Dürzilik ve Nusayriliğin Doğuşu, Fikirleri ve Toplumsal Yapısı

Dürzilik, daha önceki bütün dinlerin nesh edildiğini kabul ederek, Hâkim Biemrillah’ın uluhiyyetine ve onun yarattığı ulvi varlıklar hiyerarşisine inanan, kapalı cemiyet özelliğini koruyarak günümüze kadar ulaşan bir mezheptir.

Dürzi inancının temelini oluşturan Hâkim’e uluhiyet izafe etme fikrini ilk ortaya atan Fergani’dir. Fergani’nin bir suikast sonucu öldürülmesiyle onun başlattığı hareketin liderliği, Neştekin ed-Derezi ve Hamza b. Ali’ye kalmıştır. Dürzilik, Neştekin ed-Derezi’nin adıyla anılmasına ve fikrî temeli de ilk önce Fergani tarafından atılmış olmasına rağmen, Hamza b. Ali tarafından kurumsallaşmış bir mezheptir.

Hamza’dan sonra davetin liderliğine getirilen Muktena Bahaeddîn, 434/1042 yılında son risalesini yazarak gaybet etmiştir. O tarihten itibaren Dürzilik, inançlarına girmek isteyenlere izin vermeyen, çıkmak isteyenlere ise müsamaha göstermeyen kapalı bir mezhep hâlini almıştır.

Dürzilere göre Tanrı, Hâkim’in suretinde kendini insanlığa açmıştır. Hâkim, yaratanın son makamıdır ve insanın kendini arındırması ancak onun bu özelliğiyle tanınıp kabul edilmesiyle mümkün olabilir.

Dürzi akidesinde Tanrı bütün varlıkların gerçek yaratıcısıdır. Tanrı’nın iradesi olan Akl, tüm kozmik prensiplerin sebebidir ve kozmik prensipler (hududlar) bütün maddi varlıkların kaynağı olmuştur.

Dürzilere göre; Kelime-i tevhid; Tanrının bir oluşunu tanımadır. Namaz, beş hududun yardımıyla kişinin ruhunun Hâkim’le ilişki içinde olmasıdır. Zekât, Hâkim’in birliğini tasdik edip, ruhunun yücelmesini söylemek ve eski inanışları terk etmektir. Oruç, kalpleri tevhitten uzaklaştıracak tüm fikir, davranış ve düşüncelerden uzak durmaktır. Hacc, tevhid bilgisini öğrenmek için yola koyulduğunu kabul etmektir. Cihat, Hâkim’in birliğini kavramak için yapılan çabadır. Velayet ise Hâkim’e ve beş hudûdun insan formatındaki suretlerine bağlılık ve gönülden teslimiyettir.

Nusayrilik, 11. İmam Hasan Askeri’nin öğrencisi Muhammed bin Nusayr enNemiri tarafından IX. yüzyılda kurulan, Hüseyin b. Hamdan el-Hasibi, tarafından sistemleştirilen, İslamiyet’in batıni yorumunu benimseyen, Tanrının Hz. Ali’de tecelli ettiğine ve tenasühe inanan, Ehlibeyt sevgi ve saygısını önceleyen bir inanç sistemidir.

Kitabu’l- Mecmu’nun ilk bölümlerinde Nusayri ve Nemirî isimlerine yer verilerek İbnu’n-Nusayr’ın görüşleri nakledilmektedir. Bu bilgilerden yola çıkarak mezhebin İbnu’n-Nusayr döneminde kurumsallaşmaya başladığını söylenebilir. Fırkanın fikirlerinin sistematize edilmesi, Hamdan el-Hasibi eliyle olmuştur.

Nusayri inancında tanrının, batın dünyadaki, nur hâlinden farklı olarak insanların algısına açık olarak zahir âlemde; insanları doğru inanca yönlendirmek amacıyla, insan biçiminde tecelli ettiğine inanılır. Nusayrilere göre; Ali, “mana”dır; Muhammed “isim”dir; Selman ise “bab”tır. Bu üçlü Ayın-Mim-Sin sembolüyle ifade edilir ve sırdır. Ali’ye inanan gerçek Nusayrilerin ruhları hareket yoluyla yıldızlar hâline dönüşerek nurlar âlemine yükselir. Ancak Nusayri olmayanların ruhları hayvan cesetlerine girer. Böylece tenasüh ve tecelli inancı ortaya çıkar. Ödül ve ceza, cennet ve cehennemde veya ahirette değil, ruha isabet eden şekil değiştirme ve tenasüh anlayışına göre bu dünyada gerçekleşecektir.