İslam Düşüncesinde Gelişen Ekoller

İslam’ın yeryüzünde yegâne ve en etkin beşerî otoritesi olan Hz Peygamber’in vefatından sonra -bugün de olduğu gibi -Müslümanlar, karşılaştıkları problemlere çözüm bulmak durumundaydılar. Karşılaşılan problemlere insanların yaklaşımlarının değişken olmasından dolayı bu farklılıkları da yansıtacak biçimde İslam düşünce dünyasında fıkıh, kelam, tasavvuf ve felsefe okulları oluşmuştur.

İslam yönetiminde bulunan milletlerin çeşitliliğinin artmasına paralel olarak dinî, siyasi, ekonomik, sosyal, felsefi merkezli yeni problemler de çoğalmış ve çeşitlenmiştir. Ayrıca zaman içinde İslam’a muhalif karşı hareketler de gelişmiştir. İslam düşünce ekolleri işte bu problemlere çözüm üretmek amacıyla ortaya çıkmıştır. Özellikle fıkıh, kelam, tasavvuf ve felsefe ekolleri, hem sorunların ortaya çıkışı itibarıyla hem de kavramsal içeriklerin aktarılması bakımından, oluşum süreçlerinde bu kültürel zenginlikten istifade ederek farklı çözüm yolları üretmişlerdir.

Müslümanların diğer kültürlerle karşılaşmaları neticesi hem diğer kültürlerdeki mevcut fikir hareketleriyle hem de bunlardan mülhem yeni oluşan tepkisel hareketlerle yüzleşmeleri neticesini doğurmuştur. Bu yeni durum Müslümanlar tarafından da bir gerek savunma gerekse rekabet açısından bir fikri verimliliğin ortaya konulmasına sebebiyet vermiştir.

Mecusilerin bir kısmı evren ve evrendeki oluş ve bozuluşu, ezelî kabul ettikleri iyilik ve kötülük ilkesiyle açıklamaya çalışarak bir anlamda Allah'ın birliğine karşı çıkıyordu. Dehriyye ise evrenin zamanın eseri olduğu şeklinde görüşler ileri sürüyordu. Tabiatçılar, Tanrı'yı dışlayarak evrenin sadece tabiatın bir eseri olduğu iddiasındaydılar. Hint kökenli Brahmanların (Berahime) ahiret hayatına yönelik olarak tenasüh inancını benimsiyor, peygamberliğin imkân ve gerekliliğini eleştiriyorlar ve peygamberliğin Allah'ın mutlak adaletine aykırı olduğunu ileri sürüyorlardı. Hristiyanlar ise teslis inançlarının doğru olduğunu savunuyorlardı.

Bütün bu karşı görüş ve bir anlamda meydan okumalar İslam düşüncesinin tabii reaksiyonuna ve özgün ekollerinin oluşmasına sebebiyet vermiştir.

Bunlardan Batıniliğin İslam felsefi problemlerinden sadece bir kısmına yer vermesi ve adeta kendini meşrulaştırmak için felsefi argümanlar kullanmış olmasından bahsetmekle yetindik. Yoksa Batiniliğin bir İslam felsefesi ekolü olduğu iddiasında bulunmadık.

Aynı şekilde Ebu Bekr Zekeriyya er -Razi'nin ait olduğu Tabiiyyun da felsefi açıdan oldukça zengin bir içeriğe sahip olmasına rağmen tarihsel süreçte bir devamlılığı bulunmadığından özgün bir İslam felsefesi ekolü olarak değerlendirilmemiştir. Revakiyyenin ise tabiiyyun kadar bir ağırlığı bile olmamıştır. Dehriyye gibi ona da sadece kısaca değindik.

Bu ünitede bir İslam felsefesi okulu olarak değerlendirebileceğimiz ekol sadece Meşşaîlik olmuştur. Bu ekol, sahip olduğu sistematik bütünlük, filozoflar ve eserleriyle adeta İslam düşüncesinin amiral gemisi mesabesinde olmuştur. Bu hususa kısaca değinebilmek için Kindi, Farabi, İbn Sina ve İbn Rüşd gibi düşünürlerle sadece İslam dünyası için değil bütün insanlık için pek çok katkı sunan düşünürlere kısaca yer verdik.

Bağımsız filozoflar bağlamında ise başta Gazalî olmak üzere İslam düşüncesinde önemli fikri hareketlere sebebiyet vermiş düşünürleri sizlerle paylaşmaya çalıştık.