Almanya’da Spor Yönetimi

Federal Alman Cumhuriyeti Yönetimine Genel Bir Bakış

Demokrasi, cumhuriyet, hukuk devleti, federalizm ve sosyal devlet olmak Federal Almanya Cumhuriyeti Devleti’nin beş temel özelliğidir. Devletin başında seçilmiş Federal Cumhurbaşkanı bulunur. Almanya’da egemenlik milletindir devlet milletin egemenliğine dayalıdır.

3 Ekim 1990'da Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla Demokratik Alman Cumhuriyeti ve Federal Alman Cumhuriyeti birleşince Almanya 16 eyaletten oluşmuştur. Eyaletler idari bölgelere, ilçelere, kasabalara ve bağımsız şehirlere ayrılmıştır.

Almanya’da Spor Yönetiminin Yapılanması

Sporda Devlet Yapılanması

Almanya'da spor yönetimi, ülkenin genel siyasi yönetim yapısına benzer şekilde, devleti temsil eden bazı devlet organları ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan bir yapı içerisindedir. Spor, esas olarak üçüncü sektör adı verilen özerk ve gönüllü kuruluşların yönetimi ve inisiyatifinde olsa da, spor yönetimi devlet idaresi ile tam etkileşim içindedir.

Sporda Bağımsız Yapılanma

Almanya'da sporun kendi kendini yönettiği söylenebilir. Bağımsız ve kendinden sorumlu organize spor kuruluşları, yaklaşık 90.000 spor kulübünü ve 27 milyondan fazla spor kulübü üyesini temsil eder ve federal eyaletler ile ortak çıkarlar için çalışırlar.

Bu ruluşlar arasında ilk sırada Alman Olimpiyat ve Spor Derneği -Deutscher Olympischer Sport Bund (DOSB) gelir. DOSB’nin ardından, eyalet düzeyinde spor yönetiminden sorumlu bağımsız yapılar olan Eyalet Spor Birlikleri (Landen Sport Bund- LSB) bulunur. 16 eyaletin hepsinde Eyalet Spor Birliği bulunur. LSB'ler, eyalet düzeyinde bağlı spor federasyonlarına ve bunlara bağlı spor kulüplerine sahiptir. Ayrıca, "Bölgesel Spor Dernekleri" ve "Bölgesel Federasyonlar" da sporun yürütülmesinde bazen merkezileşmenin neden olduğu hantallığı önleyen ara birimler olarak hizmet vermektedir.

Alman ve Türk Spor Sistemleri Arasındaki Fark ve Benzerlikler

Almanya ve Türkiye’deki spor yönetimleri arasında bazı benzerlik ve farklılıkların olduğu görülmektedir. Benzerliklerin başında, iki ülkede de kulüplerin halka ve sporcuya spor imkânları sunmak üzere yetkilendirile gelmiş temel yapılar olarak spor yönetiminin tabanını oluşturmaları gelmektedir. İki ülkedeki kulüplerin dernek biçimindeki yasal statüsü, kuruluşu biçimleri ve örgütsel yapıları oldukça benzerdir. Her iki ülkede de kulüp yönetimlerinin gönüllülerden oluşması, çoğunlukla profesyonel bir yönetici ile çalışmamaları, antrenör, teknik eleman gibi gönüllü çalışanlara sahip olmaları da benzerlik göstermektedir. Elbette yapıları gereği kâr amacı gütmeyen dernekler olarak maddi sıkıntılar içerisinde oluşları da beklenen bir ortak yön olarak belirecektir.

Temelde yapıtaşları kulüpler olsa da, iki ülke arasındaki farklılıklar benzerliklerinden fazladır. Birincisi, Almanya’da sporun kulüplerinde üstünde oluşan yönetim modeli bağımsızdır. Türkiye’de kulüplerin üzerinde oluşan örgütlenme ise yarı -özerk kurumlar (mesela spor federasyonları) ile merkezi ve yerel devlet kurumlarından oluşmaktadır. Türk spor sistemi, çatı örgüt olarak Gençlik ve Spor Bakanlığı (GSB) adlı merkezi bir devlet kurumu ve onun yerel uzantıları olan Gençlik ve Spor İl Müdürlükleri tarafından yönetilirken, Almanya’da çatı örgüt DOSB bağımsız ve tam demokrat biçimde yapılanmıştır. Alman devleti finansal destek, veri düzenlemeleri, bilimsel kuruluşlara yardımlar gibi uygulamalarla bağımsız yapıyı desteklerken ülkenin genel spor politikalarının belirlenmesinde aktörlük eder. Türkiye’de ise kayda değer bağımsız örgüt olarak üst yönetimde Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi bulunsa da, bu kurumun politika belirlemede fazlaca etkisi olduğu söylenemez. Bir başka ifadeyle, Türkiye’de sporun politikalarını belirleyen de, işleyişini düzenleyen de, yürütülmesini sağlayan ve yürütücü kuruluşlara yardım aktaran da devlettir.

Türkiye’de spor sistemi mali yönden zayıf olduğundan devlete tabidir. Bu durum, Türk spor kulüplerinde, Alman kulüplerinden farklı olarak üyelik aidatlarının yeterli gelir sağlayamaması, kulüplerin tesis bulmakta sorun yaşamaları, devlet desteğinden yeterince faydalanmamaları başta gelmektedir. Yeterli mali kaynak oluşturabilmek spor kulüpleri için hayati önem taşır. Burada Almanya ile Türkiye arasındaki en önemli fark aslında, üyelik aidatı ile kulüplere yeterli gelir sağlayan “üyelik sistemi”dir. Türkiye’de pek çok amatör spor kulübünde böyle bir mekanizma yoktur.

Türkiye’nin Almanya’dan çok önemli başka bir farkı ise Türkiye’deki kulüplerin tesis kullanımında sıkıntı çekmeleridir. Alman kulüpleri okulların ve belediyelerin tesis, alan ve sahalarını kullanırlar. Zira kulüpler kamu yararına hizmet verir o halde kamu tesisleri kulüplere açılmalıdır. Bu gerekçeyle spor kulüplerine tesis tahsisini teşvik eden anlayış Türkiye’de henüz oturmamıştır. Bu nedenle pek çok kulüp zaman içinde yılarak bazı branşlardan çekilebilmektedir. Belki de Türkiye’de spor yaptıracak yer bulunamadığından spor kulübü kurulamamaktadır ki Almanya’da yaklaşık 90.000 olan kulüp sayısı Türkiye’de 9000 civarındadır.

Son olarak, gönüllük anlayışı Alman ve Türk spor sistemleri arasındaki önemli farklardandır. Almanya'da yaklaşık 8 milyon insan sporla ilişkili örgütlerde gönüllü olarak çalışmaktadır. Türkiye’de ise spor kulüpleri, federasyonları gibi spor örgütlerinde gönüllülük büyük çoğunlukla sadece yönetim kademesinde görülmektedir.

Sonuç olarak, Türk spor sistemi tabanda Alman spor sistemine kulüplerin spor yaptırmada temel organlar oluşu açısından benzerlik gösterse de, Alman spor sistemi Türk spor sisteminden orta ve üst otoriteler ile yerel yönetimlerin tamamen hükümet -dışı, bağımsız ve federatif yapılar oluşu yönüyle farklılık gösterir. Türk spor sisteminde hiyerarşik olarak kulüpler, devlet örgütü sayılabilecek federasyonlara bağlı, federasyonlar GSB’na bağlı olduğundan, sporu yukarıdan aşağıya devlet yönetir. Alman sporunda yerini özerk örgütlere devreden sistemde ise devlet yalnızca destekleyici görüntüdedir.