Türklerin İslâmiyeti Kabulü

İslamiyet doğduğunda Türkler çok geniş bir coğrafyaya yayılmış bir vaziyette ve bu geniş coğrafya üzerinde farklı siyasî, sosyal, kültürel, iktisadî ve dinî inançlara sahip olarak yaşamaktaydılar.

Türklerle Araplar arasındaki ilk temasları, Cahiliye dönemine kadar götürmek mümkündür.

Türk imajı”nın meydana gelen Sâsânî -Göktürk mücadelesi esnasında Türklerin üstün gelmesine paralel olarak gelişen çok azı münferit ve çoğunluğu mübalağalı söylencelerden ibaretti.

İslâm orduları Hz. Ömer döneminde yapılan Nihâvend Savaşı (642) ile Sâsânî Devleti’ni ortadan kaldırdı. Böylece İran toprakları Müslümanlar tarafından fethedildi ve İslâm orduları ile Türk ülkeleri arasında bir engel kalmadı.

Emevîler dönemi (661- 750), Türklerin İslamiyet’i kabul sürecinin en önemli evrelerinden birisidir. Zira Emevîler dönemi, daha önce meydana gelen dolaylı ve sınırlı ilk temasların ardından, ciddi temasların yaşandığı dönemdir. Bu bakımdan Türklerin İslamiyet’i kabul süreci içerisinde bu dönemi “tanışma” dönemi olarak nitelendirmek mümkündür.

Emevîlerin uyguladığı yanlış politikalar sadece Türkler üzerinde değil, İslamiyet’le yeni tanışan bütün toplumlar üzerinde Emevîlerin şahsında İslamiyet’e karşı olumsuz bir yargı oluşmuştur.

Kuteybe bin Müslim’in Horâsân Valisi olmasıyla, İslâm fetihlerinin Hulefâ -i Râşidîn döneminden sonraki ikinci önemli dalgası yaşandı.

Kuteybe döneminde Hârezm bölgesi itaat altına alındı ve böylece sadece Horâsân değil, Mâverâü’n -nehr’de Emevî hâkimiyetine girmiş oldu.

717 senesinde Ömer bin Abdulaziz’in Halife olmasıyla Emevî politikası değişti. 720 senesine kadar sürecek olan hilâfeti döneminde İslâm dininin, Emevî devletinin geniş hudutları içinde yaşayan dil, din ve ırk bakımından farklı unsurlar arasında, özellikle de Türkler arasında yayılması ve sosyal bünyesi sağlam, kendi içinde güçlü bir İslâm toplumunun tesisi için gerekenleri yapmaya çalıştı. Fakat onun ölümünden sonra bu politika takip edilmedi.

Hz. Ömer zamanında başlayarak Kafkaslarda Hazarlar ile mücadeleler çeşitli fasılalarla devam etti. Ancak her iki taraf da birbirlerine karşı kesin bir üstünlük sağlayamadı.

Abbâsî ihtilâli, 746’da Horâsân’da başladı. Uzun ve kanlı mücadeleler sonunda 750 senesinde Emevî Devleti yıkılarak tarihe karıştı.

Abbasîler döneminde Arap ve mevâlî arasındaki fark ortadan kalktı. Hatta ihtilâli sürükleyen askerî gücün büyük kısmını oluşturan unsur olarak mevâlî, Araplara karşı üstünlük bile kazandı.

Abbasîler döneminde Türkler, İslâmiyet’i daha uygun bir ortamda tanıyıp öğrenmeye başladılar. Neticede hem Türklerin İslâmiyet’i kabulü hızlandı hem de İslâm devletinde görev alan Türklerin sayısı arttı.

Abbâsîler döneminde Türk Arap ilişkilerinin düzelmeye başladığı gösteren en önemli hadiselerden biri, ilk Abbâsî Halîfesi Seffâh zamanında 751 yılında meydana gelen Talas Savaşı’nda Türklerle Müslüman Araplar arasında yapılan ittifak idi.

Türklerin İslâmiyeti Kabulü Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 26 Özet (devamı)

Abbâsî halifeleri Türklerin İslâmiyet’i kabul etmelerine olumlu katkıda bulundular. Abbâsîlerin ikinci halifesi Cafer el -Mansur (754- 775) “ilk defa Türkleri devlet hizmetinde vazifelendirmiş" biri olarak karşımıza çıkarken, öte taraftan da oğlu Mehdî’ye mevâlîye iyi davranmasını, onların isteklerine kulak vermesini, haklarını korumasını vasiyet etmişti.

Annesi bir Türk olan Halife Mu’tasım halîfeliğinin ikinci yılında muhafız birlikleri ile beraber hilâfet merkezini 835 yılında Sâmarrâ şehrini kurarak merkezi oraya nakletti. Sâmarrâ’nın kurulmasına sebep olan Türkler burada da hususî bir muameleye nail olmuşlar.

Türklerin yoğun olarak yaşadığı Mâverâü’n- nehr ve Horâsân bölgesinde de Sâmânoğulları Devleti (874- 999) kuruldu. Mâverâü’n- nehr’in gerçek anlamda İslâmlaşması, onların döneminde gerçekleşti.

IX. yüzyıldan itibaren Türkler arasında İslâmiyet’in hızla yayılmaya başladığının en önemli göstergelerinden biri de başında Türk kökenli hanedanların bulunduğu İslâm devletlerinin ortaya çıkmış olmasıdır.

Abbâsî Devleti hizmetinde bulunan büyük emîrler tarafından Mısır’da kurulan Tolunoğulları (868- 905) ve İhşidîler (935- 969)

Azerbaycan’da kurulan Sâcoğulları (890- 929) gibi yarı müstakil siyasi teşekküller

920’li yıllarda Almış Han’ın İslâmiyet’i kabulüyle bir Türk İslâm Devleti haline gelen İtil Bulgar Devleti (700- 1237),

Karahanlılar (932- 1212), Gazneliler (962- 1083) ve

1040 yılında Horâsân’da kurulup Kaşgar’dan Anadolu’ya kadar olan geniş coğrafyayı hâkimiyet altına alan Büyük Selçuklular idi.

Bunlar Bağdâd Abbâsî Halifesinin meşruiyetini tanıdıkları gibi Hilafet merkezinin koruyuculuğu vazifesini de üstlendiler.

Her ne kadar Türkler arasında İslamlaşma XIII ve XIV. yüzyıllara kadar devam edecekse de- artık hem Türk tarihi hem de İslâm tarihi için yeni bir dönem, Müslüman Türk devletleri dönemi başlıyordu.