İslam Düşüncesi Ekolleri (İhvân -ı Safâ ve İşrâkilik)

İslam düşüncesi tarihi, felsefenin temel problemlerini birbirinden farklı usullerle ele alan değişik ekollere sahiptir.

İhvân -ı Safâ hareketi, İslam dünyasındaki kültür, medeniyet ve bilim alanlarındaki düzeysizleşmeyi önleyerek İslam medeniyetinin yeniden dünyanın en etkin gücü hâline gelebilmesi için mücadeleyi amaç edinerek ortaya çıkmış bir ekoldür. Tarihsel seyirde bu ekolün temeli İsmailiye fırkasının ilk kurucusu olan İsmail (ö. 760)’e kadar geri götürülmektedir. İlk merkezleri Basra olan bu ekol mensupları faaliyetlerini gizli olarak sürdürmüştür. Teşkilatlanmalarından ve eğitim sistemlerinden kendilerine Şii, özellikle de İsmailî renkli bir misyon yükledikleri anlaşılmaktadır. Buna rağmen her hangi bir fırkaya mutlak anlamda bağlanmamışlardır. Tek ölçütlere hakikate bağlılık olmuştur.

İhvân -ı Safâ, bu eserleri telif ederken yalnızca Grek, Yahudi, Hıristiyan ve İslami kaynakları esas almamış, bunların yanında İran, Budist, Zerdüşt ve Maniheist kaynaklardan da yararlanmıştır. Eklektik bir yöntemle meseleleri ele alan İhvân -ı Safâ bilgiye ulaşabilmede her yolu mübah kabul etmiş ve bütün bilgi türlerinden yararlanma gayretinde olmuştur. Onlar İslam dünyasının ansiklopedistleri olarak tanınmışlardır. En önemli eserleri "er -Resailu İhvân -ı Safâ" da böyle bir yaklaşımla kaleme alınmıştır.

İslam düşüncesinin özgün ekollerinden biri de İşrâkilik'tir. Ş. Sühreverdî tarafından geliştirilen bu ekolde temel kavram "nur" olmuştur. Bu, Meşşaîlerin "varlık" kavramının karşılığıdır.

Sezgici yöntemle keşif ve ilhama dayalı olarak problemleri ele alan bu ekolün etkisi günümüze değin süregelmiştir.

İslam dünyasında kendine özgü yöntemiyle bir "Doğu Felsefesi" olarak ele alınabilecek olan İşrâkilik, İslam düşüncesinin özgün ve orijinal bir fikir hareketi olarak görülebilir.

Sühreverdî, işrâkat (Tanrı’dan ışığın gelmesi) adını verdiği bu nuru şöyle tanımlamıştır: En yüce âlemden içe doğan bu nur, bilgi ve güç iksiridir. Dünyanın itaat etmesi bununla sağlanır. Bütün bu aydınlanmalar yönetici nur, yani insanı nefs veya soyut nefs üzerine gelir. Ondan beden heykellerine ve hayvani nefse yansır. Fakat bu manevi yolculukta orta noktada bulunanların derecesidir. Bazen anılan bu durumlar, tanrısal yolcuları alır götürür. Su üzerinde yürümek, uçmak vs. gibi hâlleri açıklamak için bu noktadan hareket etmek gerekir. Bu makam, çok azizdir. Bu gerçeği bize Eflatun, Hermes, Pisagor, Empedokles gibi büyük filozoflar ve insana ait dünyadan arınan sufi topluluklar kendi müşahedelerine dayanarak nakletmişlerdir. Devirler ve zamanlar asla bunlardan uzak kalmamıştır.

Bir İslam düşünce hareketi olarak İşrâkiliğin kurucusu ile birlikte değerlendirdiğimizde gerek ontolojik gerekse epistemolojik konulara yaklaşımı dikkate alındığında, şahıs olarak Sühreverdî’nin, ekol olarak İşrâkiliğin İslam düşüncesinin özgün bir formu olarak kabul edilebileceğini ifade edebiliriz.