Endülüs Emevîleri III
Murâbıtlar Dönemi (1190 -1147 )
Endülüs siyasî hayatına Mülükû’t -Tavâif (1031 -1090) döneminden sonra 1090 -1147 yılları arasında Murâbıtlar hâkim oldu. Endülüs’te bulunan Müslümanları temsil eden Abbâdî emiri Mu’temid Alellah’ın çağrısı üzerine Murâbıtlar’ın ünlü hükümdarı Yûsuf b. Tâşfîn, Tuleytula’nın (Toledo) zaptından bir yıl sonra kalabalık bir orduyla Endülüs'e geldi. 1086 yılında Batalyevs’i tehdit eden VI. Alfonso’yu Zellâka Savaşı’nda yenilgiye uğrattı. Böylelikle İspanya'da güneye doğru gelişen Hristiyan yayılımı durduruldu. Yûsuf b. Tâşfîn, Mağrib’e geri döndükten sonra Endülüs'teki Müslüman emirlikler yeniden birbirleriyle mücadele içerisine girdiler. Bu durum İspanya'daki Hristiyan krallıkların İslâm beldelerine olan baskılarını artırmalarına neden oldu. Bu durum üzerine Yûsuf b. Tâşfîn yeniden Endülüs'e döndü ve bu bölgeyi Murâbıtlar devletine bağlı bir vilayet haline getirdi. Bu hâkimiyet yaklaşık 60 yıl boyunca devam etti.
İspanya'da bulunan Hristiyan krallıklar, Endülüs’teki iç karışıklıklardan istifade ederek Tuleytula (Toledo) şehrini işgal ettiler. Bu işgalden sonra İspanya’da mevcut olan Kastilya ve Aragon Krallıkları karşısında oldukça zor duruma düşen Endülüs'teki Müslüman emirlikler, Yûsuf b. Tâşfîn’den yardım istediler. Endülüs'te bulunan on üç Müslüman emirinin imzasıyla kaleme alınan mektubu Yûsuf b.Tâşfîn’e ulaşınca Ceziretü’l -Hadra’nın kendisine verilmesi şartıyla 1086 yılında Endülüs'e geçti. İslâm kaynaklarında kendisinden dindar ve din uğrunda cihad eden hükümdar olarak zikredilen Yûsuf b. Tâşfîn, bu çağrıya karşılık verip hazırlıklara başladı. 1086 yılında Endülüs’e ayak basan orduya İşbiliye (Sevilla), Gırnata (Granada), Maleka (Malaga) ve Batalyevs’ten (Badajoz) gelen Endülüs’lü kuvvetler de iştirak edince büyük bir ordu meydana geldi. İslâm kaynaklarına göre Yûsuf b. Tâşfîn, VI. Alfonso’ya İslâm dinini seçmek, vergi vermek ya da ölmek şeklindeki bir öneride bulundu. Kastilya Kralı VI. Alfonso, 1086 yılında 50 bin kişiden oluşan ordusuyla Batalyevs şehrine bağlı ez -Zellâka denen mevkiye yerleşti. 23 Ekim 1086’da meydana gelen Zellâka Savaşı’nda Müslümanlar büyük bir zafer kazandı. Bu zafer sonrası Uşbune (Lizbon) ve Şenterin (Santerem) şehirleri fethedildi. Savaşın sonucunda Yûsuf b. Tâşfîn Endülüs Müslümanlarını tehlikeden kurtarıp payitahtına döndü.
Muvahhidler Dönemi (1147 -1229)
Kuzey Afrika'da ve Endülüs'te hüküm süren Berberî hanedanlığı olan Muvahhidler hareketinin kurucusu İbn -i Tumert’di. İbn -i Tumert, İslâmî ilimlere olan hâkimiyetinin yanı sıra cesaretli ve aksiyoner bir kişiliğe de sahipti.
Papa III. İnnocent bir Haçlı seferi çağrısı yaparak Kastilya Kralı VIII. Allfonso’nun önderliğinde Aragon, Navarra, Leon, Portekiz ve Fransız ordularının katıldığı büyük bir askerî kuvvet oluşturuldu. Nâsır, Kastilya Krallığının Haçlı ordusu oluşturmaya çalışması üzerine 1211 yılında ordusuyla Endülüs'e geçti. Kurtuba’nın kuzeyindeki İkâb gölgesinde iki ordu karşılaştı. Nâsır, ağır bir yenilgi alırken bu askeri yenilgi Murâbıtlar ve Muvahhidler dönemindeki faaliyetler ile durdurulmuş olan İspanyolların İspanya'yı Müslümanlardan alma hareketinin (Reconquista) yeniden ivme kazanmasına neden oldu. 1212 yılında vuku bulan İkâb Savaşı’nda Muvahhidler hezimete uğradı. Muvahhidler’in hükümdarı Ebu Abdullah en -Nâsır savaşta yenilerek çekildi ve ardında birçok savaşçı ile ganimet bıraktı. İkâb hezimetinden kısa bir süre sonra Tlosa, Vilches ve Ubeda şehirleri Haçlıların eline geçti.
1609 ila 1614 yılları arasında İspanya’da Endülüs’ten geriye kalan tüm Müslümanları ülke dışına sürdü. Bu esnada Osmanlı tahtında bulunan I. Ahmed, Avusturya ve İran mücadeleleri nedeniyle İspanya Müslümanlarına destek olamadı ancak Endülüs Müslümanlarının Kuzey Afrika’ya göçlerinin rahat bir biçimde yapılması için Batılı ülkelere mektuplar yazdı ve binlerce Endülüslü Müslüman, İspanyol idaresinden Kuzey Afrika ve İstanbul’a kaçarak Osmanlı topraklarına sığındılar.
Muvahhid hanedanlığında, İkâb Savaşı'ndan sonra otorite problemi uzun bir süre devam etti. Savaşın yapıldığı 1212 yılından sonra birçok sayıda hükümdar tahta oturdu ancak bunlardan hiçbiri ne devletin ne de kendi iktidarının uzamasını sağlayacak bir yönetim sergileyebildi. Devletin içerisindeki bir kısım unsurlar bu tavıra tepki göstererek bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bu karışıklıklar içerisinde 1247 yılında Mağrib -i Aksa’da müstakil bir hayat sürdüren Merînîler, Fas şehri başta olmak üzere Magrib -i Aksa'nın büyük bir kısmını ele geçirdiler. 1269 yılında Muvahhid hanedanlığı Merînîlerin başkent Merakeş’e girmeleriyle sona erdi.
Gırnata Ben-i Ahmer Dönemi (1239 -1492)
İspanya'da bulunan Hristiyan krallıklarının yaptıkları saldırılarla Muvahhidler döneminin son yıllarında Endülüs Müslümanları topraklarının çok büyük bir kısmını kaybetmişti. Bu saldırılardan ancak İber Yarımadası'nın güneydoğusundaki İlibre şehrinden Ronda Bölgesi'ne kadar uzanan bir sahil şeridi kurtulabildi. Muvahhidlerin, Kastilya Krallığı karşısında İkâb Savaşı'nda yenilgiye uğramaları, Endülüs'te siyasî bir karışıklığa neden olmuştu. Bu siyasî boşluk esnasında Endülüslü liderlerden İbn -i Hûd, Abbâsîlere bağlılığını bildirerek Kurtuba, Şatibe ve Ceyyan’ı içine alacak bir şekilde bir emirlik kurdu. Bu sırada Ceyyan şehri ve civarında Muhammed b. Yûsuf b. Nâsır güç kazanmaya başlamış, önceleri İbn -i Hûd’a bağlı iken 1238’de İbn -i Hûd’un öldürülmesi üzerine Gırnata’yı ele geçirerek kendi emirliğini kurmuştu. Muhammed b. Yûsuf tarafından Gırnata’da kurulan ve Ben-i Ahmer adını alan bu devlet, dar bir sahil şeridine sıkışmasına ve ağır şartlar altında kalmasına rağmen yaklaşık 250 yıl varlığını devam ettirebildi.
Osmanlı-Endülüs İlişkileri
Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda ilerlemesi Endülüslü Müslümanlar tarafından da sevinçle karşılanıyordu. Avrupa içlerine ilerleyen bir Osmanlı, Endülüs’te bulunan emirlikler açısından İspanyol krallıklarına karşı bir destek noktası olarak görülmekteydi. 1487 yılında Ebu Emir Abdullah, Osmanlı Padişahı II. Bayezid'e bir elçi göndererek İspanyol krallıklarına karşı destek istemişti. Ancak II. Bayezid, Cem Sultan olayından dolayı Avrupa ile ilişkilerinde oldukça nazik bir durumdaydı. II. Bayezid, askerî bir yardım yerine sadece Endülüslü Müslümanların lehine Papa’ya ve Kastilya Kralı Fernando’ya mektuplar yazarak Müslümanlara karşı kötü tavırların son bulmasını istedi.
Kanunî döneminde Turgut, Piyale ve Sâlih Reisler de Osmanlı donanmasıyla İspanya kıyılarına seferler düzenleyerek birçok Endülüslü Müslümanı Kuzey Afrika’ya taşıdılar. Osmanlı -Endülüs ilişkilerinin bu şekilde gelişmesi üzerine İspanya bu bölgelerde bulunan Müslümanlar üzerindeki baskılarını artırarak Osmanlı ile ilişkiye girilmesini engellemek için engizisyon mahkemelerini çalıştırmaya başladı.