Göç ve Kentsel Uyum
Tarihin her döneminde sosyal hayatın bir parçası olan göç, daha iyi koşullarda yaşama arayışını ifade eder. Göç bireylerin ya da toplulukların ekonomik, siyasi, toplumsal nedenlerle uluslararası bir sınırı geçerek veya bir devlet içinde bir yerden başka bir yere gitmesi olarak tanımlanabilir (Çiçekli, 2013; Kalkınma Bakanlığı, 2014).
Göç Konusunda Dünyada Genel Durum
Son yıllarda göç hareketleri birçok farklı nedene bağlı olarak büyük bir değişim ve dönüşüm göstermektedir. Bu değişimin önemli nedenlerinden birisi küreselleşmenin etkisiyle çok sayıda insanın ve ülkenin göç hareketlerinde yer alması ve göçten etkilenir konuma gelmesidir. Küreselleşme ile malların, sermayenin ve bilginin serbest dolaşımı hızlanmış, ülkeler ve toplumlar birbirlerine bağımlı hale gelmiş ve uluslararası göç hareketleri hızlanmıştır.
Bu değişimin bir sonucu olarak göç hareketlerinin hedefi olan ve göç hareketlerine kaynak teşkil eden ülkeler çeşitlenmiştir. Göç hareketlerinin yapısında ortaya çıkan bu önemli değişim kaynak ve hedef ülkeleri ekonomik, toplumsal ve siyasi açıdan etkilemiş ve göç hareketlerinin yönetilmesi öncelik haline gelmiştir. Türkiye de göç alan, göç veren ve transit ülke olması nedeniyle göç akımlarından etkilenmektedir.
Gelişmişlik düzeyi ve refah seviyesindeki farklılıklar gelişmemiş ülkelerden gelişmiş ülkelere (güneyden kuzeye) doğru uluslararası göçü hızlandıran en önemli ekonomik nedendir. Güneyden kuzeye doğru göçün diğer önemli nedenlerinden birisi de gelişmiş ülkelerdeki demografik yapının (doğurganlık düzeyi, yaşlanan nüfus gibi) daha fazla göçmenin kabul edilmesini zorunlu kılmasıdır.
Türkiye ve Göç Hareketleri
Türkiye’den Yurtdışına Göç
Türkiye 1960’lı yıllardan itibaren genç işgücünün bir kısmını Batı Avrupa ülkelerine göndererek göç veren bir ülke olarak uluslararası göç sistemine dahil olmuştur. Batı Avrupa’daki işgücü talebinin karşılanmasında Türkiye önemli bir rol oynamış ve ilk olarak 1961’de Almanya ile yapılan ikili anlaşmayla konuk işçi programı başlatılmıştır. Sonrasında benzer anlaşmalar Avusturya (1964), Belçika (1964), Hollanda (1964), Fransa (1965) ve İsveç (1967) ile de imzalanmıştır (Kalkınma Bakanlığı, 2014). Konuk işçi anlaşmalarının temel özelliği çalışma odaklı ve kısa süreli olmasıdır.
1973 Petrol Krizi sonrasında Avrupa’ya düzenli işgücü göçünü düzenleyen anlaşmalar feshedilmeye başlamış, ancak bu durum Türkiye’den Avrupa’ya giden göçmen nüfusu azaltmamış aksine arttırmıştır.
Türkiye’ye Yönelik Göç
Türkiye coğrafi ve stratejik konumu sebebiyle tarih boyunca göç hareketlerinin merkezinde olmuş ve milyonlarca göçmene ev sahipliği yapmıştır (Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 2014).
Düzenli göç
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 3. maddesinde düzenli göç “yabancıların, yasal yollarla Türkiye’ye girişini, Türkiye’de kalışını ve Türkiye’den çıkışını” ifade eden bir kavram olarak tanımlanmıştır. Bir diğer düzenli göçmen grubu ise süresiz çalışma izni alan kişilerden oluşur.
Düzensiz göç
Ev sahibi ülkedeki yasal mevzuata göre gerekli izinlere sahip olmayan yabancı “düzensiz göçmen” olarak tanımlanır.Türkiye düzensiz göç sisteminde hem hedef ülke, hem de geçiş alanı durumundadır.
Mülteci ve sığınmacı göçü
Uluslararası göç hareketlerinin önemli bir kaynağını, maruz kaldıkları olumsuz koşullardan dolayı uluslararası korumaya ihtiyaç duyan mülteci ve sığınmacılar oluşturmaktadır. Mülteci ve sığınmacılar yaşanan doğal felaketler, savaşlar, ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan kişilerdir.
Türkiye’ye yönelik kitlesel göç hareketleri
Cumhuriyet Öncesi Dönem: Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşanan kitlesel ve bireysel sığınma hareketleri olmuştur.
Cumhuriyet Dönemi: Türkiye’ye yönelik kitlesel göç hareketleri, Cumhuriyet’in kuruluş süreci ve sonrasında da devam etmiştir.
1922’den günümüze kadar 2,5 milyondan fazla kişi Türkiye’ye göç etmiştir. 1990’lı yıllara kadar göç veren bir ülke konumunda olan Türkiye, yakın coğrafyasındaki küresel ve siyasi gelişmeler neticesinde göç alan bir ülke konumuna gelmiştir (Güllüpınar, 2018).
Türkiye’deki İç Göç Hareketleri
İç göç, nüfusun ülke içinde yer değiştirmesidir. Cumhuriyetin kuruluşundan 1950li yıllara kadar olan dönemde şehirlerde yaşayanların toplam nüfus içindeki payı % 25 düzeyinde olmuştur. 1950 sonrasında yaşanan kırdan kente göç dalgası ile birlikte kent -kır nüfus dengesi değişmeye başlamış ve şehir nüfusu hızlı bir şekilde artmaya başlamıştır. Bugün için Türkiye kentli nüfusun yoğun olduğu bir ülke konumuna gelmiştir.
Göç ve Kentsel Uyum
İç Göç ve Kentsel Uyum
Kentsel ayrışma sürecini etkileyen önemli unsurlardan birisi göçtür. Göç süreciyle kent hayatında ortaya çıkan hızlı değişim sosyo- ekonomik sorunları, kültürel dönüşümleri, bölgesel farklılıkları ve toplumsal gruplar arasındaki ayrışmayı belirginleştirmektedir (Sirkeci ve Yüceşahin, 2014). Kentle bütünleşemeyen insanların- grupların kentsel uyum süreçlerini tamamlayamamaları kümelenmelerine, ayrışmalarına ve sonuçta kent hayatında farklılaşmalarına neden olmaktadır.
Türkiye’de 1950 sonrasında başlayan ve hızla devam eden kırdan kente göç dalgası toplumsal hayatı derinden etkilemiştir. Öncelikle kentlerin yoğun göçe hazırlıksız olması, kentsel planlamanın yokluğu -etkisizliği ve neoliberal ekonomi politikaları kente göç eden nüfusun uyumunu zorlaştırmıştır.
Türkiye’deki Uluslararası Göçmenlerin Uyumu
İç göç sonucunda yaşanan kentsel uyum sorunları, dış göç hareketlerinde çok daha karmaşık hale gelmektedir.
Tarih boyunca önemli göç hareketlerinin geçiş rotası ve hedef ülkesi olan Türkiye uluslararası zorunlu göç hareketlerinden en çok etkilenen ülkelerin başında gelmektedir.
Özellikle son yıllarda komşu bölgelerde yaşanan insani krizler, istikrarsızlıklar ve iç savaşlar sonrasında Türkiye milyonlarca göçmene kapılarını açmış ve 2015 yılı itibarıyla dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke haline gelmiştir (Kalkınma Bakanlığı, 2018).