Alexis de Tocqueville (1805 -1859)
Tocqueville, bir soylu olarak Fransız Devrimi sonrası 1805 yılında Paris’te doğar. Politik bir görev kapsamında Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı ziyaretler sırasında çıkardı notlardan hareketle ilk ve en önemli çalışması olan “Amerika’da Demokrasi” kitabını yazar. Çoğunlukla siyaset felsefesi ve siyaset bilimi alanlarında etkisinden bahsedilen Tocqueville, her ne kadar ilk sosyologlar arasında sayılmasa da toplum biliminin öncülerindendir. Auguste Comte, toplumu endüstrileşme yoluyla ve Karl Marx kapitalizm kavramı üzerinden açıklarken Tocqueville, toplumu demokrasi gerçeği ile açıklar.
Montesquieu’den esinlenerek yazdığı “Amerika’da Demokrasi” kitabında Tocqueville, ABD’nin demokrasi tecrübesini hem ampirik olarak ele alır hem de ideal tip olarak geliştirdiği bir demokrasi kavramıyla başta Fransa olmak üzere başka ülkelerin demokrasi tecrübeleri ile karşılaştırır. Kitabı Tocqueville, demokrasinin tarihsel koşullarını incelemek ve Fransa’nın despotizme dönen demokrasi tecrübesini anlamak için yazar.
Tocqueville, demokrasi üzerine düşünceleri kadar kullandığı karşılaştırmalı yöntem ile de bilinir. Karşılaştırmalı yöntem ile Tocqueville, tarihi ilintisiz bir olaylar silsilesi olarak değil, nedensellikle birbirine bağlı bir süreç olarak inceler. Farklı toplumların yapılarını karşılaştırarak farklılıkları kadar ortak yanlarını da ortaya koyarak demokrasi kavramını geliştirmesi örneğinde olduğunu gibi ideal tip genellemelerine ulaşır. Tocqueville’in kullandığı bu karşılaştırmalı yöntemin bugün özellikle tarihsel sosyoloji içinde önemli bir yeri vardır.
Tocqueville, demokrasinin gelişmesinde belirleyici olan kavramın sosyal hareketlilik ve sosyal alışveriş ile gelişen eşitlik olduğunu ortaya koyar. Ekonomik yapı ve aristokrasinin uzun bir süreç içinde monarşinin merkezi otorite arayışında çözülmesiyle eşitlik, merkezi yönetim ve halk arasındaki ittifak ile güçlenir. Demokrasi, özellikle Avrupa’nın Orta Çağ feodal yapısını ve aristokrasisini içermeyen, Püriten Amerikan toplumunda doğal biçimde gelişir.
Tocqueville, “Eski Rejim ve Devrim” kitabının ilk cildini yazmış ve ikinci cildini yazamadan hayata veda etmiştir. Tamamlanan ilk ciltte Tocqueville, Eski Rejim olarak adlandırılan Orta Çağ’dan gelen feodal düzenin nasıl devrim ve demokrasiye uygun koşullara doğru evrildiğini işler. Tamamlanamayan ikinci kitapta Tocqueville, Fransız Devrimi’nin geçmişten alınan bu miras ile ilişkisini incelemek istemiştir. İlk ciltte monarşinin aristokrasiye karşı güç kazanmak için merkezi otoriteyi güçlendirecek şekilde halkla yaptığı işbirliğini anlatır. Devrim sonrasında da bu merkezi otorite önce halka sonra da otokratik bir rejime teslim edilmiştir. Tocqueville, Fransa’da toplumun her zaman merkezi otoriteye bağlı yaşadığını savunur.
Demokrasi, şartların eşitlenmesidir. Tabaka ve sınıflar demokrasi ile ortadan kalkar. Eşitlik Tocqueville’e göre imkansız olan entelektüel ve ekonomik düzeyde değil, sosyal düzeyde mümkündür. Sosyal eşitlik, koşulların eşitlenmesidir. Devletin en önemli görevi de sosyal eşitliği sağlamak ve eşitliği kanunun temeli haline getirmektir. Ancak burada en önemli sorun özgürlük ve eşitlik arasındaki dengedir. Yoksa toplum, yumuşak despotizm veya çoğunluğun tiranlığı ile refah için özgürlüğünü yitirebilir.
Demokrasinin karşılaştığı risklerden yumuşak despotizm, güvenliğin büyük merkezi bir hükümete terkedilerek toplumun küçük ve karmaşık kurallar ağıyla yönetildiği bir çeşit baskıcı rejimdir. Halk bu rejimde hala kontrolü elinde bulundurduğunu sanabilir; ancak refah ve güvenlik için tartışılamayan, karmaşık birkaç kural ile merkez tarafından yönlendirilen bir hal alır.
Çoğunluğun tiranlığı, demokrasinin kaçınılmaz bir zayıflığıdır. Temsili demokrasi, öncelikle çoğunluğun çıkar ve değerlerini temsil eder. Bu durumda azınlıkta kalan gruplar, tiranlık benzeri bir baskı altında yaşarlar. Merkezileşmenin yerel yönetime bırakılması gereken alanları dahi kapsaması ve yönetimde rasyonalitenin kaybedilmesi Tocqueville’e göre çoğunluğun tiranlığı için iki önemli koşuldur.
Tocqueville, devrimlerin ve genel olarak toplumsal hareketlerin sanıldığının aksine koşulların kötüye gittiği dönemlerde değil koşullarda iyileşmelerin olduğu dönemlerde ortaya çıktığını savunur. Bu durum, siyaset biliminde “Tocqueville etkisi” veya “Tocqueville paradoksu” olarak adlandırılır.