Vergi Teorisi

Vergi kavramı, tarih boyunca yer ve zamana göre ortaya çıkan değişmelere paralel olarak çok değişik anlamlar kazanmıştır. İlk Çağ'da, Orta Çağ'da, Yeni Çağ'da vergiler farklı şekillerde gelişmeler göstermiştir. Yine Kıta Avrupası'ndan farklı olarak İslam ülkelerinde vergi ayrı bir evrim geçirmiştir. Özellikle Cumhuriyet Türkiye'sine gelinceye kadar, mali sistem geniş ölçüde islâmiyetin etkisi altında kalmış ve hatta sonraki dönemde de bu vergilerden bazıları bir süre devam etmiştir.

İlk Çağ'da Roma'da "Haraç" olarak ifade edilen vergi; savaşta yenilen devletlerin yenen devletlere ödediği bir bedeli ifade etmektedir.

Orta Çağ'da ise vergi; önceleri her yerde ihtiyari bir nitelik göstermekte ve halk kabile reislerine ya da derebeyi ve hükümdarlara genellikle dinî nedenlerle vergiyi bir çeşit hediye ve armağan olarak vermektedir. Verilen hediye ve armağanın çeşidi ve tutarı tamamen verenin isteğine bağlı olduğundan ve bu alanda genel bir kural bulunmadığından öncelik bunları verenin ahlâki -dinsel inanışlarına bağlı olmaktadır.

Yeni Çağ'da, özellikle 17 ve 18'inci yüzyıllardan itibaren vergi, şeklen (kanunen) de zorunlu bir nitelik kazanmıştır. Hatta vergi kanunlarının uygulanması yaptırım uygulanması suretiyle güvenlik altına alınmıştır. Günümüzde vergi, karşılıksız olarak verilen bir değeri ifade eder.

Günümüzde vergi, devlet otoritesine başka bir deyişle, devletin vergileme yetkisine dayandırılmakta, ödeme gücü ölçü olarak alınmaktadır. Kamu hizmetlerinin karşılanması esasından hareket edildiğinden vergide bireysel bir karşılık aranması da söz konusu olmamaktadır.

20. yüzyılda, kişilerin devlete karşı yapmakla yükümlü oldukları "vatani bir görev", "bir ödev", "bir borç" şeklinde külfet ya da yük olarak düşünülen vergi, günümüzde kişiler için zorunlu ve kaçınılmaz bir ödeme olarak kabul edilmektedir. Vergi, “Devletin giderlerini karşılamak amacıyla toplumu oluşturan fert ve kurumlardan ödeme güçleri ölçüsünde zora dayanarak ve karşılıksız olarak aldığı iktisadi kıymetlerdir.” şeklinde tanımlanabilir. Buradaki zora dayanmaktan kasıt hukuki bir zordur.

1961 Tarihli Anayasa'da vergi tanımı yerine "Vergi ödevi" belirtilerek "Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür." denilmiştir. Ayrıca vergi, resim ve harçlar ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı da hükme bağlanmıştır (Anayasa m. 61). 1982 tarihli yeni Anayasa'nın 73. maddesinde "Vergi Ödevi" başlığı altında, 1961 tarihli Anayasa'da yer alan ifadeden sonra, vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımının maliye politikasının sosyal amacı olduğu; vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği ya da kaldırılacağı belirtilmiştir.

Orta Çağ’da ise vergi; önceleri her yerde ihtiyari bir nitelik göstermekte ve halk kabile reislerine ya da derebeyi ve hükümdarlara genellikle dinî nedenlerle vergiyi bir çeşit hediye ve armağan olarak vermektedir. Verilen hediye ve armağanın çeşidi ve tutarı tamamen verenin isteğine bağlı olduğundan ve bu alanda genel bir kural bulunmadığından öncelik bunları verenin ahlaki -dinsel inanışlarına bağlı olmaktadır.

Yeni Çağ’da, özellikle 17 ve 18'inci yüzyıllardan itibaren vergi, şeklen (kanunen) de zorunlu bir nitelik kazanmıştır. Hatta vergi kanunlarının uygulanması yaptırım uygulanması suretiyle güvenlik altına alınmıştır. Günümüzde vergi, karşılıksız olarak verilen bir değeri ifade eder.

Günümüzde vergi, devlet otoritesine başka bir deyişle, devletin vergileme yetkisine dayandırılmakta, ödeme gücü ölçü olarak alınmaktadır. Kamu hizmetlerinin karşılanması esasından hareket edildiğinden vergide bireysel bir karşılık aranması da söz konusu olmamaktadır.

20. yüzyılda, kişilerin devlete karşı yapmakla yükümlü oldukları "vatani bir görev", "bir ödev", "bir borç" şeklinde külfet ya da yük olarak düşünülen vergi, günümüzde kişiler için zorunlu ve kaçınılmaz bir ödeme olarak kabul edilmektedir. Vergi; “Devletin giderlerini karşılamak amacıyla toplumu oluşturan fert ve kurumlardan ödeme güçleri ölçüsünde zora dayanarak ve karşılıksız olarak aldığı iktisadi kıymetlerdir.” şeklinde tanımlanabilir. Buradaki zora dayanmaktan kasıt hukuki bir zordur.

1982 tarihli yeni Anayasa'nın 73. maddesinde "Vergi Ödevi" başlığı altında, 1961 tarihli Anayasa'da yer alan ifadeden sonra, vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımının maliye politikasının sosyal amacı olduğu; vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği ya da kaldırılacağı belirtilmiştir.

Devletin egemenlik hakkına dayanarak kişilerden vergi alması vergilendirme yetkisini ifade etmektedir. Vergilendirme yetkisi, devletin egemenlik hakkına dayanarak vergi alma konusunda sahip olduğu hukuki ve fiili gücü olarak tanımlanabilir. Devlet, kamu hizmetlerinin görülmesinde ihtiyaç duyduğu mali kaynakları vergilendirme yetkisini kullanarak karşılamaktadır. Bu yetki, devletin mali alandaki egemenliğinin içerdiği yetkilerin en önemlilerinden biridir.

Devletin kamu hizmetlerini yerine getirebilmesi için kaynak sağlaması gerekmektedir. Bu kaynakları da vergilendirme yetkisini kullanarak sağlamaktadır. Bu bağlamda devlet, vergilendirme yetkisini egemenlik gücünü kullanarak almaktadır.