İnsan Haklarının Tarihi ve Gelişimi

Geçmişten günümüze insanoğlu birçok baskı, şiddet ve adaletsizlikle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Toplumların hızlı değişen doğası içinde insanların yaşamını derinden etkileyen bu mücadele, nihai süreçte insanların sadece insan oldukları düşüncesinden yola çıkılarak insan onurunun korunmasını sağlama ve bazı haklarının olması gerekliliğine yönelik kolektif bir bilinç gelişimini sağlamıştır. Gelişen bu bilinç, 20. yüzyılın en büyük başarılarından biri olan insan hakları düşüncesidir.

İnsan Haklarının Tarihsel Gelişimini Etkileyen Dinamikler

Tarihsel bir perspektifte insan hakları evrensel bir insanlık çerçevesinde, insanın değeri, insan yaşamının kutsallığı, adalet, eşitlik, merhamet, şefkat, sevgi ve çeşitli diğer erdemler ve ahlaki şartlar ile özdeşleştirilebilir. İnsan haklarının, antik çağlardan on sekizinci yüzyıla kadar olan gelişiminde birçok toplumun, kültürün ve bölgenin etkisi olduğu görülmektedir .Dinler ve eski uygarlıklar, insan onurunun anlaşılmasına çok şey katmıştır. İnsan hakları üzerine gerçekleştirilen birçok çalışma insan haklarının antik çağlardan itibaren oluştuğunu göstermektedir.

İlk Çağ Uygarlıklarında İnsan Haklarının Gelişimi

Sümerler tarafından yazının icadı, İlk Çağ'ın başlangıcı olarak kabul edilmiş ve Mezapotamya Uygarlığı'nı yaratmıştır. İlk Çağ içerisinde insan haklarının gelişiminde Mezopotamya Uygarlığı'nın yanı sıra Çin, Hint, Eski Yunan ve Roma uygarlıkları önemli katkılar sunmuşlardır. Çin Uygarlığı'nın yaklaşık dört bin yıllık tarihi içerisinde insan haklarının gelişimi içerisinde rolü özellikle imparatorların göklerin oğlu olarak nitelendirilmesi ve göklerden aldıkları vekâlet sonucu devleti halkın refahı ve mutluluğu için yönettiği ile ilişkilidir. Hint Uygarlığı içerisinde özellikle Budist Hint düşüncesinde benimsenen on hak, özgürlük ve sorumluluk ilkeleri, insan haklarının gelişimine sınırlıda olsa katkı verdiği söylenebilir. Stoiszm felsefi öğretisi insan hakları kavramıyla ilişkili olarak en eski felsefi kaynaklarından biri olarak nitelendirilebilir.İnsan haklarının gelişmesinde Eski Yunan Uygarlığı'nın önemli bir katkısı bulunmaktadır. Eski Yunan Uygarlığı içerisinde devlet bireycilik üzerine kurulmamıştır. Gezgin felsefe öğretmenler diye bilinen sofistler, insanların daha rahat, huzurlu ve mutlu yaşamaları için yeteneklerinin geliştirilmesi gerektiğini söylediler. Bu dönem içerisindeki en önemli düşünürler Sokrates, Platon ve Aristoteles olarak gösterilebilir. Roma Dönemi incelendiğinde ise Erken Roma Dönemi, bir hak kavramından yoksundu. Ancak, MS 6. yüzyılda, İmparator Justinianus, doğal bir hukuk kavramını ortaya koydu.

Orta Çağ'da İnsan Haklarının Gelişimi

İlk çağlardaki doğal hukukun pozitif hukuka dönüşümü ve hakların geliştirilmesi düşüncesi, doğal hukukun değişen yapısının bir parçası olarak gerçekleşmeye başlamıştır. Richard Tuck’a göre, hakların dili ve varlığı orta çağda ortaya çıkmaya başladı. Orta Çağ'da iki farklı etkin kuvvet olan devlet ve kilise önemli rol oynamıştır. Orta Çağ'da en önemli anlaşma, 1215 yılında İngiltere kralının yetkilerini sınırlayan Magna Carta Libertatum (Büyük Özgürlük Bildirgesi) olarak nitelendirilebilir .

Yeni Çağ'da İnsan Haklarının Gelişimi

18. yüzyıl Avrupa’da Aydınlanma Dönemi yaşanmıştır. Aydınlanma Dönemi ile birlikte toplumsal yaşam içerisinde insanın konumu ve değeri insan aklı vurgusu ile açıklanmıştır. Teknolojik gelişme ile birlikte buharlı makineler icat edilmiş ve üretim sistemi içerisinde buharlı makineler kullanılarak zaman ve maliyet değeri elde edilmiştir. İnsan hak ve özgürlükleri düşüncesine ve bu düşünce çerçevesinde eşitlik ilkesi hakkında önemli katkılar ortaya koyan düşünür Jean - Jacques Rousseau’dur. Rousseau, insanların yaptığı bu sözleşmeyi “toplum sözleşmesi” olarak ifade etmektedir. Toplum sözleşmesi fikri, insan hakları düşüncesinin Avrupa ve Amerika’da gelişmesini büyük ölçüde etkilemiştir. 1789 yılında Fransa’da kabul edilen İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesi, insan haklarının gelişimine büyük bir katkı sunmuştur.