Bilim, İnsan ve Toplum

Dış dünyaya, nesnel gerçekliğe ve bu gerçeklikte yer alan olgulara ilişkin tarafsız gözlem ve sistematik deneye dayalı bir yetkinlik olan bilim ve bilimsel anlayışta ilk Çağdan günümüze köklü değişikliller yaşanmıştır.

Bilim nosyonu, kadim dönemle birlikte düşünüldüğünde kutsal bilim, klasik doğa düşüncesi ile birlikte düşünüldüğünde klasik bilim, 17. yüzyıl sonrasında mutlak bilim, günümüz doğa düşüncesi çerçevesinde kullanıldığında ise nisbi bilim adını alır.

17. yüzyıldan sonra “evren insan içindir” anlayışıyla bilim yapılmaya başlandığı için, insan doğayı üstündekilerle birlikte dönüştürme çabası içine girmiştir. Bu anlayışı, insan, toplum ve evren için vazgeçilemez, yararlı bir çaba olarak tanımlamıştır. Batılı düşünce geleneğinde 17. yüzyıl Bilim Devrimi ile yaşanan köklü dönüşüm sonrasında doğa mekanist, bilim determinist, felsefe ile pozitivist bir karakter kazanmıştır.

Aydınlanma ve pozitivizm çağında Newtoncu çerçeveye dayanarak gelişen mutlak bilim, gelecekteki her türden davranışın önceden belirlenebileceğini varsaymaktadır. Gerçekliğin veya doğanın ve insanın sırrını çözmenin yalnızca tek bir doğru yolu bulunduğunu, bu yolunda sadece belirli bilimsel yöntemleri kullanan bilim insanları tarafından yürünebileceğini ileri süren pozitivist-bilimci görüşler, 19. ve 20. yüzyıllarda dünyayı kana bulayan aşırı ideolojilerin elinde en uç sınırlarına ulaşmıştır. Gerçekliğin veya doğanın ve insanın sırrını çözmenin tek yolu olduğunu iddia eden pozitivist bilimci görüşler 19. y.y. ve 20. y.y. da dünyayı kana bulayan aşırı ideolojilerin elinde en uç sınırlarına ulaşması, pozitivist anlayışın eleştirilere açık hale gelmesine neden olmuştur. Yaşanan her iki dünya savaşı, küresel ısınma, ozon tabakasının delinmesi, çevre kirliliği vb. sorunlarla birlikte bilimle tekniğin sağladığı ilerlemelerden kaynaklanan kesinliğin artık tükendiği bir döneme girildiğini düşündürmüştür. Bundan dolayı da bilimde yeni bir anlayış olan çağdaş bilim anlayışını savunan bilim adamları, bilimin doğasını anlamaya çalışırken, bilimin ard alanındaki felsefi, psikolojik, sosyolojik ve metefiziksel unsurları da hesaba katma gereğini ileri sürmüşlerdir.

Duyu deneyi ile doğrulamalar arayan tutumu bilimsel bir tutum olarak görmeyerek bir kenara bırakan Karl Popper, duyu deneyiyle yanlışlamalar arayan tutumun bilimsel bir tutum olduğunu söylemek suretiyle Viyana Çevresinin bilim tasarımıyla temel karşıtlığını ortaya koyar. Popper’a göre bilimsel tutum eleştirel tutumdur. Bununla birlikte hem mantıksal pozitivistler hem de Popper’a göre, hakkında ortaya bilgi koyulacak nesne gerçek bir nesnedir. Bilimsel bilgiyi duyu deneyiyle sınanabilir olmaya indirgemek bu demektir.