Küreselleşme ve Ekonomi

Küreselleşme esas olarak insanlar, firmalar ve ülkeler arasındaki etkileşim ve entegrasyonun küresel boyuta taşınmasına işaret etmektedir. Bu bağlamda bazı ülkeler küreselleşme ile daha yüksek refah, yeni teknoloji, yeni kurumsal düzenleme ve yeni sosyal haklara erişim sağlayabilir. Diğer taraftan, küreselleşme bazı ülkelere de yaşam standartlarında düşüşleri, eşitsizlikleri ve haksızlıkları sunmaktadır.

Küreselleşme faaliyetlerinin dünya üzerinde yaratmış olduğu etki alanının boyutu ve geçirdiği dönüşümler dikkate alınaraktan, küreselleşme farklı evrelere/dalgalara ayrışmıştır. Bu dalgaların belirlenmesinde esas olarak ekonomiler için büyük öneme sahip olan mal ticareti, sermaye ve göç akışlarının geçirdiği dönüşümler ve yaşanan küresel çaptaki önemli olaylar etkili olmuştur.

Küreselleşme dalgaları temel olarak 3’e ayrışmıştır. Birinci küreselleşme dalgası 1860 –1914 dönemini kapsamaktadır. Bu dalganın açığa çıkarmış olduğu uluslararasılaşma hareketlerinden özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika ekonomileri etkilenmiştir. Bu etkinin açığa çıkmasında özellikle mal ticaretindeki hızlı artışlar ve sermaye hareketlerinin nispeten az engelle karşılaşarak hareket etmesi önemli yere sahip olmuştur. Bunun yanında birinci küreselleşme dalgası içerisinde sunulan finansal entegrasyon imkanları ve uluslararası göç hareketi fırsatları bazı ekonomilere önemli dönüşüm fırsatları çıkarmıştır.

I. Dünya Savaşı birinci küreselleşme dalgasında edinilen ekonomik ve sosyal kazanımların rafa kaldırılmasına sebebiyet vererek küreselleşmeden uzaklaşma dönemini başlatmıştır. Ülkelerarasındaki mal ticaretinde, sermaye ve göç hareketlerinde keskin düşüşler ülkelerin uyguladığı kısıtlamalar ile belirginleşmiştir.

II. Dünya Savaşı’nın sonlarına yaklaşıldığında ise küreselleşmenin gerilemesini sağlayan koşullarda değişim ve dönüşümler yaşanması başlayarak ikinci küreselleşme dalgasını açığa çıkarmıştır. 1944 yılındaki Bretton Woods Konferansı sonucunda küresel düzeyde ekonomik entegrasyonu desteklemek için uluslararası düzenlemeler ve kuruluşlar (IMF ve Dünya Bankası gibi) oluşturulmuştur. Bu küreselleşme dalgası ABD öncülüğünde şekillenmiştir. Diğer bir taraftan ise bu küreselleşmenin ikinci dalgasında özellikle sermaye hareketlerine sınırsız bir ortam sunmak yerine bu akışların kontrolü belli politikalara dayandırılmıştır. Dönem içerisinde özellikle taşımacılık teknolojisindeki gelişmeler dünya ticaretinin hızlanmasına katkı sağlamıştır. Savaş sonrası dönemde özellikle Avrupa’nın yeniden inşa sürecinin açığa çıkardığı emek talebiyle beraber uluslararası göç hareketlerinde de hızlanmalar gözlemlenmiştir. 1970’e gelindiğinde ise Bretton Woods sistemi üstünde ağır bir baskı oluşmuştur.

1971 –1989 dönemi ise küreselleşmenin izlediği seyir açısından durağanlığa işaret etmektedir. Bu yıllar arasında mal ticaretinde ve göç hareketlerinde iniş çıkışlar gözlemlenmiştir. Diğer taraftan uluslararası sermaye hareketlerinin bu dönemde sürekli artış içerisinde olması küreselleşmenin yeni bir evreye geçişinin sinyallerini vermektedir.

1989 yılında Berlin duvarının yıkılmasıyla pek çok alanda dönüşümler başlamıştır. Soğuk Savaş’ın son bulması küreselleşme tarafında üçüncü dalganın oluşmasına sebebiyet vermiştir. Küreselleşmenin üçüncü dalgasının şekillenmesinde Washington Uzlaşması önemli etkiye sahip olmuştur. Üçüncü küreselleşme dalgası, diğer iki küreselleşme dalgasının aksine savaş ve gerginliklerin şekillendirdiği bir yapıdan ziyade daha barışçıl bir ortamda şekillenmiştir. Diğer taraftan, özellikle gelişen ülkelerde artan demokratik talepler ve ücret artışları beraberinde dünya üretimini şekillendirmekte olan firmaların k âr eğilimlerini azaltma eğilimine sokmuştur. Bu durum karşısında firmalar yatırımlarını daha düşük maliyetli olan ülkelere taşımaya başlayarak doğrudan yabancı yatırımların seviyelerini üst noktalara taşımışlardır. Bu kurgu altında firmaların tedarik zincirleri daha uluslararası nitelik kazanmaya başlamıştır. Ülkeler üretimlerini gerçekleştirebilmek için hiç olmadığı kadar birbirlerine bağımlı hale gelmişlerdir. Bu çok değişkenli yapıda ABD dışında da ülkeler (Avrupa Birliği ve Çin gibi) varlıklarını güçlendirmeyi başarmışlardır. Kurgulanan bu yapının sunduğu fırsatlarla beraber küresel eşitsizlikleri de azalttığı gözlemlenmektedir.