Kültürel Çalışmalar

Kültürel Çalışmalar, kökleri 19. yüzyıla kadar uzanan eleştirel bir yaklaşım ve disiplinler arası bir çalışma alanıdır. Modernizmin geç dönemlerinde karşılaşılan toplum ve kültür eksenli meselelere odaklanan bu yaklaşım, bağımlı sınıfların gündelik hayatta karşılaştığı kültürel süreçleri, ürünleri ve deneyimleri inceler.

Kültürel Çalışmaların çıkış noktası işçi sınıfının yeni endüstriyel kapitalist düzene nasıl eklemlendiğini anlamaktır.

Kültürel Çalışmalar, Avrupa düşünsel geleneği içinde özellikle Frankfurt Okulu’nun ve ardıllarının mirasından yararlanır. Ancak bu okulun kitle kültürü ve pasif izleyici tanımlarını reddeder.

Kültürel Çalışmalar, egemen ideoloji ve işçi sınıfı ilişkisini çözümlemek için antropolojik bir yaklaşımı benimser.

Bugün kültürü konu edinen pek çok inceleme ve entelektüel çaba Kültürel Çalışmaların kapsamı içinde sayılabilir. Ancak büyük harflerle yazılan Kültürel Çalışmalardan söz ettiğimizde Britanya Kültürel Çalışmaları anlaşılır.

Kültürel Çalışmalar yaklaşımı medya araştırmaları üzerinde son derece etkili olmuştur. Çağdaş izleyici araştırmaları, bu yaklaşımın bir ürünüdür. Kültürel Çalışmalar Yaklaşımı medya temsillerini dış dünyadaki nesneleri ve şeyleri birer ayna gibi yansıtan portreler olarak görmez. Medyada karşımıza çıkan temsil ile temsil ettiği nesne arasındaki ilişki nötr bir sürecin ürünü değildir. Bu ilişkinin ürettiği anlamlar da bu nedenle sabit değillerdir. Belirli bir şeyin, bir nesne ya da pratiğin temsili, her zaman belirli seçimleri, değer sistemlerini, bakış açılarını ve anlamlandırma süreçlerini yansıtır. Dolayısıyla ideolojik bir tercihin ürünüdürler. Bu durum söz konusu temsilleri üretenler açısından olduğu kadar, onları tüketenler yani izleyiciler açısından da geçerlidir.

Britanya Kültürel Çalışmalarına göre, yeni endüstriyel kapitalizmde yönetici sınıfların iktidarı, varlığını sürdürebilmek için mevcut düzenin doğruluğuna ve meşruluğuna inanan kitlelerin rızasına ihtiyaç duyar. Kitleyi kendi rızalarıyla düzenin savunucusuna dönüştürmenin en etkili yollarından biri medyayı kullanmaktır. İşte toplumsal yapı içinde hegemonya böyle kurulur. İletişim araçları ve popüler kültür geniş halk kesimlerinin rızasının üretiminde, yönetici sınıfların değerlerinin benimsenmesinde ve egemen ideolojinin kalıcı hâle gelmesinde başat rol oynar.

Kültürel Çalışmalar iletişim araştırmaları üzerinde çok etkili olmuştur. Bugün alımlama çalışmaları olarak tanımlanan izleyici araştırmaları, bu yaklaşımın bir ürünüdür. Gramsci’nin geliştirdiği hegemonya anlayışına göre hegemonyanın kazanılabilmesinin yolu, ilk bakışta kendisini egemen sınıfların ideolojisi olarak dayatmayan, karşıt sınıfların değerlerini de içeren, kapsayıcı, esnek ve Kabul edilebilir bir uzlaşılmış değerler alanı yaratabilmekten geçer. Egemen ideoloji kendini işte bu ortak alanda inşa eder. Hall’a göre hegemonyanın nasıl, hangi süreçler sonunda kurulup, yeniden üretildiğini anlayabilmek için önce kültüre bakmak gerekir. Çünkü kültür, yöneten ve bağımlı sınıfların değerlerinin bir araya geldiği, iktidarın olduğu kadar ona karşı çıkanların ve yoksul sınıfların da sesinin işitildiği ortak alandır. Stuart Hall, kodlama -kod açma yaklaşımında medya profesyonelleri tarafından belirlenen mesajların izleyiciye doğrudan aşılanamayacağını ileri sürer. İzleyici kendilerine iletilen mesajı üç farklı şekilde yorumlayabilir.