Meleklere İman

Melek inancı, İslam inanç esaslarının ikinci ilkesini oluşturur. Meleklere ilahi bilgiyi insana ulaştırmada elçilik vazifesi verilmesi onların ikinci sırada sayılmasının hikmeti olsa gerektir. Ayrıca melekler insanın doğumunda, ölümünde, yeniden dirilişte, hesap gününde ve cennet ile cehennem hayatında görevleri bulunmaktadır.

Meleklerin görünmeme özellikleri vardır. Çünkü onlar evrenin görünmeyen tarafında yer alan varlıklardır. Evren beş duyu ile algılanan ve algılanmayan şeklinde iki kısma ayrılır. İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler gibi varlıklar evrenin görünen tarafında yer alırken melek, cin, insanın ruhu gibi varlıklar görünmeyen görünmeyen tarafında yer almaktadır. Görünen ve görünmeyen varlıklar aslında iç içedir. İnsanın bedeni ve ruhu gibi.

Meleklerin yaratılış maddesi, nur olarak geçer. Bu yönüyle hem insanlardan hem de cinlerden ayrılırlar. Yine her iki varlık türündün ayrıldıkları bir başka nokta ise akıllı varlıklar olmalarına karşın iradelerinin olmamasıdır. Melekler asla Allah’a isyan etmeyen ne emredilirse yapan varlıklardır.

Cinler, Kuran’da ve Hz. Peygamber’in hadislerinde geçmekte ve onlara dair bilgi de tevatür düzeyinde bulunmaktadır. Bu yüzden cinlerin varlığına inanmak vaciptir. Cin kelimesinin çeşitli anlamlarından yola çıkarak farklı yorumlara gitmek doğru değildir. Çünkü Kuran’ı ilk yorumlayan Hz. Peygamber ve onun ilk şahitleri olan sahabeden cinlerle ilgili bilgi görünmeyen varlıklar olarak gelmiştir. Bu yönüyle cinler, meleklere benzemektedir.

Ancak cinlerde akıl ve irade mevcuttur. Bundan dolayı da imtihana tabidirler. İnananlar ve iyi amel işleyenler mükafatlandırılacağı gibi inanmayan ve isyan edenler cezalandırılacaktır. Bu yönüyle cinler insanlara benzemektedir. Yani insanlar gibi hem itaat etme hem de isyan etme özellikleri vardır.

Cinlerin meleklerden farkı ateşten yaratılmış olmaları ve imtihana tabi tutulmalarıdır. İnsanlardan farkı ise görünmeme özelliğine sahip olmalarıdır. Görünmedikleri için onlar hakkında Kur’an veya hadislerde geçen bilgilerin dışında malumatımız yoktur. Bu iki kaynak dışında verilen bilgilerin değeri tartışmalıdır, dolayısıyla itibar edilmemelidir.

Şeytan isim değil sıfattır. Kötü veya kötülüğü meydana getirme, ona sürükleme veya aracılık etme özelliklerine şeytan denilir. Bu anlamda ilk şeytan İblis’tir. Kendisi kötü bir varlık olduğu gibi vesvesesi ile Hz. Âdem ve Havva’yı kandırmak suretiyle onları yasak meyveyi yemeye sürüklemiştir. Bu tür sürükleme bütün insanlar için geçerlidir. Kötülüğe sürüklenen bazı insanlar artık kötülüğün kendisi olurlar ve diğer insanları da kötülüklerine ortak etmeye çalışırlar. Bu anlamda bunlar da şeytanlaşmış insanlardır. Öyleyse şeytan Kuran’da geçtiği gibi hem cinlerden hem de insanlardan olur.

Ruh yaratılışı itibariyle latif cisimdir. Latif olması dolayısıyla beş duyu ile algılanması söz konusu değildir. Bu yönüyle ruh evrenin görünmeyen tarafından yer alır. Ruhun tek başın bir anlamı yoktur. Beden ile birlikte anlam kazanmakta ve insan denen varlığı oluşturmaktadır. Görünmeme yönüyle ruh, melek ve cinlere benzerken varlığının bir bedene irtibatı ile sağlanması onlardan ayrılan yönünü oluşturmaktadır.

Kabirde hayatında ruh ile bedenin bir şekilde sürekli irtibatı sağlanacak ve böylece kabir hayatında da ruh- beden bütünlüğü gerçekleşmiş olacaktır. Zaten öte dünya hayatı ruhların bedenlere iade edilmesi şeklinde gerçekleşecek, dolayısıyla hem cennet hayatından hem de cehennemde insanlar ruh ve beden bütünlüğü söz konusu olacaktır.

Ruh, bedenden sonra yaratılmış ve daha sonra bedene yerleştirilmiştir. Bu yerleştirme işleminin üfleme işlemi ile gerçekleştirildiği Kuran’da bildirilmiştir. Ana rahminde de aynı şekilde sonradan ruh bedene ilka edilecektir. Kıyamet sırasında ruhun bedene iadesi de yine bedene yerleştirilmesi şeklinde gerçekleşecektir.