Abbâsîler III (Bağdat’a Dönüş 870 -939)
Türklerin Sâmerrâ'ya nakledilmeleri Abbâsî hilâfetinin en önemli dönüm noktalarından birini teşkil etmiştir. Artık Türk komutan ve askerlerin önlenemez gücü, onları hilâfet makamını tehdit eder konuma getirmiştir. İktidara gelen halifeler bu gücü kırmak ve bağımsız olabilmek için gerek açıktan gerekse de gizli bir şekilde mücadele etmişlerdir. Mütevekkil Alellâh’ın öldürülmesiyle başlayan süreçte onlar, Abbâsî halifelerini avuçlarının içine alarak istediklerini yaptırmaya başlamışlar, istediklerini yapmayan halifeleri de en ağır bir şekilde cezalandırmışlardır. Bu sebeple iki taraf arasında kanlı mücadeleler yaşanmış, İslâm toplumu da çok tehlikeli anlar yaşamıştır.
Mu'temid Alellâh (870 -892)
Mühtedî Billâh'ın öldürülmesinden sonra Türk komutanların desteğiyle hilâfet makamına gelen Mu'temid, devletin askerî, siyasî ve idâri kadrolarında Türklerin etkisini kabullenmek durumunda kalmıştır. Ancak onun döneminde meydana gelen iç ve dış isyanlarda hilâfet ordusunun temelini teşkil eden Türk komutan ve askerlerin ölmesi, onların hilâfet ordusunda nüfuzlarını kaybetmelerine sebep olmuştur. Bu durum, Türklerin merkezde siyasî baskı unsuru olmalarını ortadan kaldırmış ve Sâmerrâ Dönemi'nin sonuna gelinmiştir. Bunu fırsat bilen Mu’temid Alellâh, Türk komutan ve askerlerin nüfuzundan kurtulmak için hilâfet yönetimini Bağdat’a taşımıştır.
Mu'tazıd Billâh (902 -907)
Mu’tazıd tahta çıktığı dönemde iflasın eşiğinde olan hazine, uygulanan tasarruf tedbirleri ve geliştirilen malî politikaların başarı ile tatbiki neticesinde yoğun imar faaliyetlerine rağmen fazla verir hale gelmiştir. Hatta bu dönemin sonuna gelindiğinde bütçe masrafları çıkıldıktan sonra hazinede dokuz milyon dinarlık bir bütçe fazlası oluşmuştur. Bu sebeple idarî, askerî ve malî sahalarda ortaya çıkan problemleri gidermek amacıyla yeni önlem ve tedbirleri uygulama alanına koyan Mu’tazıd, tarihçiler tarafından “ es- Saffâhü’s -Sânî ” yani Abbâsî Devleti’nin ikinci kurucusu olarak vasıflandırılmıştır.
Müktefî Billâh (902 -907)
Müktefî, babası Mu'tazıd'ın icraatlarına bağlı kalmış, âdeta onun dönemi, Mu'tazıd döneminin devamı niteliğinde olmuştur. Kaynaklarda Müktefî dönemine ait malî alanda yapılmış bir yenilik veya ıslahattan bahsedilmemiş olması, onun bu konuda da bir önceki dönemin uygulamalarını devam ettirmiş olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Babası gibi hatta daha da tutumlu olduğu belirtilen Müktefî’nin vefat ettiği sırada devlet hazinesinde sekiz veya on altı milyon dinar bulunduğu şeklindeki iki farklı rivayet dikkate alındığında onun babasından devraldığı hazineyi daha da zenginleştirdiği veya aynı şekilde muhafaza ettiği gürülmektedir.
Muktedir Billâh (907 -932)
Muktedir Billâh hilâfete gelince yaşının küçüklüğünden dolayı yönetimde vezirler etkili olmuş ve onun döneminde çeşitli sebeplerden dolayı on beş vezir göreve getirilmiştir. Bunların içerisinde İbnü’l -Furât, Ali b. İsa ve Hâmid b. Abbas yaklaşık olarak on beş yıl vezirlik görevinde kalmış, diğerleri ise daha kısa süreli bu görevi yürütmüşlerdir. Buna bağlı olarak sık sık valilerin de değişmesi, yönetimi istikrarsız hale getirmiştir. Yönetim boşluğundan istfade eden Karmâtiler eylemlerini artırmışlar ve Kâbe baskınıyla İslâm tarhinde daha önce hiç görülmeyen olaylara sebebiyet vermişlerdir. Ayrıca bu dönemde Türkler yeniden hilâfet üzerinde etkili olmaya başlamışlar ve halife, dönemin en güçlü Türk komutanı olan Mûnisü'l -Muzaffer'in etkisinde kalmış, ondan bağımsız hareket edememiştir. Daha sonra onun etkisini kırmaya çalışan halife onunla giriştiği mücadelede hayatını kaybetmiştir.
Kâhir Billâh (932 -934)
Abbâsî hilâfeti üzerinde önemli bir güç olan Mûnisü'l -Muzaffer'in desteğiyle halife olan Kâhir Billâh, bir önceki halifenin yakınlarını cezalandırmakla işe başlamış ve âdeta onlara hayatı zindan etmiştir. Bu bağlamda halife, perde arkasından ülkeyi yirmi beş yıl yönetmiş olan Ümmü'l -Muktedir Seyyide Şağab'ı zindana attırmış ve çeşitli işkencelerden sonra ölümüne sebep olmuştur. Kısa süren hilâfeti iktidar mücadeleleriyle geçmiş, devletin itibarı içte ve dışta oldukça zayıflamıştır. Bu iktidar mücadelesinde Mûnisü'l - Muzaffer öldürülmüş ancak halife kısa bir süre sonra tahttan indirilmiş ve gözlerine mil çekilerek hapse atılmıştır.
Râzî Billâh ve Emîru'l -Ümerâlığın Ortaya Çıkışı (934 -940)
Halife iktidara geldiğinde devlet idarî, askerî ve siyasî yönlerden oldukça zayıflamış bir haldeydi. Nitekim o, sık sık vezir değiştirmesine rağmen ekonomik krizi çözemediği gibi, yönetimin zayıflamasına ve halkın kargaşa çıkarmasına da mani olamamıştır. Devlet idaresinin düzene konulamadığı ve maliyenin düzelemediği için ordunun tepkisinden korkmaya başlayan halife, Basra ve Vâsıt valisi olan Muhammed b. Râik el -Hazerî’yi Bağdat’a davet etti ve onu kötü gidişi engellemesi ümidiyle 324/936 yılında “ Emîru’l -Ümerâ ” olarak etti. Halife, onu devletin askerî, idarî ve malî işlerinde tam yetkiyle görevlendirmiştir. Yani Muhammed b. Râik el -Hazerî, ordu komutanlığı, devlet hazinesinin yönetimi, vezir ve valilerin tayini gibi geniş yetkilere sahipti. Abbâsî Devleti’nde şu ana kadar böyle geniş yetki hiç kimseye verilmemiştir. İki yıl görevde kalan Muhammed b. Râik halifeyle anlaşamayınca onun yerine Beckem et -Türkî tayin edilmiştir.