Tarihsel Bir Varlık Olarak İnsan

“İnsan tarihsel bir varlıktır”, demek, tür olarak insanı diğer var olanlardan farklı kılan, onu o yapan şeyin, yani insanın özü veya doğası denilen şeyin tarihsel bir süreç içerisinde yavaş yavaş şekillendiğini beyan etmektir.

İnsanın ayırt edici özelliği, bize onun varlıktaki özel yerini verir. İnsanın varlıktaki özel yeri onun değerini oluşturur.

Tür olarak insan, değerini, tek tek insanların biribirleriyle bağlantılı olarak ortaya koyduğu bilim, sanat, din, felsefe gibi üst değerlere ve tek tek kişilerin hayata geçirdiği etik değerlere borçludur.

Tür olarak insan bu değerleri yaratabildiği için değerli bir varlıktır.

Tür olarak insanın değerini (ve aynı zamanda onun doğasını, özünü) oluşturan insansal değerleri yaratıcı kişilere borçluyuz.

Yaratıcı kişilerin değerler yaratabilmesini de sıradan insanların bireysel yaşam mücadelesi verdikleri toplu yaşama borçluyuz.

Bu anlamda olmak üzere, insan, kendi doğasını, kendi özünü kendisi yaratan tarihsel bir varlıktır, diyoruz.

İnsanı tarihsel bir varlık olarak kabul eden filozoflara örnek olarak, Nietzsche, Hegel ve Marks isimleri verilebilir.

Hegel’e göre, insan asıl gerçekliğine kendi tekliğinin dışına çıktığında, kurduğu ilişkilerde, yani ailede, toplumda ve devlette ulaşabilir. Dolayısıyla, Hegel felsefesinde, “insanın özü” veya “doğası” ile aynı anlama gelen tinin içeriği dediğimiz şey, tarih boyunca aşama aşama insanların insanlara verdiği eğitim ve/veya kültür aracılığı ile korunan, gelişen ve değişen, bir kuşaktan diğerine aktarılan, sürekli oluş hâlinde olan bir içerik veya özdür.

Nietzsche’ye göre, “insan” demek, “değerlendiren” demektir; eşyaya insana özgü anlamını veren demektir. Değerlendirmek, yaratmaktır ve “değerlendirmeyle ancak değer var olur: değerlendirme olmasaydı varlık cevizi koflaşırdı” . Değerler yaratarak var olan insan Nietzsche’ye göre, tarihsel bir varlıktır ve kendisinde geçmişi, anı ve geleceği birleştirir. Ne sadece geçmişe gömülüp kalmak, ne sadece anı yaşamak, ne de gelecek güzel günlerin hayaline kapılmak. Dünü bugüne bağlarken bu günü geleceği düşünerek yaşamak: tarihsel ve insansal olan budur.

Marx’a göre, insanı yaratan emek sürecidir. Toplumların iktisadi ilişkilere dayalı biçimlenme süreci, belirli yasalara göre işleyen doğal/tarihsel bir evrim sürecidir. Bu nedenle, insanı ve insanlık tarihini anlamak istiyorsak, toplumların ekonomik örgütleniş biçimlerinin evrimsel tarihine bakmalıyız. Bu materyalist tarih anlayışına, ya da Marx’a göre, tarihsel olarak yaratılan bir “üretici güçler, sermayeler, toplumsal karşılıklı ilişki biçimleri toplamı” bir kuşaktan diğerine, yeni kuşağın ister istemez içinde doğduğu, verili bir şey olarak aktarılır. Aktarılan bu toplam, bir taraftan yeni kuşağa kendi yaşam koşullarını dayatır, yeni kuşağa kendine özgü bir nitelik, bir kimlik ve kendini yaratma ortamı sunarken, diğer taraftan miras alınan şeyin kendisi yeni kuşak tarafından kendisinden sonra gelecek kuşağa aktarılmak üzere değişikliğe uğratılır. Kısacası, Marx ve Engels’e göre, “ortam ve koşullar insanları yarattığı kadar, insanlar da ortam ve koşulları yaratırlar”.