İslam Devletinin Teşekkülü ve Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

Resûlullah’ın 622’de Medine’ye göç etmesiyle İslam tarihinde yeni bir dönem başlamıştır. 23 yıllık peygamberlik hayatının son on yılı Medine'de geçmiştir. İslam’ın teşriî hükümleri, uygulamaya yönelik temel prensipleri Medine Dönemi'nde vazolunmuştur.

İslam öncesinde Yesrib diye anılan şehir, hicret sonrasında yeni bir siyasi ve toplumsal yapının teşekkülünden dolayı Medine olarak adlandırıldı ve İslam devletinin ilk başşehri oldu.

Mekke’den Medine'ye göç edenlere "muhacir", onlara gönüllerini ve yurtlarını açıp her türlü yardımda bulunan Medineli müslümanlara ise "ensar" adı verildi.

İlk İslam toplumunu oluşturma çerçevesinde Medine'de ilk icraat olarak Hz. Peygamber’in de bizzat çalıştığı mescitler (Mescid-i Kubâ ve Mescid-i Nebî) inşa edildi.

Akide temelli Ensar-Muhacir kardeşliği tesis edildi. Medine'nin içinde bulunduğu sosyopolitik yapı gereği Evs ve Hazrec ile müttefikleri, başka bir ifadeyle Müslümanlar, müşrikler ve Yahudiler arasında antlaşma (Medine Sözleşmesi) yapıldı.

Resûlullah, Medine'de bir yandan Allah'ın dinini tebliğ ederken diğer yandan da Müslümanların lideri olarak, saldırılarını sürdüren Kureyş ve antlaşmaları ihlal edip ihanet eden Yahudilerle bir takım antlaşmalar ve savaşlar yapmıştır.

Mekke’de tek eşli olan Allah Resûlü, Medine’ye hicretten sonra siyasi evlilikler yoluyla pek çok kişi ve kabileyle akrabalık bağı kurmuştur. Bir yandan içerde Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in kızlarıyla evlenerek dostlukları pekiştirirken diğer yandan da mücadele ettiği düşman kabilelerle akrabalık tesis ederek siyasi ilişkileri geliştirmiştir.

Medine’de peygamberlik misyonunun yanında devlet başkanlığı, kumandanlık gibi görevleri de deruhte eden Hz. Peygamber bu çerçevede, 27 defa bizzat ordunun/birliğin başında sefere çıkmış, 47 civarında da seriyye düzenlemiştir. Özellikle de hicretin ilk yıllarında Medine’nin iç ve dış güvenliğini sağlamak, istihbarat toplamak ve keşif yapmak amacıyla çok sayıda seriyye gönderildi.

Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında meydana gelen büyük savaşlardan Bedir Savaşı'nda (2/624) Müslümanlar, müşriklere karşı zafer kazandı. Uhud'da (3/625) ise emre itaatsizliğin bedeli ağır oldu, Müslümanlar 70 şehit verdi. Hendek Savaşı'nda (5/627) ise savunma savaşı yapan Müslümanlar, müşrik ve Yahudi ittifakına rağmen muzaffer oldu.

Medine’de yaşayan üç Yahudi kabilesinden Kaynukaoğulları Bedir Savaşı'ndan; Nadîroğulları ise Uhud Savaşı'ndan sonra Medine'den sürülmüşlerdir. Kurayza Yahudileri ise ihanetleri dolayısıyla Hendek Savaşı'ndan sonra ağır bir cezaya çarptırılmış, eli silah tutan erkekleri öldürülüp kadınları, çocukları ve malları ganimet olarak alınmıştır.

Mekke'ye umre için yola çıkan Resûlullah, bu yolculukta Hudeybiye'de konaklamış ve Mekke müşrikleriyle barış antlaşması imzalamıştır. Antlaşma ilk başta Müslümanların aleyhine gibi görünmüşse de İslam daveti/devleti açısından büyük fayda sağlamış, sonuçları itibarıyla da İslam tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. Hz. Peygamber’in diplomatik başarısını gösteren bu antlaşma sonrasında İslam, Arap yarımadasında tanınmış ve yayılmıştır. Resûlullah, bu sulh ortamından hareketle Arap kabile reislerine ve komşu devlet başkanlarına hem İslam’ın hem de kendinin (İslam devletinin) tanınmasına imkân sağlayan davet mektupları göndermiştir.