Klasik Sosyolojik Kuramda Kültür

Klasik sosyologlar olarak bilinen Émile Durkheim, Max Weber, Karl Marx ve Georg Simmel ’in çalışmaları, bugün güncel tartışmalara ilişkin olarak hâlâ kullanılabilen temel kavram ve bakış açılarını sağlamaya devam etmektedir. Günümüzde kültür sosyolojisi alanındaki konu ve tartışmalarda kavramlarından ve argümanlarından büyük ölçüde faydalanmaya devam ettiğimiz klasik sosyologlardan Durkheim, Weber, Marx ve Simmel ’in yaklaşımları sırasıyla ele alınmıştır.

Émile Durkheim

Kültür sosyolojisinin ana kaynaklarından biri olarak kabul edilen Durkheim, bireyselleşme ile iş bölümünün arttığı ve organik dayanışmanın hâkim olduğu modern toplumlarda da paylaşılan bir kültürün gerekli olduğu düşünür. Kültürün toplumsal birlik ve bütünleşmedeki işlevi üzerinde yoğunlaşan Durkheim, ortak olarak paylaşılan bir kültürün, toplumsal uzlaşma ve toplumsal istikrarın oluşmasındaki rolünü önemli görür. Din, toplum ve kültürün temel yapısıdır. Weber'de olduğu gibi Durkheim için de bir anlam sitemi olarak din, toplumun olduğu gibi kültürün de temel bir bileşenidir. Durkheim ’in çalışması, toplumsal araştırmanın kültüre daha duyarlı bir biçimine önemli bir örnek teşkil eder.

Max Weber

Weber ’e göre, toplumsal ilişkinin ve düzenin oluşumunda, kültür olgusu merkezi bir rol oynar. Toplumu, esas olarak bir anlam alış -verişleri ağı olarak kavramsallaştıran Weber, kültürün hem belirlenen hem belirleyen özelliklerinin diyalektik ilişkisini vurgular. Kültürün yapılandırıcı ve dönüştürücü etkisi, Weber ’in kültüre yaptığı özel vurgu sayesinde tartışılmıştır.İnançların toplumsal gerçekliğe nasıl tercüme edildiği, yani farklı dünya görüşlerinin kültürel önemini nasıl anlayabileceğimiz konusundaki sorular Weber ’in merkezi ilgi alanını oluşturur. Weber ’in, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu çalışması kültüre ilişkin tartışmalarda en çok atıfta bulunulan eseridir. Bu çalışmasında Weber, püriten yaşam biçimi (yani ‘Protestan Ahlak ’) ile kapitalizmin zihniyeti (yani ‘Kapitalizmin Ruhu) arasındaki ilişkiyi anlamaya çalışmıştır.

Karl Marx

İdeoloji olarak kültür olgusuna yönelik bir model oluşturabilecek fikirler genel olarak Marksist sosyolojide, özel olarak Marx'ın çalışmalarında mevcuttur. Bütün kültürel fikirlerin maddesel üretim sisteminin bir yansıması olduğunu düşünen Marx, bu nedenle onların egemen sınıfın çıkarlarına hizmet ettiğini belirtir. Böylelikle kültür egemen sınıfın düşüncelerini yeniden üretir, çıkarlarını yansıtır ve onların otoritesini meşrulaştırır. Diğer taraftan, kültür temel üretim ilişkilerinden çıkar ve onu ifade eder. Bu nedenle kültür çarpıtılmış bir gerçeklik algısını ortaya çıkartır.

Georg Simmel

Simmel, insanların bir araya gelme yollarını, gruplar oluşturma biçimlerini ve insanlar arasındaki etkileşimi anlamayı, sosyolojinin en temel görevlerinden biri olarak görür. Simmel ’e göre, insanlar toplumsal yapılardan ve kültürel ürünlerden etkilenirler ve aynı zamanda onların tehdidi altındadırlar. Bireysel kültürü nesnel kültürden ayıran Simmel ’e göre nesnel kültür insanların ürettikleri sanat, bilim, felsefe vb. gibi şeyleri anlatır. Bireysel (öznel) kültür ise nesnel kültür ürünlerini yaratma, özümseme ve kontrol kapasitesidir. İdeal anlamda, birey kültürü biçimlendirir ve nesnel kültür tarafından biçimlendirilir.