İslam Öncesi Arap Toplumu Ve Hz. Muhammed’in Peygamberliğine Kadarki Hayatı

Allah Resulü Hz. Muhammed'in (SAV) hayatının bilinmesi kadar, Kur'an-ı Kerim'in de hakkıyla anlaşılabilmesi için 'Cahiliye Dönemi' diye adlandırdığımız İslam öncesi dönemin bilinmesi gerekmektedir. Burada 'cahiliye' kelimesi, 'bilgisizlik' anlamında değil, 'Araplar'ın İslam'dan önceki dinî ve sosyal hayat telakkilerini' ve bilhassa 'şirklerini' ifade eden bir kavram olarak anlaşılmalıdır.

Araplar esas olarak Hz. İbrahim (as) ve oğlu İsmail'i (as) tanımışlar ve peygamber olarak kabul etmişlerdi. Bu yüzden tüm Hicaz bölgesi Arapları için önemli şahsiyetler olarak konumlandırılmışlar ve getirdikleri dini gelenekleri sürdürmüşlerdi. Bunların başında Mekke'ye önem ve kişilik katan Kâbe gelmekteydi. Kâbe'nin tüm Araplarca kutsal kabul edilmesi, buranın ziyaretine ve diğer taraftan da ticaret ve kültür merkezi olmasına yol açmıştı.

Coğrafi konumu itibariyle hiç cazip olmadığı için herhangi bir saldırı ve işgale uğramadan asırlarca asıl kimliğini ve konumunu korumuş, bu durum da toplumda bilhassa şiir ve efsane gibi sözlü kültür unsurlarının iyi bilinmesine ve çok güçlü bir kabile dayanışmasını sağlamıştı. Öyle ki herkes kabilesine dayanmak ve yaslanmak zorundadır ve bu dayanışmanın dışında da asla hareket etmesi beklenemez.

Toplum bir yandan İbrahim ve İsmail Peygamberler'in (as) şeriat ve gelenekleri kısmen sürdürürken, diğer yandan da zamanla bu unsurlara şirk ve putperestlik karıştırmıştır. Hatta her kabilenin, her evin ve neredeyse her şahsın putu vardı. Bir ve Yüce olan Allah'ı biliyor ve kabul ediyorlar ancak onun yanında kendilerine şefaat edeceklerine inandıkları diğer varlıklara da tapmak suretiyle, Allah'ın zat ve sıfatına eş ve eşit varlıkları kutsuyorlardı. Bunların arasında putlar kadar, melekler ve çok sayıdaki yıldızlar da vardı. Ahirete inanmayanlar ve 'zaman'a özel bir güç ve kutsiyet yükleyenler de vardı.

Çok sayıdaki bu müşrikler yanında az sayıda da olsa Yahudi ve Hristiyan da vardı. Bunların bir kısmı yabancı kökenli olup köle ve mevalidendi. Ayrıca o bölgeden olan ve toplumun dini geleneklerine karşı çıktığı için 'Hanif' diye adlandırılan birkaç kişi de vardı ki bunlar Hz. İbrahim'in (as) dininin saflığının ve doğruluğunun arayıcıları olup ne putlara taparlar, ne putlara kesilen kurbanların etinden yerler ve ne de fısk ve günaha meylederlerdi.

İşte Allah Resulü Hz. Muhammed (SAV) böyle bir ortamda doğdu ve büyüdü. Ailesi, anne ve baba itibariyle Araplarca asil ve şerefli kabul edilen bir aileden olup Resulullah'ın doğumu ve ilk çocukluk yıllarında Mekke'nin lideriydi. Dedeleri Mekke şehir ve halkına çeşitli hizmetler etmiş ve toplum içinde saygın yer edinmiş bir kişilerdi. Mekke şehri, Kâbe merkezli çeşitli görevleri üstlenmiş ailelerce yönetilir ve her aile (kabile), yönetimde ortak hakka sahiptir. Ancak bu hakkı kabilesinin gücü, nüfuzu ve zenginliği oranında kullanabilirdi.

Mekke, Rebiülevvel ayının 12’sinde (20 Nisan 571), dünyanın kaderini değiştirecek ve kıyamete kadar kendinden övgüyle söz ettirecek bir şahsın doğumuna şahit oldu. Kırk yaşında peygamberlikle görevlendirilecek Muhammed adı verilen bu bebeğin babası Abdullah, doğumundan önce ölmüştü. Araplardaki geleneğe göre doğumdan hemen sonra Beni Bekr kabilesinden Halime adlı bir kadına süt çocuğu olarak verildi ve yaklaşık olarak 5 yaşına kadar orada kaldı. 6 yaşında da annesini kaybeden Muhammed (SAV), vefatına kadar dedesinin sevgi ve himayesinde büyüdü. Mekke'nin lideri olan dedesi Abdulmuttalib, torununa özel bir ihtimam gösterir ve onu yanından ayırmazdı. Ancak iki yıl sonra vefat etmeden önce, torununu büyük oğlu ve Muhammed'in (SAV) öz amcası Ebu Talib'e emanet etti.

Amcasının yanında ve onun çocuklarıyla birlikte büyüyen Muhammed (SAV), amcasının mesleğini edindi ve genç yaştan itibaren ticaretle meşgul oldu. Bu ticareti esnasında Şam'dan Yemen'e kadar birçok yeri görüp tanıma imkânı buldu.

Ticaret hayatı esnasında onun, kabilesi ve Mekke toplumuyla münasebetleri de son derece olumlu olup kişilik ve dürüstlüğüyle tanınmış, 'Emin (güvenilir) Muhammed' anlamında 'Muhammedü'l- Emin lakabını almıştı. Herkes tarafından sevilip güvenilen bir kişi olmak, onun hem Hz. Hatice ile olan evliliğinde ve hem de Kâbe'nin tamiri esnasında Hacerü’l-Esved'in yerine konmasında belirleyici olacaktır.

Hz. Muhammed (SAV), kabilesinin bir üyesi olarak, cereyan eden birtakım olayların içinde de yer almıştır. Mesela Ficar Savaşları denen ve çocukluk ve gençlik çağlarında vuku bulan harplere iştirak ederek yaşına ve durumuna göre pozisyon almıştır. Yine daha sonraki dönemlerde hakkında övgüde bulunduğu 'Hilfu'l-Fudûl' denen ve hakkı yenenleri ve ezilenleri koruma ve kollama işini üstlenen bir cemiyette fiili olarak yer almıştır.

Hz. Peygamber'in Hz. Hatice ile olan evliliğinden 6 çocuğu olmuş, Araplardaki çok eşlilik geleneğine rağmen, Hz. Hatice ölünceye kadar, Allah Resulü başka bir kadınla evlilik yapmamıştır. Bir eş olduğu kadar, arkadaş, danışman, yardımcı ve koruyucu da olan Hz. Hatice, Allah Resulü'ne 'ilk inanan' kişi olarak da tarihe geçmiştir.

Allah Resulü Hz. Muhammed (SAV), 40 yaşlarına doğru içinde yalnızlık sevgisi ve yalnız kalma hissi duymuş ve bunu gidermek için de Mekke yakınlarındaki Nur Dağı’nda yer alan 'Hıra Mağarası'na gidip gelmeye başlamıştır. Öyle ki yanına bir miktar azık alır, o yiyecek bitinceye kadar, günlerce bu mağarada kalır, tefekkürle vaktini geçirirdi.

İşte böyle bir vakitte, yalnız başına mağarada tefekkürle meşgulken Cebrail (as) gelerek kendisine 'Peygamberlik Görevi'nin verildiğini söylediğinde, kendisi 40 yaşındaydı ve tarihler 610 yılını gösteriyordu.