Selefî Düşünce Ve Ehl -İ Sünnet Kelamının Teşekkül Süreci
Sözlükte; "önce gelmek, geçmek, geçmişte kalmak" anlamlarına gelen selef, terim olarak sahabe ve tabiîn döneminde yaşamış olan müslümanlara verilen bir isimlendirmedir. Bu açıdan bakıldığında onlar, dinî nasları bilme ve anlama konusunda, diğer müslümanlardan daha avantajlıdırlar. Dolayısıyla selef, ilk üç asırda yaşayan, kendine has belli yöntem ve düşünce yapısı olan âlimlere verilen bir niteliktir. Önceki Selefiyye için bir imam ya da kurucu tayin etmek oldukça zordur. Onları kendi çağdaşlarından ayıran, nassın zahirine tutunmak ve nasları anlamada akli yoruma tabi tutmamak vasfıdır.
“Sahabe ve tâbiîn mezhebinde bulunan fakih ve muhaddislerin yolu” şeklinde tanımlanan Selefiyye, “Ehl -i Sünnet- i Hâssa” olarak da anılır. Bu ekolün mensupları kendilerini; “ehlü’s -sünne, ehlü’l -eser, ehlü’l -hadîs ve’s -sünne, ehlü’l -hak” ve “ashâbü’l -hadîs” gibi terkiplerle anarlar.
Tarihte selefiyye mütekaddimin ve müteahhirin olmak üzere ikiye ayrılır. İmam -ı Gazali, İlcâmu’l- avâm an ilm -i kelâm adlı eserinde Selef akidesini yedi maddede özetlemiştir. Bunlar; takdis, tasdik, aczi itiraf, sükut, imsak, keff, marifet ehlini teslimdir. Selef, müteşabih nasları akli tevile tabi tutmamış, tutanlara da karşı çıkmıştır. Onlar, geleneğimizin hem hafızı ve hem de muhafızı olmaları nedeniyle müstesna bir konuma sahip olup sevgi ve saygıyla anılırlar.
Selefiyyenin muhafazakar metodu, İslamın ilk yılları için her türlü takdirin üzerinde olmuştur. Çünkü İslam düşünce geleneğinin sonraki nesillere aktarılmasında etkin rol oynamıştır. Ancak İslam, Hicri II. yüzyılla birlikte dünyaya açılıp farklı din ve kültürlere mensup toplumlarla karşılaşınca olayın boyutu değişmiştir. Batınilik gibi heretik akımların insan biçimci Allah anlayışları ortaya çıkmaya başlayınca zorunlu olarak müteşabih nasları anlamada tevil kuramı belli bir sisteme oturtulmuş ve kelam metodu kullanılmaya başlanmıştır. Bu metodu, ilk defa Mu’tezile kelamcıları gündeme getirmişlerdir. Daha sonra onların bu metodu Eşari ve Matüridiler dahil birçok ekol tarafından kullanılmıştır. Gerçekten de Müslümanların akâidine musallat olan batıl inançları ve bidat ehlinin sapık görüşlerini çürütmede tevil kuramına dayalı kelam metodu çok olumlu sonuçlar vermiştir. Bunun da ilk öncülüğünü hadisci kelamcılar yapmıştır.
Ehl-i Sünnet ve'l -cemaat ekolünün ilk hadisci kelamcı öncüleri arasında; İbn Küllâb, Muhâsibi ve Kalânisi gibi âlimler gelmektedir. Ehl- i sünnet kelamının kurucu şahsiyetleri diye bilinen bu üç kelamcı alim, müteşabih nasları anlamada Selef ile Mu'tezile arasında bir yol izlemiştir. Ehl- i Sünnet ve’l - cemaat okulunun ilk öncülerinden olan bu üç âlim, kendi çağlarında Müslüman toplumun gündemine giren ve gündeminde yer alan birçok kelami probleme değinmiş ve Ehl -i Sünnet'in Matüridiyye ve Eş'ariyye mekteplerinin teşekkül zeminini oluşturmuşlardır. Günümüzdeki yeni selefilikle ilk dönem selefiliği arasında gerek metod ve gerekse ortaya konan düşünceler açısından ciddi farklar vardır. Bunların başında tekfir problemi gelmektedir. Zira ilk dönem selefiliğinde böyle bir sorun gündemde değilken, sonraki dönem selefiliği harici bir karaktere bürünerek dışlayıcı bir din diliyle ayrıştırıcı bir dindarlığı öne çıkarmıştır. Bu da İslam toplumlarının ayrışmasına, hatta iç çatışmalara zemin hazırlamıştır.