Türkiye’de Planlı Dönem Öncesi Kentleşme Politikaları

Türkiye’deki kentleşme süreci bu ünite (Ünite 6) ve gelecek ünitede (Ünite 7) planlı dönem (1960) öncesi ve sonrası ayrımıyla açıklanmıştır. Bu ünitede “Osmanlı Modernleşmesi” olarak tanımlanan dönemden (1850 sonrası) başlayarak “Planlı Kalkınma” dönemine kadar (1960) geçen süreçte kent hayatına dair gelişmeler, değişimler, yasal ve kurumsal süreçler incelenmiştir.

1850-1923 Arası Dönem

1850- 1923 arası dönem, “Osmanlı Modernleşmesi” olarak tanımlanan (Kalkınma Bakanlığı, 2018) Osmanlı İmparatorluğu’nun kapitalist sisteme dahil olmaya başladığı 1850’li yıllardan cumhuriyetin kuruluşuna kadar geçen süreyi kapsamaktadır. Tekeli (1998) tarafından “sıkılgan modernite dönemi” olarak adlandırılan bu süreçte sanayi devriminin Osmanlı devlet sistemi üzerindeki etkileri hissedilmeye başlamıştır.

Bu dönemde kentsel nitelikli hizmetlerin sunumunda devlet teşkilatı ve yerel örgütlenmeler ön plandadır. Bu dönemde yerel nitelikli kentsel hizmetler kadılar, vakıflar, loncalar ve mahalle örgütlenmeleri tarafından etkin şekilde sunulmaya çalışılmıştır.

Geleneksel devlet örgütlenmesinin “tanzim” edilmeye başlandığı bu dönemde batılılaşma yönünde önemli reformlar gerçekleştirilmiştir ve modern anlamda kentsel hizmetlerin sunulmasına yönelik girişimlerde bulunulmuştur (Yörükoğlu, 2009). Bu kapsamda hayata geçen ilk belediyecilik uygulamalarında merkezi yönetimin gözetim ve denetimi ön planda olmuştur. Kentsel hizmetlerin sunumunda öngörülenin aksine etkin bir belediye yapılanması oluşturulamamış ve var olan uygulamalarda başarı sağlanamamıştır.

Osmanlı’da ortaya çıkan ilk planlama deneyimlerinin Avrupa’dan gelen uzmanlar ya da Avrupa’da bulunmuş ve Avrupa kentlerine öykünmüş Türk mühendis ve yöneticiler tarafından yönlendirildiği söylenebilir (Özcan, 2006).

1923-1945 Arası Dönem

1923- 1945 arası dönem Cumhuriyetin kuruluşuyla başlayıp, II. Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945’e kadar geçen süreyi kapsar. İmparatorluk yapısından uzaklaşıp “ulus devlet” inşasının hayata geçirilmeye çalışıldığı bu dönemde yeni bir ulus bilinci oluşturulmak istenmiştir. 1923- 1945 arası Türkiye açısından tek partili bir siyasal rejim içinde yasal ve kurumsal düzenlemelere ağırlık verilerek “kentsel gelişme için modernist bir meşruiyetin” sınırlarının çizildiği bir dönem olmuştur (Tekeli, 1998).

Ulus devlet inşası sürecinde öne çıkan mekânsal stratejiler Ankara’nın başkent seçilmesi, demiryoluna önem ve öncelik verilmesi, Anadolu’da fabrikaların kurulmasıdır (Tekeli, 1998). Bu dönemde karşılaşılan en önemli kentsel sorunlardan birisi Batı Anadolu’da yakılan kentlerin yeniden inşası olmuştur. Kurtuluş Savaşı döneminde yakılan ve yıkılan Ege kentleri hazırlanan planlar çerçevesinde zaman içerisinde yeniden imar edilmiştir.

Bir diğer kentsel öncelik ise başkent Ankara’nın modernleşme projesine uygun şekilde çağdaş bir kent olarak imarıydı. 1924 yılında şehrin adı “Ankara Şehremaneti” olmuş, Osmanlı’dakine benzer şekilde başkentin yönetimi ayrı bir kanunla düzenlenmiştir (Yörükoğlu, 2009). Bu kapsamda ayrıca 1928’de 1351 sayılı “Ankara Şehri İmar Müdüriyeti Teşkilat ve Vazaifine” dair kanun çıkarılarak Ankara’nın planlı bir şekilde imarı ve gelişmesi amaçlanmıştır (DPT, 1992). Yine 1928’de düzenlenen bir yarışma ile Ankara’nın planlı bir şekilde inşa edilmesi amaçlanmış, yarışmayı kazanan Herman Jansen’in planının uygulanmasına karar verilmiştir.

1950 öncesi dönemde önemli bir kentleşme hareketi olmadığından kentleşme hızı düşüktür. 1927'de yapılan ilk nüfus sayımında % 24,22 olan kentsel nüfus oranı 1950'de % 25,04’e yükselmiştir (Tablo 6.1). Bu dönemde Ankara yılda %6 hızla büyürken diğer kentler önemli bir büyüme göstermemiştir.

Bu dönemde kentleşme hızı düşük olduğundan konut ihtiyacı da düşük olmuştur. Ancak savaşta yıkılan kentlerde yeni konut ihtiyacı söz konusu olmuş, bu talep ise yeterince karşılanamamıştır. Bu dönemde konut üretiminde öncelik başkent Ankara özelinde bürokratların lojman ihtiyacını karşılamak olmuştur. Konut üretiminde çözüm olarak kurulan kooperatiflerin ilk örneği 1935’te Ankara’da kurulan Bahçelievler Yapı Kooperatifi olmuştur (Sey, 1998).

1945-1960 Arası Dönem

1945- 1960 arası dönem Tekeli (1998) tarafından “popülist modernite projesinin” uygulandığı dönem olarak nitelenmektedir. Bu dönemde aynı zamanda tek partili bir siyasal rejimden, çok partili bir siyasal rejime 1946 yılında yapılan seçimlerle geçilmiştir.

Liberalleşme söylemi içinde dışa açılmanın başladığı ve özel sektöre verilen önemin arttığı bu dönemde demiryolu yatırımlarının yerini karayolu ağırlıklı yatırımlar almıştır. Tarımda modernizasyon ve teknolojik ilerlemeler verimliliğin artmasına yol açarken, büyük toprak sahiplerinin tarımsal üretimde kontrolü ele almasına ve küçük toprak sahiplerinin topraksız kalmasına neden olmuştur (Tapan, 1984).

İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde tarımda modernleşme ile ortaya çıkan ihtiyaç fazlası nüfus kırdan “itilmiş” ve kentlere göç etmeye başlamıştır (Şengül, 2001). Özellikle 1950 sonrasında kent nüfusu önemli oranda artış göstermiştir. 1950’ye kadar olan dönemde % 25 seviyelerinde olan kent nüfusu, 1955’te % 28,79’a, 1960’da % 31,92’ye yükselmiştir (Tablo 6.1). Yoğun göçe hazırlıksız olan kentler bu süreci sağlıklı yönetememişler, belediye sınırları dışına taşan kontrolsüz ve düzensiz gecekondu yerleşimleri kent yönetiminin en büyük sorunu haline gelmiştir.

Özellikle 1950 sonrasında kırdan kente yoğun göçün başlamasıyla ortaya çıkan iki temel sorun barınma ve istihdam olmuştur. Kente yeni gelen göçmenlerin konut ve istihdam talebine devlet çözüm üretememiştir. Bu ihtiyaçların karşılanmasında enformel yöntemler devreye girmiştir.

Türkiye’deki kentleşme sürecinin özellikle 1950’ye kadar olan dönemde planlı bir düzenlemeye tabi olamaması “erozyon” niteliği taşımaktadır (Keleş, 2015). Bu erozyonun ekonomik ve toplumsal boyutu vardır.