Küreselleşme ve Kültür

XX. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan küreselleşme olgusu, toplumsal ve kültürel açıdan büyük bir dönüşümü de beraberinde getirmiştir. Küreselleşme karmaşık bir olgudur. Bu sebeple küreselleşmenin etkileri ve sonuçları birçok farklı toplumsal alanda bambaşka biçimlerde ortaya çıkabilir. Bugünkü anlamıyla küreselleşme olgusunun temel özellikleri 1970’lerde şekillenmeye başlamış, özellikle 1990’lardan itibaren, kavram, yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Küreselleşme en başta ekonomik temelli bir olgudur. Küreselleşmenin kökenleri, tarihsel olarak kapitalizmin doğuşuyla paralel olarak anılabilir. XX. yüzyılın iki temel üretim biçimi olan Fordizm ve esnek üretim, yalnızca birer üretim biçimi olmanın ötesinde büyük toplumsal dönüşümlere sebep olmuşlardır. Bu dönüşümlerin en iyi gözlemlenebildiği alanlardan biri de kültürdür. Fordist üretim biçimi kültürel alanda standartlaşma ve homojenleşmeyi beraberinde getirmiş, kültürün bir metaya dönüşmesi sonucunu doğurmuştur. Bu süreç Adorno tarafından kültür endüstrisi, Ritzer tarafındansa McDonaldlaştırma olarak kavramsallaştırılmıştır.

McDonald’s restoran zincirinin kurulması 20. yüzyılın en büyük gelişmelerinden biri olarak görülür ve bu gelişme, küresel düzlemde gündelik hayatı ve yaşam biçimlerini değiştirmiştir. Toplumun McDonaldlaştırılması kitabını yazarı George Ritzer’e göre, McDonals’a özgü olan şey, bu restoran zincirinin temelinde yatan ekonomik ilkelerin başta Amerikan toplumu olmak üzere dünyanın geri kalanına da hâkim olmasıdır ve Ritzer bunu McDonaldlaştırma olarak tanımlar. McDonaldlaştırma, küresel ölçekte kültürel standartlaşma ve homojenleşmeye işaret eder.

Ancak esnek üretim modeli, üretimde esneklik ve farklılaşmayı berberinde getirmiş, bu da aynı şekile küresel düzlemde kültür alanına yansımıştır. Esnek üretim modeliyle birlikte küresel kültürel pratiklerde farklılaşma yeni bir değer olarak ortaya çıkmıştır.

İletişim teknolojilerinin gelişmesiyle kültürler arası etkileşim artmış, internet ve sosyal medya üzerinden yeni toplumsallıklar kurulmaya başlanmıştır. Küreselleşmenin bu sonucu yeni toplumsal hareketlerin doğmasına vesile olmuştur.

Küreselleşme yalnızca toplumsal ve kültürel pratiklerin dünya ölçeğinde standartlaşması, homojenleşme ve dolayısıyla otantik olanın kaybolması sonucunu doğurmaz. Küreselleşme bağlamında ekonomik sistemin, farklı ve yerel olana dair vurgu yaptığı veya yerel kültürle küreselin birbirinin içine geçtiği durumlar da ortaya çıkmıştır. Küreselleşme olgusu diyalektik bir şekilde yerelliklerin açığa çıkması sonucunu doğurmuş, aynı zamanda bunları küreselleştirmiştir. Bu noktada küreselleşmenin bir boyutu olarak ortaya çıkan küyerelleşme kavramı, küresel dinamiklerin yerel bağlamlarla buluşunca geçirdiği dönüşümü ifade etmesi açısından oldukça önemlidir. Robertson’a göre, küresel ve yerel kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulan küyerelleşme kavramının bir boyutu standartlaşmanın otantik ve özgün olana dair bir arayış yaratması ise, diğer boyutu da küreselleşme dinamiklerinin insanlar tarafından yerel bağlamlarda yorumlanıyor olmasıdır.

Küyerelleşme ile ilgili başka bir örnek ise McDonaldlaşma savı üzerinedir: Turner’a göre, McDonaldlaşma kavramının kültürel standartlaşmaya yaptığı vurgu, Fordist standartlaşmanın egemenliğini kaybettiği günümüz dünyasında eleştiriye açık bir hâle gelmiştir. McDonald’s şirketinin menülerini restoranlarının bulunduğu ülkelerdeki yerel tatlara göre yeniden düzenlemesi de buna işaret eder. Bu noktada McDonaldlaştırma da tektipleştirici bir toplumsal süreç olmaktan ziyade diğer toplumsal süreçlerle diyalektik bir ilişki içindedir.