Habeşistan’a Hicretten Medine’ye Kadar İslam’ın Mekke Dönemi
610 yılında Hira mağarasında ilk kez vahye muhatap olarak peygamberlik ve tebliğ görevine başlayan Hz. Muhammed, üç yıl süren gizli tebliğ döneminin ardından alenen sürdürdüğü mücadelesinde Müslümanlarla birlikte, Mekkelilerin başlangıçta sözlü, ardından fiili saldırı ve eziyetlerine maruz kaldı.
Hz. Peygamber, Mekke’de İslâmiyet’e davet imkan ve şartlarının ortadan kalkması üzerine Müslümanların bir kısmının adil bir hükümdarın idaresinde bulunan Habeşistan’a hicret etmelerini tavsiye etti.
Bi’setin 5. yılında ilk Habeşistan kafilesi, ertesi sene ise ikinci Habeşistan muhacirleri bu ülkeye giderek, Mekkeli müşriklerden gelebilecek tehlikelerden bir müddet de olsa uzak olma yanında, dinlerini rahatça yaşama imkanına kavuştular.
Mekke’de gün geçtikçe İslâm’ı seçenlerin sayısında artış kaydediliyor, buna paralel olarak, Müslümanlara uygulanan şiddet artıyordu. Hz. Hamza’nın ardından Hz. Ömer’in de Müslüman oluşu başta Hz. Peygamber olmak üzere bütün Müslümanları sevindiren, cesaret veren bir gelişme oldu.
Nübüvetin 7. senesinde, Kureyş’in şiddet ve baskı halkasını daha da genişleterek Hz. Peygamber’in kabilesi Haşim oğulları ve Abdulmuttalip oğullarına kendi mahallerinde boykot uygulamaları, şehirle ve diğer insanlarla irtibatlarını kesmeleri, alış -verişi kesmeleri, dışarıdan evlenmelerine izin vermemeleri, gıda ve diğer ihtiyaçlarını karşılamalarına ambargo koymaları dayanılma ve katlanılmaz acıların üç sene boyunca trajediye dönüşmesi anlamına geliyordu.
Nübüvvet’in 10. senesi Hz. Peygamber için sevdiklerini tek tek kaybettiği Hüzün yılı oldu. O, önce amcası ve biricik hamisi Ebu Tâlib’i, bundan çok kısa bir süre sonra da sevgili hanımı Hz. Hatice’yi kaybetti. İşte büyük acıların yaşandığı bu yıl, İslam tarihi literatürüne “Hüzün Yılı” olarak geçecekti.
Mekke’de gittikçe azalan tebliğ ve yaşama imkanı, Hz. Peygamber’i yeni bir vatan arayışına itti. O, Tebliğ’ini Taif’e taşıyarak, Müslümanlara nefes aldırmak, mücadelesini buradan devam ettirmek niyetinde idi. Azadlısı Zeyd ile gittiği Taif seferinde beklemediği bir tavırla karşılaştı. Üzgün ve yorgun ve fakat ümitle Mekke’ye dönerken tek tesellisi Ninova kökenli Addas adlı kölenin İslâm’ı seçmesi oldu.
Kur’an’daki İsrâ Sûresinin ilk ayetlerinde zikredilen İsrâ ve genel kabule göre bununla eş zamanlı olarak yaşadığı Mîrac hadisesi, Hz. Peygamber’in hüzün yılı sonrası Cenâb -ı Allah tarafından eşsiz lütuf ve ikramına mazhar olması anlamına geliyordu. Aynı zamanda Hz. Peygamber’in yaşadığı İsrâ ve Mirâc tecrübesi, ilk Müslümanların moralini yükseltmesi, beş vakit namazın farz kılınması, ümmete verilen müjdeler gibi özellikleriyle inananların dinî hayatında canlılığını sürdürmektedir.
Artan şiddet ve Kureyşlilerin baskıları neticesinde Mekke’yi terk etme noktasına gelen Hz. Peygamber, Taif seferi ve hac mevsiminde şehre gelen Arap kabilelerine yapmış olduğu tebliğinden olumlu bir sonuç alamadı. Ancak nübüvvetin 12. ve 13. yıllarında Medinelilerle Mina yakınlarındaki Akabe bölgesinde yapılan müzakereler sonucunda beklediği neticeyi aldı. Cenâb -ı Allah’tan hicret için izin verilmesi ile Mekke’de yaşayan Müslümanlar, fert ya da küçük gruplar halinde gizlice Medine’ye hicret etmeye başladılar. Mekke’de kalan az sayıda Müslüman dışında tamamına yakını Medine’ye hicret ettiler.
Hz. Peygamber de yakın dostu Hz. Ebû Bekir ile birlikte hicret etmek için Mekke’yi terk ettiler. Üç gün boyunca Mekke yakınlarındaki Sevr mağarasında gizlendikten sonra, pek fazla bilinmeyen bir güzergâhı kullanarak Medine’ye ulaştılar. Önce, Kuba mevkiine inen Hz. Peygamber, daha sonra buradan ayrılarak şehrin merkezine hareket etti.