İdeolojiler, İnsan ve Toplum
İnsanlık tarihi kadar eski olan siyasal tartışmalar, düşünürlerin ve de filozofların siyasal ve toplumsal hayatla ilgili problemlere, özellikle de devlet problemine ilişkin çözüm önerileriyle alakalıdır. Bu maksatla ortaya atılan çözüm önerileri, yönetim biçimlerinin sınıflandırılmasından, tanımlanmasına ve uygulanmasına, en ideal yönetim biçiminin ne olduğundan uygulanabilirlik düzeyinin tartışılmasına kadar birçok konuyu kapsamaktadır. Bunun yanı sıra, siyasal hayatla ilgili tartışmalar, siyasal rejimlere ek olarak, ideolojilerin de mücadele alanıdır. Siyasal ideolojiler, devletin kazanması gereken ideal formu belirleme iddiasındadırlar ve devlete hakim olması gereken genel politik konteksleri ifade ederler. siyasal tartışmalar, klasik dönemde, ideal devlet modellerinde Tanrısal devlet anlayışlarına uzanan mücadeleye sahne olurken, modern çağa gelindiğinde daha da genişlemiş ve bünyesinde Anarşizm, Marksizim, Liberalizm, Faşizm vb. siyasal ideolojileri çıkarmıştır.
Günümüzde, anarşizm sözcüğü, kurumsal otoriteden bağımsız biçimde yaşayan insanları tanımlamaktadır. Anarşizm, var olan düzene karşı çıkarak, mevcut düzeni yıkmaya çabalayan ya da ondan kaçmak isteyen bir öğretidir. Anarşist toplum yapısına yönelik farklı yaklaşımlara rağmem, tüm anarşistlerin, temel devrede olumsuz bir tavır içerisinde olduğu söylenebilir. Anarşizm devletin yok edilmesi ve toplumun kendi kendine ayakta kalması düşüncesine dayanır. Her şeyden öte devletin olduğu yerde özgürlükten bahsedilemeyeceği için toplum içerisinde yaşayan her bireyin öncelikli amac, devleti ortadan kaldırmak olmalıdır.
Anarşist yaklaşım, devleti, devasa bir silahlı haydut ve suç örgütü olarak tanımlanabilecek olan yapay bir yapı biçiminde değerlendirir. Devletin kaynağı ise, meşrulaştırılmış yağmadan başka birşey değildir. Dolayısıyla devletin varlığı, özgürlüğün reddi manasına gelir. Anarşizme göre doğası itibariyle iyi bir varlık olan insan, dayanışma ve işbirliğine eğilimlidir. Başka bir ifadeyle Anarşizm, insanın iyi bir öze sahip olduğu varsayımından hareket eder. İnsanın özüne duyulan bu inanca karşın devlet kötülüklerin kaynağıdır ve anarşizmin temel amacı da onu ortadan kaldırmak olmalıdır. Çünkü devlet şiddet denen kötülüğü meşru olarak kullanan yegâne kurumdur.
Çıkış noktası, "var olan" olmasına rağmen normatif bir teori olan liberalizm ise, " doğru" bir dünyanın nasıl olması gerektiğine ilişkin bir açıklama sunmaya çalışır. Bağımsız ve özgür bireylerden müteşekkil bir toplumun değerine inanan liberalizm merkezine rasyonel bireyi yerleştirmesinden ötürü bireyi öncelikli ve birincil bir değer olarak görür. Liberalizm devletin, kişisel hak ve özgürlüklerin korunması maksadına paralel olarak, sınırlandırılması gerektiği üzerinde ısrar eden bir ideolojidir. Liberalizmin öngördüğü toplum modeli ise, özgürlüklerin güvence altına alındığı bir sosyal yapıyı gerekli kılar. Bu bağlamda liberalizmin temel vurgusu, özgürlük üzerinedir. Zira liberalizmin, insan ve topluma bakışı, onun bireycilik, özgürlük, akıl, eşitlik, hoşgörü, rıza ilkesi ve sınırlı devlet modeli gibi öğelere sahip olmasıyla da alakalıdır.
Liberalizmin günümüzde iki farklı çeşidinden bahsetmek mümkündür. Bunlar ise, genel anlamda "klasik liberalizm" ve "sosyal liberalizm" dir. Klasik liberalizm geleneği, John Locke ve David Hume ile başlayan iki ana çizgi olarak 17. yüzyıldan günümüze uzanmaktadır. Günümüzde klasik liberalizmin farklı türlerinden bahsetmek mümkündür. Bunlardan biri bizatihi doğuşu ve gelişmesi itibariyle klasik liberalizm ya da neoliberalizm adını alırken, ikincisi liberteryanizm diğeri ise, anarko kapitalizm olarak adlandırılır. Bunlardan klasik liberalizm(neoliberalizm), devleti gerekli görür ve devletin savunma, güvenlik ve adalet gibi üç ana görevi olduğundan bahisle, bayındırlık hizmetlerinden sosyal güvenlik hizmetlerine kadar bazı alanlarda devlet faaliyetlerine yer verirler.Bu akımın en önemli temsilcileri, Locke, Smith, hume gibi klasik, Mises, Hayek, Friedman gibi modern filozoflardır. Buna karşın liberteryenler ise devletin varlığını kabul etmekle birlikte sadece yukarıda ifade edilen üç temel işlevi olduğunu ve bununla sınırlı olması gerektiğini düşünürler. En önemli temsilcileri arasında Nozick ve Rand sayılabilir. Anarkokapitalizm ise, buna karşın devletsiz bir toplum düzenine vurgu yapmaktadırlar ki, en önemli temsilcileri arasında Rothbard ve d. Friedman gibi düşünürler yer almaktadır. Sosyal liberalizm ise, klasik liberalizme karşı bir tepki ve aynı zamanda onu geliştirme ve sosyal bir içerik kazandırma iddiasıyla ortaya atılmıi bir liberalizm türüdür.
Muhafazakar ideolojiyle özdeşleşen düşünceler ise, doktrinel bazda ilk olarak 18. yüzyılın sonları ile 19. yüzyılın başlarında dile getirilmiş ve Fransız Devrimi sonrasında gerçekleşen büyük çaplı iktisadi ve siyasi değişimlere karşı bir tepki olarak gelişmeye başlamıştır. Dolayısıyla muhafazakarlık, eski rejime geri dönüşü savunma refleksiyle belirginlik kazanmıştır. Muhafazakarlık, liberalizm, sosyalizm ve hatta milliyetçilik gibi ideolojilerin reform ve devrime, başka bir ifadeyle yeni olana yönelik olumlu bakışlarına zıt bir şekilde, geleneksel sosyal düzenin tarafgirliğini yapmayı tercihe şayan görmüştür. Muhafazakarlığın ana temalarından birisi, muhafaza etme arzusudur. Bu arzunun hedefi ise geleneğe yöneliktir ve geleneğin belki de idrak edilememiş erdemlerinin değerini vurgularken, geçmişten bu zamana ayakta kalmayı başarmış kurumlarına karşı saygı refleksini içerir. Gelenek, muhafazakar ideoloji açısından geçmişten gelen ve birikerek olgunlaşmış olan bir deneyimin ve dolayısıyla da bilgeliğin göstergesidir. Gelenek, zamanın testinden başarıyla geçmeyi başarmıştır.