağa aktaran bir yapısının olduğunu ve eşitsizliklerin sürdürülmesini teşvik ettiğini anlatır.
Günümüzde dünya genelinde çocukların düzey, ilgi ve beklentisine uygun eğitim hizmetlerinin sunulmasında sorunlar yaşanmaktadır. Günümüzde uygulanmakta olan eğitim sistemi bireylerin eleştirel düşünme yeteneğinin gelişimini engellemektedir. Planlama eksikliği eğitim ile ilgili önemli bir sorundur. Erken yaşta yapılan evlilikler kız çocuklarının eğitim hizmetlerinden yararlanmasını engellemektedir. Eğitim kurumlarında fiziki alt yapı ve nitelikli insan gücü konusunda eksiklikler devam etmektedir. Az gelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere yapılan “beyin göçü” toplumun kalkınmasını olumlu ve olumsuz yönleriyle etkileyen önemli bir konudur.
Bilgi toplumuna geçiş sürecinde eğitim hizmetlerinde farklılıklar ve bireysellik önem kazanmaktadır. Günümüzde etkin olan geleneksel eğitim kurumlarının gelecekte ortadan kalkacağına dair yaklaşımlar bulunmaktadır. Ivan Illich tarafından “okulsuz toplum” olarak nitelendirilen bu yeni süreçte bireylerin fiziki olarak belirli bir yere gitmediği bir eğitim sisteminin gelecekte etkin olacağı düşünülmektedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, okullarda verilen eğitimi farklı yönlerden etkilemektedir.