Küreselleşme ve Kentleşme

Küreselleşme

Küreselleşme kavramı ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel unsurları bulunan çok yönlü bir bakış açısını gerektirir.

Küreselleşme kavramından ve olgusundan tarihin önceki dönemlerinde de söz edilmesine rağmen, 21. yüzyılda deneyimlenen biçimi daha önce görülmemiş şekilde yenidir.

Küreselleşme, 21. yüzyıla özgü zaman, mekân, insan ve eşyanın yeniden örgütlenmesi şeklinde ifade edilmektedir.

Küreselleşme, dünya ölçeğindeki toplumsal karşılıklı bağımlılıkları ve mübadeleleri meydana getiren, çoğaltan, yaygınlaştıran ve yoğunlaştıran toplumsal süreçlerin çok boyutlu kümesini ifade etmektedir.

Küreselleşmeyi oluşturan toplumsal süreçler, insanların, yerel olanla uzakta olan arasında mevcut bağlantılardaki güçlenmeyi giderek daha çok fark etmelerini kolaylaştırmaktadır.

Arjun Appadurai, küresel kültürel akışın beş alanı olduğunu savunmaktadır. Bunlar; etnik alan, medya alanı, ideolojik alan, teknolojik alan ve finans alanıdır.

Bir diğer kuramcı Anthony Giddens'a göre ise küreselleşmenin ulus-devletler sistemi, uluslararası iş bölümü, askerî dünya düzeni ve kapitalist dünya ekonomisi olmak üzere dört ana boyutu bulunmaktadır.

Küre-Yerelleşme/ Kü-Yerelleşme

Küreselleşmeyle ilgili tartışmalar arasında küre-yerelleşme olgusu yer almaktadır.

Küre-yerelleşme veya kü-yerelleşme olarak ifade edilen glokalleşme (glocalization) kavramı, hem küreselliğin hem de yerelliğin öne çıktığı, küresel eğilimlerle yerel unsurların buluşması şeklinde anlaşılabilir.

Roland Robertson’un kullanımıyla küre-yerelleşme; zaman-mekân ve homojenlik-heterojenlik dikotomisinde (ikiliğinde) anlam bulur.

Kentleşme

Kentleşme, kentlerin nüfusunun artmasını ve kentsel alanlarda yoğunlaşmasını, tarımdan çok sanayi üretiminin ve hizmet sektörünün yaygınlaşmasını, uzmanlıklarda ve mesleklerde çeşitliliği, sosyal, ekonomik ve kültürel hareketliliği açıklayan bir kavramdır.

Kentleşme, dar tanımıyla kentlerin oluşumunu anlatırken, genel anlamıyla sanayileşme sonrası kentlerdeki nüfus yoğunluğu ve büyümeyi anlatmaktadır.

Kentleşme hareketleri, 18. ve 19. yüzyıllardaki Sanayi Devrimi sonrası Avrupa’da hızlanmış, modernleşme hareketleriyle birlikte Avrupa kentleri büyük dönüşümler geçirmiştir.

Sanayi toplumları için kentleşme süreci kapitalizm ve endüstrileşme (modernleşme) ilişkisi çerçevesinde gerçekleşmiştir.

Kentleşmenin kapitalizm ve endüstrileşmeyle bağlantılı ilerleyişi, zamanla kentsel sorunları da üreten bir noktaya doğru ilerlemektedir.

Henri Lefebvre’e bu süreçte; içe doğru patlama ve dışa doğru patlama kapsamında, kentsel yoğunlaşma, kırsal göç, kent dokusunun genişlemesi, kırsal olanın kentsel olana bütünüyle tabi hale gelmesi gibi unsurlar yer almaktadır.

Kapitalist kentleşmenin dünya çapındaki ilerleyişi, dünya kenti, küresel kent, mega kent gibi yeni kent tiplerinin dünya genelinde yaygınlaşmasıyla sonuçlanmaktadır.

Dünya Kentleri

Dünya kenti kavramı, 18. yüzyıldan beri kullanılıyor olmasına rağmen bugünkü anlamını, planlamacı Peter Hall’ın 1966 tarihli Dünya Kentleri (The World Cities) adlı kitabındaki kullanımıyla kazanmış, bu eserde Hall dünya kentlerini uluslararası düzeyde ekonomik işlerin yoğunlaştığı yer olarak tanımlamıştır.

John Friedmann, 1986 tarihli Dünya Kenti Hipotezi (The World City Hypotheses) adlı çalışmasında dünya kenti hipotezlerini 7 maddede özetlemektedir.

Küreselleşmeyi teknoloji, finans ve bilgiyi demokratikleştiren bir güç olarak gören ve serbest piyasa kapitalizminin bir zaferi olarak değerlendiren Thomas L. Friedman; büyük firmaların, küçük şirketlerin, hatta bireylerin bu sayede küresel ölçekte rekabet edebilmelerinin mümkün olduğunu savunmuştur.

Thomas L. Friedman’ın aksine birçok sosyolog, küresel eşitsizliklerin gitgide derinleştiğini, büyük kentlerde zenginler ile yoksullar arasındaki uçurumun büyümekte olduğunu ifade ederek küreselleşmeyle ilgili olumsuzluklara dikkat çekmiştir.

Küresel Kentler

Dünya kentler hiyerarşisinin en tepesinde yer aldığı kabul edilen kentler, küresel kentler olarak adlandırılmaktadır.

Küresel kent kavramı, Saskia Sassen’in incelemeleriyle literatüre yerleşmiştir. Küresel kentlere dair araştırmasını coğrafya ve küreselleşmenin düzeni, küresel kentin ekonomik sıralaması ve toplumsal sıralaması ana başlıklarında ortaya koyan Saskia Sassen, New York, Londra ve Tokyo kentlerini küresel kentler olarak kabul eder.

Sassen’e göre, hukuk, bankacılık, muhasebecilik, reklamcılık, sigortacılık ve danışmanlık gibi sektörler küresel kentlerin yeni stratejik rolleri arasındadır.

Saskia Sassen’in de içinde yer aldığı bir uzman kadronun bulunduğu, 2022 Küresel Güç Merkezi Kentler Kataloğu’na göre ise ilk 10 küresel kent arasında Londra, New York, Tokyo, Paris, Singapur, Amsterdam, Seul, Berlin, Melbourne ve Şangay bulunmaktadır.

Mega Kentler

Nüfusu on milyonun üzerinde olan kentler ise, mega kent olarak tanımlanmaktadır.

Mega kentler, Manuel Castells’e göre, Enformasyon Çağı’nın yeni uzamsal formunun/ sürecinin, akışların uzamının düğüm noktaları, iktidar merkezleridir.

Küreselleşme ve Kentsel Mekânlar

Yerin dönüştürülerek kullanıma açılması olarak düşünülebilecek mekân kavramı, kentsel mekânlar özelinde küreselleşme ve kentleşme ile yakından ilgilidir.

Küreselleşme süreci, kentsel mekânlar üzerindeki hâkimiyet mücadelesini derinleştirmiş ve genişletmiştir. Küresel şirketlerin mekânları marka mağazalarına dönüştürerek daha yoğun şekilde kullanımına dünyanın birçok bölgesinde rastlanmaktadır.

Mekânsal Ayrışma ve Farklılaşma

Toplumsal tabakalaşmaya bağlı olarak mekânda da ayrışma ve farklılaşma olgularına rastlanmaktadır. David Harvey'e göre mekânsal farklılaşma kapitalist toplumdaki toplumsal ilişkilerin yeniden üretimi çerçevesinde açıklanmalıdır.

Küresel Kentsel Problemler

Kentler artık, küresel çapta üretilen problemlerin hurdalığına dönüşmüş durumdadır.