Hz. Peygamber’in Yahudi, Hristiyan ve Mecusilerle İlişkileri

Arap Yarımadası farklı din, dil, ırk ve medeniyetlere beşiklik etmiş bir coğrafyadır. İslamiyet’in geldiği sırada Arap Yarımadası’nda dinî merkez Kâbe idi. Araplar putperest olmakla birlikte Beytullah/Allah'ın evi olduğuna inandıkları Kâbe’yi Hac mevsiminde tavaf ediyorlardı. Kâbe’yi ayrıcalıklı kılan hanîf bir müslüman olan Hz. İbrâhim tarafından hem fizikî hem de manevî olarak inşa edilmiş olmasıydı. Hz. Peygamber İslamiyet’i bu kutsal mâbedin bulunduğu Mekke’de tebliğ etmeye başlamıştır.

Arap Yarımadası’nda Yahudi, Hristiyan, Mecusi ve Sâbiîler gibi farklı din mensupları da var olmuştur. Özellikle ehl-i kitap, kendi kutsal kitaplarında geleceği müjdelenen son peygamberi beklemekteydiler. Ancak beklenen peygamber olduğunu teşhis etmekle birlikte Hz. Peygamber’e ve getirdiği Kur’an-ı Kerim’e inanmadılar. Zaman zaman Hz. Peygamber’e alenen muhalefet ederek müşriklerle işbirliği yaptılar ve onun konumunu sarsarak risaletini zayıf düşürmek gayreti içinde oldular. Muhalefet, saldırı ve ihanet içerdiği takdirde Hz. Peygamber bu girişimlere misliyle mukabelede bulunmuş ve yeri gelince de cezaî müeyyideye başvurmuştur.

Hz. Peygamber, olumsuz tutumları dışında kitap ehli ile her zaman iletişim içinde olmuş ve anlaşma zeminini muhafaza etme ilkesini benimsemiştir. Her fırsatta öncelikle onları İslam’a davet etmiş, kabul etmemeleri durumunda da belli şartlarla antlaşmalar yapmıştır. İslam devletinin siyâsî hâkimiyetini kabul eden gayrimüslimler cizye vergisi ödemek koşuluyla din serbestisi kazanmışlar, can ve mallarının korunması güvencesini elde etmişlerdir.

Hz. Peygamber’in gayrimüslimlerle olan ilişkilerinin çerçevesi Kur’an-ı Kerim’in ortaya koyduğu ilkeler doğrultusunda belirlenmiştir. Hz. Peygamber’in bu konudaki uygulamaları, kısa sürede Arap Yarımadası’nda farklı din mensuplarının uyum ve anlayış içinde yaşayabilecekleri çatışmasız bir ortamın doğmasını sağlamıştır. Hz. Peygamber’in önderliğinde Müslümanlar, dinleri sebebiyle dışlanan küçük bir toplulukken, içinde doğdukları toplumu dönüştüren ve yaşadıkları coğrafyaya huzur getiren hâkim bir zümre hâline gelmişlerdir.