Küreselleşme, Kimlik ve Ulus Devlet
Kimlik Kavramı
Kimlik, insanların birbirlerini ve dış dünyayı algılamalarındaki işlevinden ötürü önemlidir. İnsanlar, dışarıdaki maddi dünyayı sosyo -kültürel normları, değerleri ve deneyimleri aracılığıyla inşa edilen kimliklerine bağlı olarak farklı şekillerde görür ve algılar. Bir başka deyişle, insanlar, kendileri dışındaki dünyayı sahip oldukları kimlikleri temelinde anlamlandırır.
Kimlik kültür tarafından biçimlendirilir. Çocukluk yıllarından itibaren ailede başlar. Aile, çevre ilişkileri ile kimlik kavramı gelişir. Bu ilişkiler ile toplumda kendini konumlandırır. Kimlik kavramı aile, toplum olduğu kadar tarihi ve kültürel söylemler tarafından da belirlenmektedir. Kimliğin tarihi süreç içerisinde değişen bir yapısı vardır. Kimliğin inşası bireysel veya kolektif olabilir.
Modern Kimlik
Modernleşme ile birlikte kimlik ön plana çıkmaya başlamıştır. Modernite bireysellik kavramını ön plana çıkartmıştır.
Modern öncesi dönemde genel olarak öne çıkarılan Tanrı kavramı yerine, modernitede birey öne çıkarılmış, birey odaklı bir düşünceye doğru geçiş yapılmıştır. Böylece, geleneksel kurumlar çözülerek yerine akılcılık temeline dayanan kurumlar getirilmiştir. Moderniteyle birlikte insan anlayışı değişirken, yeni toplumsal yaşamın bireye yüklediği sorumluluklar, roller ve statüler, kimliğin çerçevesini çizmiş ve gelenekselliğin katı ve durağan kimlik anlayışı yerini hareketli, çoklu ve değişken bir kimlik anlayışına bırakmıştır.
Postmodern Kimlik
Postmodern çerçeveden bakıldığında, modem toplumların sürat, büyüme ve karmaşıklaşmasının alabildiğine hız kazanmasının bir sonucu olarak kimlik, çok daha değişken ve çok daha kırılgan bir hâle gelir. Modem kimliğin konumu, insanın mesleği, kamusal (ya da ailevi) alandaki işlevi etrafında oluşurken, postmodern kimlik görünüşler, imajlar ve tüketime dayanan, boş zaman faaliyetleri çevresinde oluşur.
Postmodern dönemde kolektif kimlikler erozyona uğramış, bunun yerine alt kimlik, üst -kimlik ya da çok -kültürlülük gibi farklı kavramlarla, farklılıkların biraradalığı öne çıkmıştır. Özellikle iletişim teknolojilerinin hızlı gelişmeleri ile yeniçağın kamusal alanı sayılan internetin sağladığı olanaklarla ‘sanal kimlik’ kavramı oluşmuştur. Kimlik artık parçalı yapısı ve online görünmezlikle istediği şekle bürünür biçimde akışkan ve her an değişebilir ve yeniden inşa edilebilir haldedir.
Ulus Devlet ve Ulusal Kimlik
Ulus devletleşme sürecinin aracı olan “ulusal kimlik” oluşumu, modern çağın ürünüdür. Daha doğru bir ifadeyle, bu süreçte devletin kimliği ile devleti oluşturan yurttaşların varsayımsal kimliği örtüşmüştür.
Ulus devletler, kuruluşlarından itibaren, coğrafi olarak sınırları dâhilinde bulunan halkı belli idealler, inançlar, değerler etrafında birleştirerek eğitim ve dil birliği sağlayarak, toplumsal sınıflar arasında çatışmaları ortadan kaldırıcı önlemler almışlardır. Bu sayede yeni bir ulusal kimlik yaratmayı hedeflemişler; homojen, bütüncül bir ulusal kimlik tanımına ulaşmışlardır.
Çok Kültürlülük ve Kimlik
Çok kültürlü toplum, bir ulus devletin birden fazla kültürel topluluğu yapısında barındırmasıdır. Çok kültürlülüğün esasları ve uygulamalar, ulus - devletin temel unsurlarından biri olan milli kimliğin yöntem ve içeriğini değiştiren bir yapıyı ortaya koymaktadır. Asimilasyon seklinde tesis edilen milli kimlik yerine, bütünleşme tarzında bir üst kimlik ve buna uygun kimlik politikaları önerilmektedir. Çok kültürlülük, hükümranlık ve egemenlik hakları vermeden, kültürel haklar yoluyla farklılıkları yok etmeyi ve millî kimlikte bütünleşmeyi amaçlamaktadır.
Küresel Kimlik
Küreselleşme sürecinde kültürler arası etkileşimlerin yoğun olduğu gözlemlenmektedir. Küreselleşme süreci, kültürlerin artmasına ve çeşitlenmesine neden olmuş ve kültürlerin tamamının yerelliğine vurgu yaparak kişi‐ulusal kimlik ilişkisini belirsizleştirip, ulus devletlerin kültürel yapılarını tartışmaya açmıştır. Ulus devletin küreselleşmeyle beraber parçalandığı, etkinliğini yitirdiği iddiaları karşısında, ulusal kimlik aşırı savunmacı ve saldırgan bir niteliğe bürünerek, ırkçılığın artmasına zemin hazırlamıştır. Nitekim son yıllarda artan milliyetçilik eğiliminin altında yatan sebep bu olguyla bağlantılıdır.
Küreselleşme ile birlikte geçerli normlar ve referans sitemleri ya da bir başka deyişle total yasam biçimi hızla değişmekte; bireyler ve topluluklar bu karmaşık ve dinamik ortamda kendilerini yeniden tanımlama gereksinimi ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Söz konusu gereksinme, kimliklerin yeniden tanımlanması ile aşılmaya çalışılmaktadır. Küresel ile yerel olan arasındaki diyalektik etkileşim, insanların kendilerini tanımlayacak kimliklerinin yeniden inşasını mümkün hale getirmektedir. Bu süreçte, dinsell, mezhepsel, etnik, ulusal ya da aşiret türünde yerel kimlik arayışlarının gerekli olmadığı söylenebilmektedir.