İnsan Hakları ve Sosyal Hizmet İlişkisi: Nasıl Bir Etkileşim?

Sosyal Hizmet Mesleğinde İnsan Hakları Vurgusu

Sosyal hizmet mesleğinin tanımında insan hakları kavramı olmazsa olmaz bir yerdedir. Bununla birlikte sosyal hizmetin bilgi, beceri ve değer temeli insan hakları düşüncesi üzerine temellenir. Bu nedenle sosyal hizmet, her insanın sadece insan olmasından kaynaklanan onur ve değere sahip olduğu düşüncesini benimser.

Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonunun (IFSW, 2014) tanımlamasına göre sosyal adalet, insan hakları, müşterek sorumluluk ve farklılıklara saygı sosyal hizmetin merkezindedir.

Sosyal hizmet uzmanları insan haklarının temel özgürlükler, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarıyla ayrılmaz bir bütün olduğunu ve sosyal hizmet uygulamalarının insan haklarıyla çelişmeyeceğini kabul etmektedirler. Bu nedenle insan hakları kavramı sosyal hizmet uygulamalarının motivasyon kaynağı niteliğindedir ve insan haklarına ilişkin savunuculuk rolü mesleğin temel bir rolüdür.

Karataş (2002) sosyal hizmetin, insan haklarının gerçekleştirilmesinde önemli roller üstlendiğini belirtmektedir. Hak ve özgürlüklerin tanınması ve genel düzeyde gerçekleştirilmesi sağlansa bile; yoksulun, özürlünün, işsizin bu haklardan yararlanması, ancak sosyal hizmet programları ve müdahaleleriyle olanaklıdır.

Mesleki bir etkinliğin sosyal hizmet uygulaması olarak değerlendirilebilmesi için insan değer ve onurunu gözetmesi, müracaatçıların kendi kaderini tayin, haklarını teslim etmesi ve müracaatçının içerisinde bulunduğu koşulları müracaatçının faydasına olacak şekilde değiştirmeye çalışması gerekmektedir. Bu bağlamda sosyal hizmet değer ve etiği ile uygulamalarının insan hakları ile oldukça ilintili olduğu göze çarpmaktadır.

Sosyal hizmet uzmanları esasen insan haklarına yönelik çalışmalar içinde bulunmakta ve bu nedenle sosyal hizmet uzmanlarının tamamı olmasa da büyük bir çoğunluğu insan hakları çalışanı olarak görülmektedir.

Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği (IFSW), sosyal hizmet ile insan hakları ilişkisi bağlamında şu ifadelere başvurmaktadır: “Sosyal hizmet uzmanları birey ve grupların Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve bu bildiriden yola çıkan diğer uluslararası sözleşmeler içerisinde ifade edilen temel insan haklarına saygı duyar.”

İnsan hakları olarak adlandırılan kavramsallaştırma 1948’de Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile ortaya koymuştur. Bu tarihten yaklaşık 20 yıl sonra sosyal hizmette sosyal sorunların kaynağı olarak bireylerin eksiklikleri ya da hataları yerine sosyal sistemler görülmeye başlamış ve insan hakları temelli yaklaşımlar önemli roller üstlenmeye başlamıştır. Bu bağlamda sosyal hizmet meslek örgütlerinin birtakım etik kurallar yaratma çabaları, ezilen insanlar için gerçekleştirilen çalışmalar, baskı karşıtı uygulamalar, güçlendirme yaklaşımı ve feminist yaklaşımların tümü bir biçimde birbiri ile bağlantılıdır.

Sosyal Hizmette İnsan Haklarını Önceleyen Yaklaşımlar

Baskı Karşıtı Uygulama

Sosyal hizmette baskı karşıtı yaklaşım; çeşitli kimlikler arasındaki eşit, baskıcı olmayan sosyal ilişkileri teşvik etmeyi amaçlar. Dominelli (2002)’ye göre baskı karşıtı uygulama; kimlik konusunda yerleşik gerçekliklere meydan okumayı ve toplumlarda var olan farklılıkları desteklemeyi amaçlamaktadır. Baskı karşıtı uygulama, mikro ve makro düzeylerdeki baskıları analiz eder ve baskılara karşı insan haklarını savunur. Sosyal adalet ve sosyal değişime güçlendirme ve özgürleştirici paradigmalarla destek olur. Thompson, baskı karşıtı uygulamada aşılması gereken üç temel engelden söz etmektedir. Bu engeller; birbirini etkileyen ve birbirinden beslenen kişisel, kültürel ve yapısal ön yargı faktörleridir.

Radikal Sosyal Hizmet

Sosyal hizmet mesleğinin temel yönelimlerinden bir tanesi de hiç kuşkusuz radikal yaklaşımdır. Radikal sosyal hizmet eşitlik hedeflerine ulaşmak için en etkili yol ve var olan kurumlarda büyük değişiklikler yapmak veya sosyal sorunları yok etmek için birtakım çözümleri içeren bir ideolojidir.

Yapısal Sosyal Hizmet

1970'li yılların ortalarında, Kanada’daki Carleton Üniversitesi'nde Maurice Moreau'nun önderliğinde ortaya çıkan yapısal sosyal hizmet, bireysel “sorunları” daha geniş toplumsal adaletsizlikler temelinde ele almaktadır. Yapısal sosyal hizmete göre bireylerin yaşadıkları sorunların kökeninde bireysel eksikliklerden ziyade toplumsal eşitsizlikler vardır. Yapısal sosyal hizmetin iki yönlü hedefi, sömürücü ve yabancılaşmış bir toplumsal düzenin insanlar üzerindeki olumsuz etkilerini hafifletmek ve aynı zamanda toplumu sosyal reformlar ve temel sosyal değişim yoluyla dönüştürmek için çalışmaktır.

Güçlendirme Yaklaşımı

Saleebey’e (1997) göre güçlendirme insanların keşfetme, gelişme ve kendilerinin içindeki gücü kullanmalarını olanaklı kılan yetkinleştirilmiş gelişme sürecidir. Bu süreçte; müracaatçının sorun çözme becerilerini, bireysel öz güven, potansiyel ve kapasitelerini güçlendirme, soruna ilişkin kişisel algılarında değişiklik yapma, hedeflere yönelik beceriler kazandırma ve müracaatçının kendi yaşamı üzerinde karar verme ve eylem gücünü artırmak amaçlanmaktadır. Miley ve arkadaşlarına (2004) göre güçler perspektifinin uygulaması sosyal hizmet uzmanlarının sorun durumundan meydan okumaya, patolojiden güçlere ve geçmiş zamandan gelecek yönelimine doğru üç önemli geçişi sağlaması için oldukça uygundur.

Feminist Yaklaşım

Feminist kuramların, sosyal gerçekliklerin analizinde farklı ve eşitlik temelli toplumsal cinsiyet perspektiflerini dikkate alan bir çerçeve oluşturduğu görülmektedir. Feministler, sosyal hizmet kuram ve uygulamalarını cinsiyet körü (gender blind) olarak değerlendirmiş ve kadın müracaatçıların deneyimledikleri sorunların çözümünde sosyal hizmetin toplumda var olan cinsiyet rolleri doğrultusunda hareket etmesine karşı çıkmışlardır. Böylelikle feminist sosyal hizmet, cinsiyetçiliğe meydan okuyan farklı ve yeni bir yaklaşım olarak ortaya çıkmıştır.