Vergileme İlkeleri ve Vergilendirmeye İlişkin Sorunlar

Devlet, artan kamu harcamalarının karşılanabilmesi için kaynağa ihtiyaç duymaktadır. Bu tür harcamaların finansmanını karşılamada en önemli gelir kaynağı ise vergilerdir. İyi bir vergi sisteminin oluşturulması ve hangi ilkelerin göz önüne alınması gerektiği önem arz etmektedir. Bu aşamada, vergi sisteminin etkin ve verimli işlemesi adına vergileme ilkeleri söz konusu olmaktadır.

Vergiciliğin anayasası olarak da ifade edilen vergileme ilkeleri, vergiden beklenen fonksiyonların gerçekleşebilmesi için vergilerin seçiminde, tekniğinde ve uygulanmasında göz önünde tutulması gereken hususlardır. Vergileme ilkeleri bir yandan ekonomik ve sosyal düzen ve ideolojilerin gelişmesine, diğer yandan vergi kurumunun nitelik ve amaçlarında meydana gelen değişikliklere paralel olarak zamanın akışı içinde önemli değişmelere uğramıştır. Vergilemeden beklenen mali, iktisadi ve sosyal fonksiyonların gelişmesine paralel olarak vergileme ilkeleri de değişmiştir.

Vergileme ilkeleri içinde en çok önem kazananlar, vergi adaletinin sağlanması ile vergi sisteminin etkinliğine ilişkin olanlarıdır. Bunlar özellikle, vergide adaletin sağlanması ile ilgili olan vergide genellik ve eşitlik ilkeleridir.

Adam Smith’in ‘Milletlerin Zenginliği’ adlı eserinde önemle üzerinde durduğu adalet, belirlilik, uygunluk ve iktisadilik ilkeleri hâlen benimsenmektedir.

Vergilemede adalet ilkesine göre; her devletin vatandaşları devlet harcamalarına mümkün olduğu kadar vergi ödeme güçleri göz önünde tutularak katkıda bulunmalıdır.

Belirlilik ilkesi, ödenmesi gereken vergi miktarının, zamanının ve ödenme biçiminin kesin ve açık olarak yükümlü tarafından bilinmesi gerektiğini belirtir. Bu nedenle, her vatandaşın ödemek zorunda olduğu vergi; tutar, çeşit, ödeme zamanı, ödeme şekli, vb. bakımlardan keyfî değil kesin, açık ve belirli olmalıdır.

Uygunluk ilkesine göre, her verginin yükümlüler için en uygun zaman ve biçimde alınması gerekmektedir. İktisadilik ilkesine göre; mükelleflerin ödediği vergi ile devlet hazinesine giren tutar arasında mümkün olduğu kadar az fark olmalıdır.

Bir mükellefin ödemiş olduğu vergiyi, başka bir bireyin üzerine aktarmasına verginin yansıması adı verilmektedir. Yansıma vergi yükünün fiyat mekanizması aracılığıyla başkasının üzerine devredilmesidir.

Yansıma olayı, vergiyi önceden ödeyen yükümlü ile sonuçta vergiyi yüklenen kişiyi ayırmaktadır. Böylece vergiyi ödeyen ile yüklenenler ayrı kişiler olmaktadır. Yazarların çoğu, yansımanın bir yandan arz ve talep kanununun işleyişine, öte yandan da arz ve talebin esneklik derecesine bağlı bulunduğunu ifade etmektedirler. Bu görüş, fiyatların oluşmasında yansıma olayının önemli bir etken olduğu sonucunu ortaya koymaktadır.

Vergiler, bireylerin çalışma arzularını azaltma veya artırma yönünde etkileyebilmektedir. Mükelleflerin vergi yükünü hafifletmek veya bu yükten tamamen kurtulmak amacıyla vergi karşısında almış olduğu çeşitli ekonomik önlemler bulunmaktadır. Mükelleflerin alacağı ekonomik önlemler, mükellefin üretici veya tüketici olması durumunda farklı olabileceği gibi içinde bulunduğu ekonomik koşullara göre de değişebilmektedir. Bu önlemler; gelir ve ikame etkileri dir.

Vergi yükü, toplumun ya da çeşitli toplum kesimlerinin sahip bulundukları ödeme güçleri karşısında katlandıkları vergi tutarının oransal ilişkisini ifade etmektedir.

Vergiden kaçınma, vergiyi doğuran olaya sebebiyet verilmemesi suretiyle bir kişinin vergi yükümlülüğünü kanunlara uygun olarak azaltması şeklinde tanımlanmaktadır. Vergiden kaçınma bir suç değildir. Suç olmayınca cezai bir yaptırımın uygulanması da mümkün değildir.

Günümüzde mükellefler, bazı yöntem ve olanaklardan yararlanarak vergiden kaçınmanın yollarını aramakta ve bu çabalarında da başarı sağlayabilmektedirler. Mükellefler, vergiyi doğuran olayın ortaya çıkması bakımından, vergi konusu ile ilişki kurmayıp vergiden kaçınabilmektedirler. Örneğin Emlak Vergisi ödememek için kat satın alma yerine kirada oturmayı tercih eden kişinin bu hareketi doğal hak sayılmakta ve suç teşkil etmemektedir.

Mükellefler, vergiyi doğuran olayın ortaya çıkması bakımından vergi konusu ile ilişki kurmayarak vergiden kaçınabilmektedirler. Ancak bu durum, vergi kanunları hazırlanırken kanundan kaynaklanan boşlukların bulunması ya da kanun metinlerine farklı anlam verilmesi çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Vergiden kaçınmanın bu şekline; bireylerin istisna ya da muafiyet koşullarını ihlâl etmeyecek biçimde faaliyetlerini düzenlemeleri örnek olarak verilebilir.

Mükelleflerin vergiye karşı tepkilerinden en önemlisi vergi kaçakçılığıdır. Vergi kaçakçılığı, vergiye karşı bireysel bir tepki türüdür. Kaçakçılık suçu, cezasıyla birlikte, “Hürriyeti Bağlayıcı Ceza ile Cezalandırılacak Suçlar ve Cezaları” başlığı altında VUK. m. 359’da belirtilmiştir. VUK. m. 359’da; kaçakçılık suçu olarak tanımlanan fiiller üç gruba ayrılmış ve bunlara uygulanan cezalar farklılaştırılmıştır.