Sanal Gerçeklik ve Kültür

İletişim ve enformasyon teknolojilerinin gelişmesi, toplumsal ilişkileri ve kültürel olguları köklü dönüşümlere uğratmıştır.Bu süreçte tüm toplumsal ilişkiler ve kültürel pratiklerin ortak zemini niteliğindeki gerçeklik kavramı da dönüşmüş, bu dönüşüm gerçekliğin mutlak bir olgu olmaktan çıkıp öznel bir alana doğru kaymasına yol açmıştır.

Gündelik hayatta sıklıkla gönderme yaptığımız gerçeklik kavramı, bireyin ve toplumun dışında, onları aşkın bir olgu değildir. Gerçeklikten bahsederken onun zaten orada var olan, verili bir hâl olduğunu varsaysak da gerçeklik aslında bu varsayımın kendisinden başka bir şey değildir. Gerçeklik, üzerinde toplumsal olarak oydaşma sağlanmış anlam kabulleri matrisi olarak tanımlanabilir.

Gelişen iletişim ve enformasyon teknolojileri, sanal gerçeklik dediğimiz olguyu ortaya çıkarmış ve bireyin gerçeklik algısı fizik ile sanal gerçeklik arasındaki etkileşimden beslenerek daha öznel ve akışkan bir deneyim olmaya başlamıştır. Böylelikle birey için çoğulcu bir gerçeklik deneyiminin ortaya çıktığı söylenebilir.

Sanal gerçeklik, bileşik elektronik iletişim araçlarının (bağlantılı bilgisayarlar) somut fizik gerçekliğin dışında oluşturduğu soyut ve varsayımsal temelli temsiller ortamı olarak tanımlanabilir. Kökeni itibarıyla bir gerçeklik yanılsaması yaratabilen anlamına gelen sanal ile duyuları aldatmaya dayalı yeni bir bilişsel deneyim söz konusu olur. Sanal dünya ve gerçek dünya arasında bir ayrım yapmak doğru değildir; sanal, başka bir gerçekliktir.

Belli bir gerçeklik rejimi, duyuların yeterince ikna edilebilirliğiyle kendisini belirginleştirir. Değişmez ve zaten öyle olduğunu varsaydığımız fiziki gerçeklik de bir toplumsal kabul olduğu için, duyuların koşullanmasıyla somutluk kazanır. Sanal gerçeklik teknolojisi, fiziki gerçekliğin yarattığı duygusal deneyimi yaşatacak kadar ikna edici olabildiği zaman, iki gerçeklik rejimi arasındaki farklar bulanıklaşabilecektir. Günümüzde sanal gerçeklik teknolojisi, bu yönde evrimleşmektedir.

Sanal gerçeklik, bileşik elektronik iletişim araçlarının (bağlantılı bilgisayarlar) somut fizik gerçekliğin dışında oluşturduğu soyut ve varsayımsal temelli temsiller ortamı olarak tanımlanabilir. Kökeni itibarıyla bir gerçeklik yanılsaması yaratabilen anlamına gelen sanal ile, duyuları aldatmaya dayalı yeni bir bilişsel deneyim söz konusu olur. Sanal dünya ve gerçek dünya arasında bir ayrım yapmak doğru değildir; sanal, başka bir gerçekliktir.

Belli bir gerçeklik rejimi, duyuların yeterince ikna edilebilirliğiyle kendisini belirginleştirir. Değişmez ve zaten öyle olduğunu varsaydığımız fiziki gerçeklik de bir toplumsal kabul olduğu için, duyuların koşullanmasıyla somutluk kazanır. Sanal gerçeklik teknolojisi, fiziki gerçekliğin yarattığı duygusal deneyimi yaşatacak kadar ikna edici olabildiği zaman, iki gerçeklik rejimi arasındaki farklar bulanıklaşabilecektir. Günümüzde sanal gerçeklik teknolojisi,bu yönde evrimleşmektedir.

Sanal gerçeklik, yalnızca bir teknoloji değildir; onun ötesinde yeni bir varoluş biçimi ve toplumsallaşma alanıdır. Sanal gerçeklik, öncelikle bireyin kendini ifade etme araçlarını çoğaltmıştır. Günümüz enformasyon toplumunda, nispeten basit ve ucuz bir şekilde elde edilebilecek internet erişimi olan herkes, kendini kamusal düzlemde ifade edebilir hale gelmiştir ve insanlık tarihinde ilk kez sıradan insanın kamusal düzeyde sözü olabilmiştir. Bununla birlikte, yazdığı öyküleri blog ortamında paylaşmak gibi amatör uğraşların sayısal ortamlarda artışı, demokratikleştirici bir etki de yapmaktadır.

Enformasyon toplumunda birey, toplumsal anlamda iletişimin öznesi haline gelmiş, fizik ve sanal gerçekliklerden beslenen yeni kimlik stratejileri üretmeye başlamıştır. Sanal gerçeklik aracılığıyla toplumsallaşma, bireyi özgürleştiren ve toplumsal hareketlere ivme veren bir etki de yapmaktadır.

Sanal gerçeklik akışkanlığı, etkileşimselliği ve değişkenliği sayesinde, ‘kültür’ kavramının anlamı da sabit, değişmez bir öze gönderme yapan değil, sürekli dönüşen, küresel ölçekte etkilere açık, bileşimler yapan dinamik bir alan olarak yeniden tanımlanmasını zorunlu hale getirmiştir.