Antonio Gramsci (1891-1937)

Giriş

“Yeni Roma İmparatorluğu” ülküsüyle İtalya’nın uluslararası arenadaki etki alanını genişletmek isteyen Mussolini, izlediği politikalarla bir polis devleti kurarak siyasal ve sivil muhalefeti baskılama yoluna gitmiştir.

O dönem Mussolini’nin faşizmine açıktan muhalefet edenlerin başında, İtalyan Komünist Partisi’nin de kurucularından biri olan Antonio Francesco Gramsci gelmektedir.

Gramsci’nin Kısa Yaşam Öyküsü

Antonio Gramsci, 22 Ocak 1891 tarihinde İtalya’ya ait bir ada olan Sardinya’da Francesco Gramsci ve Giuseppina Marcias’ın yedi oğlundan dördüncüsü olarak dünyaya gelmiştir.

Erken yaşlarda sosyalist düşünceyle tanışmıştır. Kamburunun ve çocukluğunu geçirdiği Sardinya’da gördüklerinin (eğitimsiz köylüler) etkisiyle Gramsci, sınıfsal eşitsizliklere karşı duyarlılık geliştirebilmiş, duyarlılığını teorileştirip miras olarak bırakmıştır.

Gramsci, partisi 1926’da faşistler tarafından feshedildikten sonra tutuklanıp cezaevine gönderilmiştir.

Düşünsel anlamda radikal ve dönüştürücü bir etkiye sahip olan Gramsci’nin fiziksel sağlığı onun yaşamı boyunca en büyük talihsizliklerinden biri olmuştur.

İtalyan siyasetçi 27 Nisan 1937 tarihinde Roma’da hayata veda etmiştir.

Gramsci’nin Yaklaşımının Temel Dayanak Noktaları

Gramsci en temelde Marksist bir teorisyen olarak sınıflandırılabilir ancak o, pozitivizm ve ekonomizm gibi geleneksel Marksistlerin sıkı sıkıya bağlı olduğu ilkeleri eleştirmiştir.

Geleneksel Marksist düşünce ekolünde doğrudan üretim ilişkilerine dâhil edilmeyen ideoloji, kültür, eğitim gibi konular Gramsci’nin düşüncesinde merkezi öneme sahiptir, çünkü onun için üstyapı da altyapı kadar irdelenmeyi hak etmektedir.

Bu bakış açısıyla Gramsci, ortodoks bir Marksist olarak değil, bir neoMarksist olarak değerlendirilebilir.

Sınıf Egemenliğinin Kültürel Boyutu

Egemen elit sınıfın kendi dünya görüşlerini ve yaşam tarzını yerleştirmek, meşrulaştırmak ve statükocu bir şekilde yeniden üretmek için üretim araçlarını elinde bulundurması yeterli değildir.

Bunlar kitleler arasında yaygınlaştırılarak onlara sorgulanamaz doğrularmışçasına kabul ettirilmelidir ki sistemin devamlılığı olabilsin.

Böylelikle, hem devrimci sınıf bilincinin oluşması engellenerek kitlesel hareketlerin önüne geçilmiş olur hem de sisteme tehdit oluşturacak olası sorunlar (daha ortaya çıkmadan) en az çabayla çözüme kavuşturulur.

Oluşturulan bu düzen o denli kökleşmiş ve kitleler tarafından içselleştirilmiştir ki artık toplumun kültürünün bir parçası olarak kabul edilir.

Gramsci’nin teorisinde aydınlar, burjuva kültürünü sorgulayabilecek ve sınıf bilincini güçlendirebilecek bir alternatif (karşı-hegemonya) oluşturmak adına işçi sınıfını eğitme konusunda önemli bir yerde dururlar.

Hegemonya

Gramsci'ye göre, egemen sınıf, kültürel hegemonyasını oluştururken üretim araçlarının dışında, sosyalizasyon araçlarını da kullanmaktadır.

Kilise, hukuk, eğitim kurumları, medya, spor takımları, işçi sendikaları vb. hegemonik yapıların inşası ve kontrolünde önemli bir işleve sahiptir.

Hegemonya kavramı, güç kullanmaktan çok, rızaya dayalı olarak üretilen bir toplumsal düzeni tanımlamak için kullanılmaktadır.

Sosyalist bir devrimin gerçekleşmesi adına da siyasal ve ekonomik kontrolden önce felsefi ve ahlaki liderliğin ele geçirildiği kültürel bir devrime ihtiyaç vardır.

Devlet ve Sivil Toplum

Gramsci, hükûmeti, devletin siyasi yönetim aygıtı olarak tanımaktadır ancak onun kavramsallaşmasında devlet; polisin, ordunun, hukuk sisteminin vb. yer aldığı siyasal toplum ve ailenin, eğitim sisteminin, sendikaların vb. yer aldığı sivil toplum olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

Sivil toplum, devlet ve ekonomi arasında aracılık yapan özel alan veya devlet dışı alan olarak da görülmektedir ancak bu ayrım kavramsal bir ayrımdır ve Gramsci gerçek yaşamda bu iki alanın iç içe geçtiğini kabul etmektedir..

Pasif Devrim

Kapitalizmin organik krizleri, dolaylı olarak ortaya çıkan ve bir şekilde çözüme kavuşturulabilen geçici konjonktürel krizlerden ayrı tutulmalıdır.

Sivil toplumun anlayamadığı söylemler üreten “Sezarlar”, krizlere ancak geçici çözümler getirebilirler.

Gramsci için Mussolini böyle bir isimdir ve faşistlerin gücü ellerine geçirmeleri sınıf gücüne temas etmeyen bir “devrim/iyileştirme”, “devrimsiz devrim” veya “pasif devrim”dir.

Gramsci'nin Bıraktığı Entelektüel Miras

Gramsci’nin önermelerinden birçoğu Batı Marksizm’inin temel dayanak noktaları hâline gelmiş ve II. Dünya Savaşı sonrasında batıdaki komünist partilerin stratejilerini şekillendirmiştir.