Matüridi Mezhebi ve Kelam Sistemi
Maturidi mezhebi Ebû mensur el -Maturidi'nin görüşleri etrafında olmuş bir itikadi mezhep olup, İslam inanç tarihinde Ehl -i Sünnet ve'l -Cemaat olarak adlandırılan ana ve orta yolun temsilcilerinden biridir.
Ehl-i Sünnet varlıkları kadim ve hadis olarak taksim edip yaratıcı ile yaratılmışı tefrik eden akaid sistemi Amentü şeklinde kompoze edilmiştir. altı iman esasından oluşan bu sistem, bazı kelam kitaplarında uluhiyet, nübüvvet ve ahiret şeklinde üç esas(usül -i selase) olarak özetlenmiştir.
imam -ı Azam Ebu Hanife, İmam Maturidi'nin üçüncü kuşatkabn hocası olduğu ve görüşleir arasında çok benzerlik bulunduğu için tarihte ve günümüzde bazı bölgelede Maturidiyye yerine Hanefiyye, Hanefi -Maturidi şeklinde adlandırılmalar da yapılmıştır.
Ebu Yusuf'un Bağdat kadılığına getirilmesinin ardından Maveraunnehir Bölgesine tayin ettiği Hanefi kadıları bu bölgede Ebu Hanife'nin itikadi görüşlerinin yayılmasıı sağlamışlar,Daru'l- Cüzâniye ve Darü'l -İyaziyye gibi medreseler açmışlardır.Bu medreselerde Ebu Bekir el- Cüzânî, Ebu Nasr Ahmed b. Abbas el -İyâzî, Ebû Mansûr el -Maturudi gibi alimler yetişmiştir.
Maturidi mezhebinin sistematik hâle gelmesinde ve yayılmasında birçok kelamcının katkısı olmakla beraber, bu hususta en büyük pay Ebü'l Muîn el - Nefesiye aittir. onun tebisaratü'l -edille adlı eseri, İmam Matüridi'nin fikirelerinin sistematik bir şekilde ortaya konulmasında tarifi zor bir etkiye sahip olmuştur. Maturidi'ye göre dinî bilginin elde edilemsinde başvurulması gereken vasıtalar nakil ve akıldan oluşur. Dinin bilinmesi konusunda Maturidi'nin Selefiyye'den, Mutezile'den ve filozoflardan ayrılan bir metodu vardır, O, Kur'an tefsiri olarak yazdığı Te'vilat ül- Kur'an'da dirayet metodunu kullanmıştır.
İmam Matüridi(ö.333/944), âlemin boş ve amaçsız yaratılmadığını, onun zerresinden küresine her cüzünde büyük hikmet ve maslahatların gizli bulunduğunu, aklın görevinin bu hikmet ve amaçlara nüfuz etmek olduğunu kaydetmektedir. ona göre duyulur âlemin sırlarını öğrenmek, yaratıcının varlığını bilmek ve nasları anlamak için akıl gereklidir. Nakil olmadan da akıl bazı husuları bilebilir fakat mutlak olarak vahyin önüne geçemez. Onun halefleri olan Pezdevî, Ebü'l- Muîn en -Nesefî ve Nûreddin es -Sâbûnî gibi kelâmcılar da aynı çizgiyi devam ettirmişlerdir.
Matüridi’ye göre iman ile bilginin mahiyetleri farklı farklıdır. Ancak kalpte tasdikin oluşmasında bilginin önemli rolü söz konusudur.
Matüridi, Ebu Hanife’ye uyarak iman ile ameli birbirinden ayırmıştır. Dolayısıyla Matüridi'ye göre adam öldürmek, zina etmek, içki içmek gibi büyük günahlar, mümini imandan çıkarmaz.
Ayrıca Matüridilerle Eş‘arîler arasında Allah’ı tanımanın aklen vacip olup olmadığı, cüzi iradenin mahluk olup olmadığı, tekvin sıfatının hâdis olup olmadığı, kula gücü yetmeyeceği şeylerin teklif edilp edilmeyeceği ve nübüvvet için erkekliğin şart olup olmadığı gibi konularda görüş ayrılıkları zuhur etmiştir.
İmam Matüridi’nin taklit konusundaki tavrı da onu Eş‘arîlerden ayıran önemli bir ayrım noktasıdır. Ona göre herhangi bir akli delile dayanmadan körü körüne taklit eden kimsenin imanı, makbul değildir. Matüridi'nin bu görüşüne daha sonra onu takip eden kelamcılar katılmamıştır. Çünkü iman, Allah'ı ve Resulünün Allah tarafından getirdiklerini tasdik etmektir. Kalbte kesin tasdik bulunduğu ve bunun zıddı olan tekzib olmadığı zaman iman gerçekleşmiş olur. Gücü yettiği hâlde Allah'ın varlığına deliller getirmeyi terk eden mümin, olsa olsa günahkâr olmuş olur.