Boş Zamanlar

Boş zaman olarak Türkçe'ye çevrilen “leisure” sözcüğünün MerriamWebster Sözlüğü'ne göre (2022); tarihteki ilk kullanımı 14. yüzyılın başlarına denk gelmektedir. Kelimenin anlamına bakıldığı zaman bugünkü kullanımına benzer olarak bireyin birşey yapma özgürlüğü, kendisine ait olan zaman dilimi, birşeyi acele etmeden yapma fırsatı iken zamanla hareketsizlik ve/ya tembellik gibi anlamlarda da kullanıldığı görülmektedir. Boş zaman kavramı her ne kadar yeni bir kavram olarak görülse de aslında kavramın temelleri çok eski kültürlere kadar uzanmaktadır.

Tarihte gerilere gidildiğinde boş zaman endüstrileşmemiş kültürlerde uzun ve zahmetli saatler ile beraber nitelendirilmektedir. Bununla birlikte bu dönemlerde iş ve boş zaman arasında net, ayırt edici bir çizgi yoktur. Birçok antropoloğa göre tarım, avcılık ve toplayıcılıkla hayatını sürdüren toplumlarda iş ve boş zaman; modern toplumlara kıyasla daha çok birbirini tamamlamaktadır. Bu toplumların ekonomik faaliyetleri, rekreasyon elementi olarak değerlendirilmektedir. Bu doğrultuda boş zaman ve rekreasyon ekonomik yaşamın bir parçasıdır.

Antik Yunan’da boş zaman; hakikat, iyilik ve bilgi gibi dünyanın üstün değerleriyle uğraşmak, bunlar üzerine düşünmek olarak anlaşılmaktaydı. Bu düşünceye göre boş zaman; bir şey yapılmayan zaman değil, bunun tam aksine derin düşünme, seçkinlik, beğeni ve estetik hazlar oluşturma zamanıdır. Bir bakıma boş zaman; ruhun arındırılması ve derin düşünümsellik ifade etmektedir. Bu sebeple boş zaman, çalışma yaşamıyla ilişkilendirilmekten oldukça uzaktır. Antik Yunan’da iş-boş zaman farklılığı yalnızca sınıfsal düzeyde ortaya çıkmış ve farklı anlamlar kazanmıştır. Bu dönemde çalışma alt sınıfa aitken, boş zaman seçkinlere ve iktidar çevrelerine ait bir ayrıcalık olarak görülmektedir. Antik Yunan’da karşımıza çıkan boş zaman algısının tam tersine Roma döneminde, boş zaman sınıfsal olarak bir hak değildi ve dolayısıyla bir yaşam tarzını ve sosyal statü de ifade etmiyordu. Onlar için boş zaman, üretici aktivitelerden sonra kalan bir zamandı ve işin yeniden üretimi için de gerekliydi.

J. Pieper’in ifade ettiği üzere orta çağı şekillendiren kilise yönetimi, insanın gündelik gereksinimlerini karşılayan faaliyetleri “vita activa”, ruh ve akıl ile Tanrı’ya yapılan faaliyetleri de “vita contemplativa” olarak ikiye ayırarak çalışma ve boş zaman kavramlarını yeniden tanımlamıştır (Hunnicutt, 2006: 66-7). Bu doğrultuda Antik Yunan’da boş zaman, oldukça az insanın sahip olduğu, rasyonel etkinlik ile rasyonel olmayan alanları da kontrol altına alarak erdemli bir yaşam amacıyla kullanılırken, Orta çağda ise kilisenin belirlediği çerçevede Tanrı’nın rızasını kazanmak amacıyla faaliyetlerde bulunmak için kullanılmıştır.

Daha sonraki süreçte Endüstri Devrimi ile; 19. yüzyıl Batı Avrupa’sında insanlar tarihin en ağır çalışma şartlarına maruz kalmışlardır. Çalışmadan kâr elde eden patronlar ve çıkar grupları, kitlesel çalışmayı oluşturarak endüstri toplumunu bir çalışma kampına dönüştürmüşlerdir. Bu zamana kadar en büyük erdem olarak kabul edilen ve sadece zengin ve seçkinlere özgü olan tembellik, artık bir hastalık olarak kabul edilmiştir. Çalışma kutsallaştırılmış bir eylem ve yaşamın temel amacı haline gelmiştir. Ancak bu olurken çalışanların gönüllü işbirliği ve bilimsel, sanatsal, eğitsel, siyasi faaliyetlere imkan sağlayacak bir çalışma kültürü üretilememiştir.

Bunun beraberinde boş zaman, artık ne kişisel gelişim ne de toplumsal faydayı ön planda tutan bir zaman dilimi olarak algılanmıştır. Çünkü endüstrileşme dönemindeki birey algısına göre herkes daha az çalışarak ve üretilmiş zenginlikten pay alarak yaşamını kültürel ve siyasal olarak zenginleştirecek bir özne konumunda değildir.

Boş zaman kavramını insanlık tarihi ile yaşıt olarak görmek mümkün olsa da günümüzdeki haliyle boş zaman algısının modern döneme özgü olduğu açıktır. Boş zamanın anlamı ve taşıdığı felsefi derinlik, günümüze dek oldukça deforme olmuştur. İlk başlarda, kişiye/topluma, çalışmadan ayrı bir zaman dilimi sağlayan, onu rahatlık ve gevşeme modunda tutmayı sağlayan bir anlama sahipken, günümüzde; bireysel inisiyatifin, istemli tercihlerin ve özgürlüğün alanı olmaktan çıkmakla birlikte kurumsal aygıtlarca organize edilen bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır.

Boş zamana yönelik sosyolojik yaklaşımlara bakıldığında üç ayrı yaklaşım karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan ilki; bireyin bakış açısıyla boş zamanı değerlendirerek atomize (parçalanmış) birey kavramına odaklanan işlevselci yaklaşımdır. İşlevselci yaklaşıma göre boş zaman çalışma dışında kalan bir özgürlük alanında yapılan çalışma dışı bir faaliyet olarak tanımlandığı görülmektedir. Burada işlevselcilerin dikkat çektiği nokta; iş zamanının boş zaman ve boş zamanla ilgili her şeyin zıttı veya olumsuzu olduğudur. İkinci yaklaşım yapısalcı eleştirel yaklaşımdır. Bu yaklaşımda Marksizm ve feminizm olmak üzere iki ana akım vardır. İkisinde de ortak olan düşünce; ataerkil yapının kadınları sivil toplumdan, ekonomiden ve boş zaman pratiğinden dışlamak amacıyla erkek gücünün sistematik bir şekilde kullanıldığını ileri sürmesidir. Bu yaklaşımda boş zaman; işin bir türevinden daha fazlası olarak tanımlanmaktadır. Üçüncü ve son yaklaşım ise postyapısalcı yaklaşımdır. Postmodernist düşünce, boş zamanın yaşamdan zevk almak ve kendini gerçekleştirmek amacıyla çaba gösterilmesi arasında bir ayrım olduğu görüşüne eleştirel bir düzeltmedir. Buna göre; kendini gerçekleştirme ve haz alma insan yaşamının içerisinde yer alan normal ve sıradan deneyimlerdir. Boş zaman, bireylerin yaşam döngüsüne paraleldir ve doğrusal bir şekilde gelişmektedir. Bu noktada, bireyleri boş zamanı üretenler ve tüketenler olarak iki kutba ayırmaya da eleştirel bir şekilde yaklaşır.

Boş zaman günümüze dek çeşitli değersel anlam imgeleriyle yüklü bir faaliyet alanı olarak algılanmıştır. Bazen çalışmanın yeniden üretimi için gerekli sınırlı kullanımı olan bir alan, bazen de dinlenme, eğlenme, hayattan zevk alma gibi hedonist değerlere odaklı algılanmış ya da bireylerin benliklerini kurma kendilerini ifade etme vb. amaçlara hizmet edici şekilde anlamlandırılmıştır.

Boş zamanın anlamsal sorununun haricinde içerdiği diğer bir sorun da bireylerin boş zamanlarını değerlendirirken ekonomik sistemin kendilerine dayattığı tüketim görevini yerine getirmek zorunda olmalarıdır. Başka bir deyişle, bireyler üretim sürecindeki vazifelerini bitirdikten sonra kendilerine verilen boş zaman süresi içerisinde de ürettiklerini tüketerek ekonomik sistemdeki bir diğer görevlerini yerine getirmek zorundadırlar. Bu doğrultuda günümüzde boş zaman; bireyin zaman üzerinde bir aidiyetinin olmadığı sınırları çizilmiş bir alandır. İnsanlık var olmaya devam ettikçe üretim ve tüketim ilişkileri de yeni formlarda devam edecektir. Kapitalizm yalın bir üretim biçimi olmanın ötesinde insanların duygu, düşünce ve zaman tasavvurlarını da belirlemektedir. Dolayısıyla boş zaman, birey dışı egemen manipülasyonlara odaklanmış bir biçimde alınır satılır bir hale gelmektedir.