Küreselleşme ve Din
Küreselleşme ve din ünitesinin en temel amacı, küreselleşme ve din arasındaki iki yönlü ilişkiyi incelemek, din ve küreselleşme ilişkisinde ortaya çıkan temel kuramları kavramak ve küreselleşme ve din ilişkisine etki eden ve bu ilişkiden etkilenen toplumsal olguları ve toplumsal kurumları öğretmek olarak ifade edilebilir.
Bu amaçları biraz daha detaylandıracak olursak;
- Dinin çeşitli tanımları ve sınıflandırmalarını öğretmek,
- Din ve küreselleşme ilişkisinin iki boyutlu süreçlerini ve etkilerini irdelemek,
- Küresel kültür, bireyselleşme ve modernleşme gibi kilit kavramları öğretmek,
- Küreselleşme kuramlarında ön plana çıkan önemli teorileri ve teorisyenleri ele almak,
- Küreselleşme kuramlarında dinin konumu tartışmak,
- Küreselleşme ve din ilişkisinde önem arz eden tüketim, sosyal medya ve terör gibi toplumsal olguların etkilerini aktarmak,
- Aile, ekonomi ve siyaset gibi dinin dışındaki toplumsal kurumların küreselleşme ve din ilişkisi çerçevesinde nasıl dönüştüklerini ortaya koymak.
Dinin Tanımı ve Sınıflandırılması
Durkheim, toplumsal olguları kutsal ve kutsal olmayan (profan) olarak ayırarak dinin kutsalla ilgili olduğunu, bu kutsal etrafında biçimlenen (a) inançlar ve (b) ritüeller ve bunları gerçekleştiren bir (c) cemaatten (insan grubu) teşekkül ettiğini belirtir.
Dinler, gelişmişliklerine, kurucularına, yaygınlığına ve geldikleri çağlara göre çeşitli sınıflamalara tabi tutulmuşlardır.
Küreselleşme ve Din
Her ne kadar görünürlüğünün gittikçe azaldığı günümüzde bile gündelik hayatımızın inanç ve pratiklerinin önemli bir kısmının kaynağını oluşturan din, yine bugün ilişkilerimiz ve davranışlarımız dönüştüren küreselleşme süreciyle doğrudan bir ilişkiye sahiptir. Küreselleşme ve din ilişkisinde kilit kavramın küresel kültür olduğunu belirtmek gerekir.
Küreselleşme ve Din İlişkisinde Temel Kuramlar
Küreselleşme kuramlarında üç temel akım olarak belirtilen küreselleşme taraftarı Küreselleşmeciler, küreselleşmeyi eleştiren Şüpheciler ve orta yol arayışında olan Dönüşümcüler’in hali hazırdaki dünyayı açıklamada farklı bakış açıları getirdikleri belirtilebilir. Ulrich Beck, küreselcilik ve küresellik arasında ayrım yaparak küreselcilerin küreselleşme sürecini tek boyuta (ekonomik) indirgediğini belirtir. Zygmunt Bauman, küreselleşmeyi "mekân savaşı" açısından görür. “Kültürel Farklılıkçılar” içerisinde değerlendirilebilecek olan Samuel Huntington, Medeniyetler Çatışması teziyle çok merkezli dünyanın çeşitli uygarlıklarının küreselleşmeyi farklı tecrübe ettiğini belirtir. “Kültürel Yakınlaşma” yaklaşımında ise Amerikanlaşma (Victoria De Grazia ve William Marling) ve McDonaldlaşma (George Ritzer) ön plana çıkmaktadır. “Kültürel Melezleşme” ise yerel ve küresel kültürün etkileşimine odaklanan ve kültürel yaratıcılığın imkânına değinen bir yaklaşımdır. Bu bağlamda Küyerelleşme (Ronald Robertson) kavramı önem arz etmektedir. Son olarak Manuel Castells, Ağ (Enformasyon) Toplumu teorisiyle kürselleşme sürecinin toplumsal boyutu üzerine yoğunlaşmıştır.
Küreselleşme ve Din İlişkisinde Toplumsal Olgular
Gündelik hayat pratiklerinin önemeli bir kısmı üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olan din(ler), ekonomik bir pratik olan bireylerin tüketim biçimlerini de belirlemektedir. Küreselleşmeyle beraber dinin belirleyiciliği ortadan kalkmamış fakat bir dönüşüm görülmüştür.
Küreselleşme sürecinin en önemli olgularından biri olan internetle birlikte bugün milyarlarca insanın ilişki ağları sosyal medya platformları üzerinden oluşturulmaktadır. Gündelik hayat pratiklerinin bir çoğunun taşındığı bu yeni sanal ortamlara dini pratikler de taşınmıştır. Terör örgütlenmeleri, şiddet eylemlerini meşrulaştırmak adına dinlere referansta bulunabilmektedir.
Küreselleşme ve Din İlişkisinde Toplumsal Kurumlar
Dünya toplumlarının hemen hepsini çeşitli boyutlarda etkileyen küreselleşme süreci, toplumun en temel unsuru olan aileyi ve onun temeli sayılan evlilik kurumunu etkileyerek dönüşmesine sebep olmuştur. Bununla birlikte evlilik sözleşmesi gerçekleştirmeyen kısa veya uzun süreli birliktelikler, eşcinsel birliktelikler de günümüzde aile yerine ikame edilmeye çalışılan birliktelik tipleridir.
Küreselleşme çağında din neredeyse bütün dünyada siyasallaşmıştır. Küreselleşme bir yandan egemen kültürel politikaların dünyaya yayılmasına neden olmuş öte yandan yerel kimliklerin, kültürlerin ve inançların da kendini duyurmasına fırsat tanımıştır.
Kürselleşme sadece bireysel olarak dini ekonomik pratikleri dönüştürmez aynı zamanda sistemsel olarak da din ekonomi ilişkisini yeniden biçimlendirir. Öyle ki artık geleneksel dönemde dini kuralların hüküm sürdüğü ekonomik politikalardan farklı olarak yeni dini ekonomilerden bahsediliyor.