İlk Kelam Tartışmaları

İslam inanç konuları tarihin her döneminde tartışılmıştır. Özellikle İslam düşüncesinin oluşum asrı olan II. yüzyılda bu konular etrafında çeşitli ekoller oluşmuştur. Hz. Peygamber döneminde vahiy devam ettiği için vahye karşı ciddi bir tartışmanın olduğu söylenemez. Hz. Peygamberin vefatından sonra İslam coğrafyasının genişlemesi ve farklı kültürden insanlarla karşılaşmanın bir sonucu olarak çeşitli konularda tartışmalar yapılmıştır.

Hz. Muhammed'in vefatından sonra ilk tartışılan ve etrafında ciddi münakaşaların yapıldığı konunun kader konusu olduğunu söyleyebiliriz. Allah'ın ezelî ilmi, iradesi, kudreti ve adaleti bağlamında ele alınan bu konu siyasal iktidarın kendi haklı olmayan uygulamalarını meşru göstermek için sıkça gündeme getirilmiştir. Kader konusu etrafında çeşitli ekoller oluşmuştur. Hür iradeci ve cebirci kader anlayışları sürekli tartışılagelmiştir. Kur'an ve hadislerdeki kaderi konu alan anlatımlar bağlamlarından koparıldıklarında ve konuya bütüncül yaklaşılmadığında karşıt anlaşılmaların ortaya çıkması kaçınılmaz olmuştur.

Kader konusu Kur’an ayetlerinde de farklı bağlamlarda ele alınmıştır. Kaderle ilgili ayetler bağlamları içerisinde ele alınmalıdır. Kur’an’ın bir metin olduğu unutularak ayetlerin bağlamlarından koparılmaları doğru değildir. Kur’an’da insanı inanmaya ya da inanmamaya zorlayan bir ifade bulunmadığı gibi Kur’an’dan böyle bir anlamı çıkarmak ta Kur’an’a yapılmış bir haksızlıktır. Kur’an, çok açık ifadelerle, insanların yaptıklarından sorumlu olduklarını ve başıboş bırakılmadıklarını vurgularken daima, ”kendi elleriyle kesp ettiklerinden” bahseder. Kur’an’ın hiç bir yerinde ”Allah’ın insanlara zorla yaptırdığı işler” ifadesi yer almaz. Bütün bunların yanında insanlara peygamber gönderilmiş ve akıllarını kullanarak onlara uymaları emredilmiştir.

Hadislerde genel olarak kadere iman, İslam itikadının altı esasından biri olarak nakledilmiştir. Kaynaklarda Cibril Hadisi olarak aktarılan meşhur hadiste de imanın “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin O’ndan olduğuna inanmak” olduğu ifade edilmektedir. Bu hadislerde tanımlanan ve inanılması istenen kaderin, Kur’an’da vurgulanan Allah’ın ezelî kudreti ile mahlûkatı yarattığı, onlara şekil verdiği, Allah’ın dilemesi ile vücut bulduğu ve her şeyin bir kadere (plan ve programa) göre yaratıldığı şeklindeki anlamının net olmaması kader tartışmalarını hızlandırmıştır. Kaderci anlayışı güçlendirecek rivayetlere hadis kitaplarında oldukça sık rastlanmaktadır. Kader hadislerine yaklaşımda Hz. Peygamber’in karşısındaki kişi ya da kişilerin psikolojik durumlarını göz önünde bulundurarak onların faklı konulardaki sorularına farklı cevaplar vermiş olabileceği gerçeğini dikkate almak gerekmektedir. Kader konusundaki hadislerin rivayet bakımından güvenilirliklerinin yanında Hz. Peygamber’in hangi sözü kime ve niçin söylediğinin bilinmesi de büyük önem arz etmektedir.

Kader konusundan sonra iman amel ilişkisi ve sıfatlar konusu önemli bir itikadi tartışma olarak gündemde olmuştur. İman -amel ilişkisi konusunda Haricilik ve Mürcie karşıt görüşleri ile bu konuya çözüm aramışlardır. İlahi sıfatlar konusunda ise Müşebbihe ve Muattıla mezhepleri ortaya çıkmıştır. Bu ekoller karşıt fikirleri temsil ederken Ehl- i Sünnet'in yaklaşımı mutedil bir yaklaşım olarak Müslüman kitlenin geneline hitap etmiştir.

Bu ekoller düşünce yapılarıyla İslam toplumunda çeşitli ayrışmalara neden oldukları gibi bazı toplumsal hadiseleri de tetiklemişlerdir. Bazen siyasi gücü de arkalarına alarak çeşitli baskı unsurlarına dönüşebilmiştir. Haricilerin itikadi görüşlerinin siyasallaşmasıyla Mutezile'nin Abbasi yönetimi dönemindeki siyasallaşması aynı anlamı ifade etmektedir.