İslam Düşüncesinde Felsefe -Din İlişkisi

Müslüman filozoflar, varolan şeyler üzerine inceleme yaptıkları için, dini de buna dahil etmişlerdir. Ayrıca dinin ortaya koyduğu esaslar, gaye ve muhteva olarak felsefeye benzerlik arz ettiği için, ikisi arasındaki ilişkinin nasıl olduğunu görmek istemişlerdir. Asıl sorun ikisi arasında çatışma çıktığı zaman kendini gösterir. Bu durumda ikisinden biri diğeri için feda mı edilmeli yoksa ikisi arasında bir uzlaşma mı sağlanmalıdır?

Kindî'de Felsefe Din İlişkisi

Kindî, felsefenin ne olduğunu bilmeden ona karşı çıkanlara şunu söyler: Bir şeye karşı iseniz neye karşı olduğunuzu bilmeniz gerekir. Bunun için karşı olduğunuz şeyden deliller bulup, niçin karşı olduğunuzu ortaya koymalısınız. Ayrıca, felsefe bizden öncekilerin bilgisini bize sunduğu için bu bilgileri hazırlayanlara teşekkür etmek gerekir. Zira hakikat arayıcısı için, hakikatin nereden ve kimden geldiğinin bir önemi yoktur. Hakikatten daha değerli bir şey yoktur.

Felsefedeki bilgiler, Allah'ın birliği, onun alem üzerindeki hakimiyeti ve yönetimi ile faziletin bilgisini içerir. Nitekim peygamber de Allah'ın varlığından ve ahiret hayatından bahsetmiş, Allah'ı razı edecek davranışları açıklamıştır. İkisi de aynı şeye farklı yollarla işaret etmiştir.

Peygamberin haber verdiği konuların akılla ilgili bir karşılığı mutlaka vardır. Bu sebeple din akla aykırı olmaz. Aykırı göründüğünde de ayetler, Arapça'daki anlamlardan birine göre yorumlanır ve akla uygun hale getirilir.

Farabî'de Felsefe Din İlişkisi

Farabî açısından felsefe nazari, fikri, ahlaki ve ameli erdemleri içerir. Gayesi de iyi olanı elde etmektir. İyi şeyler, esasında nazari ve ameli konulardaki bilgilierdir. Bunlar genel geçer ve tümel bir bilgi olacak şekilde kanıtlarıyla birlikte felsefede ortaya konur. İşte bu gerçek felsefedir.

Din, bir peygamber tarafından, vahye veya vahyedene bağlı olarak muhatap olduğu insanlarla birlikte dünya ve ahiret mutluluğunu elde etmek üzere oluşturulan belli görüşler ve davranışlardır. Görüşler nazari ve iradi diye iki kısımdır. Nazari görüşler, iman esaslarını, iradi görüşler de iyi ve kötü olmanın hangi özelliklerle gerçekleştiğini ortaya koyar. Davranışlar ise Allah'ı, manevi varlıkları ve iyi insanları yücelten sözler ve eylemler ile kötü insanların kınanmasına yol açan eylemleri tek tek gösterir.

Önce felsefe oluşur ardından felsefi bilgi insanlara anlayacağı dil, üslup ve yöntemlerle aktarılır. Müslümanlıkta olduğu gibi, bunun aksi de olabilir. Yani önce din oluşur sonra felsefe oluşur. Bir dinin doğruluk değeri, ardındaki felsefeye bağlıdır. Gerçek felsefeye dayanan bir din, erdemli dindir.

Nazari felsefe, dindeki görüşlere benzer. Ne var ki felsefede görüşler ispatlanmış olarak bulunurken dinde bu şart değildir. Fakat dini görüşlerin kanıtları nazari felsefede bulunur. Ameli felsefe de dindeki davranışlara benzer. Şu farkla ki, ameli felsefede genel ve soyut olarak incelenen konular dinde örneklerle açıklanmış ve ayrıntıları gösterilmiş bir halde bulunur.

Gerçek felsefe erdemli dine aykırı olmaz. Zira aynı konular felsefede soyut kavramlardan, dinde somut örneklerden hareketle ortaya konmaktadır.İkisi arasında zıtlık veya gerginlik görmek, bu ilişkiyi bilmemekten ileri gelir.

Gazali'de Felsefe Din İlişkisi

Gazali, dini sahada uzmanlaştıktan sonra felsefi ilimlere yönelmiş ve filozofları ulaştıkları sonuca göre materyalist, naturalist ve idealist diye gruplara ayırmıştır. Müslüman filozofların da içinde yer aldığı idealistler özellikle metafizik sahada hatalı sonuçlara ulaşmışlardır. Zira onlar nübüvvet nurundan istifade etmeden metafizik sahayı incelemişlerdir. Oysa bu saha aklın tek başına yeterli olmayacağı bir alandır. Akıl nübüvvet nurundan istifade ederek burayı incelerse hatadan kurtulması mümkün hale gelir.

Bununla birlikte sanılmamalıdır ki, dini hakikatler akli hakikatlere aykırıdır. Zira akıl, bir örnekle temele, din de binaya benzer. Nasıl ki temel olmadan bina sağlam olmazsa bina olmadıkça temel de fazla bir işe yaramaz. Akıl içeriden gelen bir din, din de dışarıdan gelen bir akıldır. Bu sebeple Allah bu ikisinin durumunu "nur üstüne nur" diyerek açıklamıştır. Akıl genel esasları belirlerken din bu esasları ayrıntılarıyla birlikte ortaya koyar. Sözgelimi akıl, Allah'ı bilmenin, iffetli olmanın iyi olduğunu ortaya koyarken, din bunların nasıl olduğunu genişçe açıklar. Bunun yanı sıra din, ibadet ve ahiretle ilgili hususlarda akla rehberlik eder.

İbn Rüşd'de Felsefe Din İlişkisi

İbn Rüşd'den dinden hareketle felsefeye karşı olanlara şu soruyu sorar: Felsefe öğrenmenin dini hükmü nedir? Felsefeden maksat sanat eseri olan varlıkları Sanatkarına işaret edecek şekilde incelemekten ibarettir. Allah'ın varlığına işaret eden bir bilgiyi din yasaklamaz bilakis emreder. Bu sebeple felsefe öğrenmek dini bir vazifedir. Felsefe ulaştığı sonuçları kavramlar (tasavvur) ve yargılar(tasdik) yoluyla aktarır. Dinin gayesi ise hak olan bilgiyi ve hak olan eylemi öğretmekten ibarettir. Öğretim insanların zeka seviyelerine uygun gelecek şekilde yapılır. Zeki insanlar soyut kavramları ve yargıları kolay anlarken kimileri de tartışma sonucu anlar. Soyut konuları anlamada halk zorluk çektiği için, din güzel öğütler vererek, temsili anlatımlarla onları eğitir. Din, öğretim tekniklerinin hepsini kullanır. Zira din hiçbir insanı ihmal etmez.

Felsefe ile din arasında çatışma olursa ayetler tevil edilr. Zira bazı ayetleri zahiri üzere anlamak akla aykırıdır. Sözgelimi Allah'ın elinden bahseden ayet, bu haliyle anlaşılmaz. Çünkü Allah yaratılmış hiçbir şeye benzemez. Arap dilinin imkanları gözetilerek ayet tevil edilir ve yapılan tevili destekleyen başka ayetler de bulunur. Kısaca dini hakikat akli hakikate aykırı olmaz. Zira ikisi de aynı kaynaktan gelmiş, bir benzetmeyle onlar aynı memeden süt emmiş kardeş gibidir.