Felsefî Ahlak ve Felsefi Ahlaka Göre İslam Ahlak Esasları
İslâm ahlâk eserlerinin temel özelliklerinden birisi, “nefs” konusuyla başlamasıdır. Nefsin kendine ait erdemleri, ilim ve marifete yönelik isteğiyle şekillenir.
Her şeyi olduğu gibi anlamak, her işi gereği gibi yapmak anlamına gelen hikmet; amelî hikmet, yani pratik felsefe veya nazarî hikmet, teorik felsefe şeklinde iki kısma ayrılır.
Ahlâkı ise; “insanların sahip oldukları bir kısım alışkanlıklardan, yükümlülüklerden ve bir takım vazifelerden bahseden bir ilim” olarak tanımlamak mümkündür.
Etik kelimesi de, ahlâk veya ahlâk felsefesi olarak karşılık bulmaktadır. Nihayetinde etik ile ahlâk felsefesi, aynı anlamları içeren iki kavramdır.
Ahlâk ilminin amacı olarak “Tıbbu’r -Ruhanî” ifadesi kullanılmıştır. Tıp bedene ait bir ilim iken, insan nefsinde ortaya çıkan çirkin ahlâk, onun hastalıkları sebebiyledir.
Ahlâk ilmi, alışkanlıklar, yükümlülükler, vazifeler ve bunların özelliklerini ifade eden bir ilimdir.
İslâm ahlâk felsefesinin kaynaklarını, Kur’ân ve hadis başta olmak üzere, Antik Yunan, İran -Sasani ve Hint felsefeleri oluşturmaktadır.
Müslüman ahlâk filozofları, telif ettikleri eserlerinde, psikoloji, din, siyaset alanlarını, ahlâktan bağımsız düşünmemişlerdir. Bu filozoflardan Fârâbî, İbn Sînâ, Gazâlî, İbn Miskeveyh, Tûsî ve Kınalızâde Ali Çelebi’nin kaleme aldığı eserler, İslâm ahlâk felsefesi külliyatını oluşturmuşlardır. Diğer taraftan modern Batı düşüncesinde Thomas Hobbes, Kant, Nietzche, George Edward Moore, Wittgenstein gibi filozoflar, ahlâk alanında eserler vermişlerdir.
Ahlâk filozofları nefsi, üç kısma ayırıp değerlendirmektedirler. Bunlar: İnsanî Nefis, Hayvanî Nefis, Nebatî (Bitkisel) Nefis. Bu nefislerin kendilerine özgü yetileri ve hareket ettirici görevleri vardır. Bitkisel nefiste üç yeti bulunmaktadır. Bunlar; gıdalanma yetisi, büyüme ve üreme özelliğidir. Hayvanî nefiste ise iki yeti vardır. Biri, faydalıları elde etmeye yarayan “arzu” (şehvet) yetisidir; diğeri zararlıları uzaklaştırmaya vesile olan “öfke” (gazap) yetisidir. Ancak insanî nefsi, hayvanî nefisten ayıran en önemli yeti, “düşünme” (nâtıka) yetisidir.
Erdem/fazilet, ifrat ve tefrit arasındaki ortadır. İki aşırı uç (ifrat ve tefrit) da yerilmiş, ortası olan erdem ise övülmüş, makbul kabul edilmiştir. Dört temel erdemi; hikmet, adalet, iffet ve cesaret oluşturmaktadır. Bu dört temel erdemlerden her birinin ifrat ve tefrit tarafları erdemsizlik olarak kabul edilmektedir. Erdemler, kötülükleri meydana getiren aşırı uçların ortası olduğunu göre, kötülükler, erdemler vasıtasıyla bilenebilir.
İnsanî mutluluğun en üst seviyesine dostların yanında ulaşılır. Başkalarının yanında en yüksek mutluluğu elde eden kimsenin, tek başına mükemmel mutluluğa ulaşması mümkün değildir. Mutlu insan, dost kazanan ve dostlarına çokça iyilikte bulunmak için gayret eden kişidir.
Bedenî tıbbın iki amacı bulunmaktadır. Birincisi, sağlığı korumak; ikincisi, hastalığı tedavi etmektir. Hastalığın tedavisinde yöntem, öncelikle “hastalığın sebep ve işaretleri nelerdir?” sorusuna cevap aranmalıdır. Sonra da teşhis ile birlikte tedavinin yöntemi belirlenir.
Tedavi edilmesi gereken âhlâkî zaaf ve hastalıkların bazılarını şöyle sıralamak mümkündür: Kendini beğenme -ucup, haset, öfke, cimrilik, aşırı ıstırap veren düşünce ve endişe açgözlülük, düşkünlük, cinsel ilişkide hazzın tercih edilmesi -aşırılık/cinsel ilişki düşkünlüğü, biriktirme/saklama ve harcama, makam ve mevkileri isteme, üzüntünün zararlarından korunmak/kurtulmak, ölüm korkusundan kurtulma , gurur -kibir -ayıp.
Modern felsefî ahlâk anlayışında, etik’in farklı çeşitleri ve üç ayrı araştırma sahası bulunmaktadır: Betimleyici etik, Normatif Etik ve Metaetik.
Çağdaş İslâm ahlâk felsefesinin önemli isimlerinden Ahmet Hamdi Akseki, ahlâkı, din ve sünnet çerçevesinde “vazife” ile ilişkilendirmektedir.
İslâm birçok hakları verdiği gibi, bunun karşılığında vazife ve yükümlülükleri de ilkesel olarak belirlemiştir. Bu vazife ve vecibeler; şahsî ve nefsî vazifeler, ailevî vazifeler, içtimaî (toplumsal) vazifeler, vatanî vazifeler ve dini (ilâhî) vazifeler olarak dört kısımda ifade edilebilir.
Son dönem İslâm ahlâkçılarımızdan Ahmed Naim, din değil de, akla dayandırılmış olan ahlâk kurallarının bir takım düşünürler için bir “ahlâk yasası” olabileceğini söylerken, bu iddianın sahiplerini kendi teorilerini yücelttikleri için eleştiriye tabi tutar.
Kur’ân ve sünnetin kaynaklık ettiği İslâm ahlâkı; psikoloji, siyaset, felsefe gibi bilimlerle içiçedir. Bu çerçevede İslâm ahlâkî gayeci ve değer bakımından mutlulukçu bir anlayışı ortaya koymaktadır.
Çağdaş ahlâk teorilerinin, tamamen dünyevîleştirilmiş bir ahlâk sistemi oluşturma çabaları da bulunmaktadır.
Kant’ın ahlâk yasası, ödevi sadece organların fiillerini güzel kullanılmasıyla sınırlandırmaktadır.
Ahmed Naim, Kant’ın ahlâk teorisiyle “halk tarafından sana yapılmasını istediğin her şeyi yap. Halk tarafından yapılmasını istemediğin hiçbir şeyle halkı rahatsız etme” hadisi arasında bir bağlantı kurmaktadır.
Nihayetinde ahlâk yasası insanlar için vardır. İnsanların, tutkuları, ihtiyaçları ve ihtirasları bulunmaktadır. Şu halde bireylerce akla uygun ve uyulmaya değer evrensel yasalar, insanların ortak tabiatına uygun bir şekilde belirlenmelidir. Evrensel ahlâk yasaları, aklî bir temele dayanmalıdır. İslâm dini, ahlâk yasasını bu zemin üzerine bina etmiştir.