Türklerde İslamiyet Öncesi Dini İnançlar

Türkler, Moğolistan’dan Avrupa içlerine kadar uzanan geniş coğrafi sahada muhtelif devletler ve topluluklar hâlinde yaşamaktaydılar.

Bu kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış olan muhtelif Türk şubeleri bulundukları coğrafyaların kendilerine sunduğu imkân ve şartların; tarihi, kültürel ve medeni birikimlerinin bir neticesi olarak farklı özellikler kazanmışlardı. Bu farklılıklardan birisi de dini hayattaydı.

İslâmiyet öncesi Türk dinleri incelendiğinde akla ilk gelen Gök Tanrı inancı olmaktadır. Gök Tanrı yüklenen anlamlar itibariyle, “kudretli ve aşkın”, “yüce” ifadelerini karşılayacak bir şekilde tasavvur edilmekteydi. Bengü kelimesinin karşılığı olarak Tanrı ebedidir ve mutlak yaratıcıdır.

Gök Tanrı genel itibariyle soyut bir kavramdı onun için yapılmış tapınaklar ya da tasvir edilerek yapılan tapınılan heykeller bulunmamaktadır.

Gök Tanrı inanışında tabiat güçlerine de inanılmaktadır. Dağ, orman, ırmak gibi doğa figürleri kutsallaştırılmış, inanç sistemi içine dahil edilmiştir.

Atalar kültü olarak tanımlanan kavram Türklerin geleneksel dini içerisinde önemli bir yeri tutar. Türkler atalarına büyük bir saygı duymaktadırlar. Onlara karşı duyulan minnet, onların öldükten sonra bile iyilik ve kötülüklerinin dokunabileceği inancı vardır.

Kamlar bu inanış biçiminde önemli bir figürdür. Şaman olarak da adlandırıldığı için Türk inanç biçimine Şamanizm adı dâhi verilmektedir.

Türkler arasında daha çok Budizm’in Mahayana kolu ile Lamanizm yayılmıştır. Gök Tanrı inancı ve atalar kültü anlayışı ile hakana atfedilen kutsal özellik, Mahayana Budizm’inde insanlığın kurtarıcısı olarak inanılan Burkat Kut’a atfedilmiştir.

Çin hakimiyetinde erimemek için Budizm’i tercih etmektedirler.

Zerdüştîlik, adını M.Ö. 7 ya da 6. yüzyıllarda yaşamış olabileceği düşünülen Zerdüşt’ten alan eski İran kültürünün bir inanç sistemidir.

Horasan, Maveraünnehir ve Hazar kıyılarında Zerdüştîliği kabul eden Türklerin bulunduğu muhtelif kaynaklar bildirmektedir. Ancak bunların pek çoğu daha sonra İslâm’ı kabul etmişlerdir.

Mani dini, Mani tarafından M.Ö. 3. Yüzyılda kurulmuştur. İçerisinde pek çok dinden etkiler bulunmakta, bunlar arasında en önemlisi Hristiyanlık daha sonra Mazdaizm, Zurvanizm, Budizm ve Mezopotamya dinleri vardır.

Soyğaca yazılan Karabalasagun yazıtında Bögü Kağan’ın bu dinden etkilenmesi ve Uygurların Mani dinini kabul süreçleri detaylı bir şekilde açıklanmaktadır.

Uygurların Mani dinini Soğdlu tüccar ve misyonerleri vasıtasıyla öğrenmiş oldukları düşünülür.

Türklerin etkileşim kurduğu dinlerden birisi de Hristiyanlıktır. Hristiyanlığın varlığı Orta Asya’da 4. Yüzyıldan önce görülmemektedir.

Türkler daha çok Hristiyanlığın Doğu Kiliseleri vasıtasıyla etkileşim kurmuşlardır.

Merv’de bir Hristiyan Psikoposluğu dahi bulunmaktadır.

7 ve 8. yüzyıllarda Orta Asya’da bulunan Hristiyan eserler özellikle Karluklara aittir.

Taraz şehrinde büyük bir kilise bulunmakta olup, 893’te Müslüman fethinden sonra camiye çevrilmiştir.

Ortodoksluk inancı özellikle Doğu Avrupa’da, Balkanlarda, Anadolu’da, Rusya’da ve Sibirya’da bulunan Türkler arasında görülmektedir.

Tuna Bulgarları özellikle Bizans’ın yoğun çabası sonucu 9 ve 10. yüzyıllarda Ortodoks kilisesine tabiîyet göstermişlerdir.

Peçenekler Oğuzlar ve Hazarların baskıları sonucu Karadeniz’in kuzeyine ve Balkanlara ulaşmışlardı. Onlar arasında gönderilen misyonerler vasıtasıyla pek çok Peçenek Hristiyanlığı kabul etmişti.

Oğuzların kuzeyde yaşayan boyları olan Bizans ve Rus kaynaklarında “uz” ve “torki” boyları Bizans ve Rus baskıları altında pek çoğu Bizans’a sığınmış Türkopol adı verilen askeri kıtaları oluşturmuşlardır.

Uzların bir kısmı da Ruslara sığınarak Rusların sınır muhafızlıklarını yapmışlardır.

Moğol ve Rus baskısı altında Batı’ya göç eden Kıpçakları Hristiyanlaştırmak için Venedik ve Cenevizliler Codex Cumanicus adlı Latince Farsça Kıpçak Türkçesinde sözlük dahi çıkarmışlardır.

Musevilik ve Hazarlar adeta özdeşleşmiştir.

Hazarların etrafında baskın kültür ve dinler olan Sasanî Zerdüştîliği, Bizans Ortodoksluğu ve daha sonra Müslüman baskısı sebebiyle bu dini tercih etmelerinde etkili olduğu düşünülür.

740’lı yıllarda Hazarların Musevîliği kabul ettiği düşünülür.

Musevîliği kabul eden Hazarlar İbranî yazısını kullansalar da, Türkçeyi muhafaza etmişlerdir.