Fotoğraf ve Sinemanın Toplumsal Tarihi
Fotoğrafın Tarihi
Fotoğraf sözcüğü kelimenin tam anlamıyla “ışıkla çizim” anlamına gelir.
Görselle anlatım, gerçekliği kaydetme, geçip giden anların resmedilerek kalıcı kılınması gibi talep ve çabalar tarihsel süreçte bir dizi icadın ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Phenakistoscope, doğrudan aygıtın içine bakıldığında tek kişinin görebileceği, bir diskin üzerinde hızla ardı ardına akan görsel imgelerin gösterilmesi mantığına dayanır.
Camera Lucida’nın mantığı, nesneden yansıyan ışık ışınlarının bir prizma aracılığıyla alttaki kâğıda düşürülmesi ile elde edilen görüntünün dış hatlarının aslına uygun çizilmesine dayanır.
Camera Obscura
Leonardo da Vinci’nin ilkesini tanımladığı Camera Obscura, ortam değiştirirken kırılan ışıkların, saydam maddelerden yararlanılarak toplanması ve bir yüzeye düşürülerek görüntüsünün elde edilmesi olarak tarif edilmektedir.
Fotoğrafın İcadı ve Gelişimi
İlk fotoğraf, 1826 yılında Fransız mucit Joseph Nicephore Niepce tarafından çekilmiştir.
Helyografi sözcüğü eski Yunanca Helios (güneş) ve Graphe (yazı) sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuştur ve "güneşle yazmak" anlamına gelmektedir.
Daguerreotype ile fotoğrafın pozlanma süresini birkaç dakikaya düşürmek olanaklı hâle gelmiştir. Calotype ya da talbotype, daguerreotype’den farklı olarak temaslı baskı yoluyla hızlı bir şekilde yeniden üretilebilirliği daha kolay bir hâle getirmiştir.
Fotoğraf makinesinin farklı amaçlarla kullanımı sinematografiye giden yolu açmıştır. Eadweard Muybridge’in “The Horse In Motion” (koşan at) fotoğrafları ve bunları çekerken geliştirdiği yöntem, bunlardan biridir.
Sinema Tarihi
Sinemanın Doğuşu
Sinema tarihinin ilk film gösterimi 1895 yılında Fransa’nın başkenti Paris’te Garden Cafe’de gerçekleşmiştir. Sinema tarihinin başlangıcı olarak kabul edilen bu gösterimde Auguste ve Louis Lumière kardeşlerin çektiği “Lumière Fabrikasından Çıkan İşçiler” filmi gösterilmiştir.
Méliès’in sinemaya katkısı dolaysız gerçekliğin yerine sahnelenmiş yanılsamayı, gündelik olayların yerine de uydurma olay dizilerini koymasında yatmaktadır. Méliès’in filmlerinde kamerayı hiç hareket ettirmemesi onun en büyük eksiğidir.
ABD sinemasının asıl yükselişi 1915- 1920 yılları arasında D. W. Griffith sayesinde olmuştur. Filmi tiyatrovari olmaktan kurtaran, sabit kamera çekimleri yerine kamerayı sokağa çıkararak değişik ve hareketli çekim açı ve ölçekleri kullanan, başka bir deyişle kameraya özgürlük kazandıran ve kurgunun gelişmesini sağlayarak sinemanın kendi kaynakları içinde üretim yapmasını sağlayan başta Griffith olmak üzere ABD’li yönetmenler olmuştur.
Dışavurumcu Alman Sineması
Filmlerini daha çok stüdyo ortamında, yapay ışık ve dekorlar içinde üreten Dışavurumcu sinema, işlediği konulara ilişkin derin psikanaliz çözümlemeler ve soyutlamalar yapmıştır. Dışavurumculukta gölgeli bir ışıklandırma, gerçeküstü bir dekor, yapay rol yapma ve gerçek olmayan bir dünyada gezinen kameranın aşırı üslubu dikkat çeker.
Sovyet Sineması ve Kurgu
Vertov, Kino -glaz (sine -göz) akımının kurucusu ve kuramcısıdır. Kendinden sonraki birçok gerçekçi akıma esin kaynağı olan Kino- glaz akımının manifestosunun ilk maddesi şudur: Drama halkın afyonudur.
Film yapımcısı ve kuramcısı Kuleşov, sinema tarihine geçen kurgu deneyleri ile “Kuleşov Efekti” olarak bilinen etkinin oluşmasına neden olmuştur.
Pudovkin, film sanatının temelini kurguya bağlar. Pudovkin, film için kurucu/inşa edici kurgu tanımlamasını kullanır. Ona göre film “çevirmek” kelimesi yanlış bir kullanımdır; film çevrilmez kurulur/inşa edilir.
Eisenetein, film ve kurgu üzerine düşünceleriyle sinema sanatının kuramsal tartışmaları arasında en önde gelen kuramcıdır. Eisenstein’a göre, filmin görüntüsü çok anlamlı bir kavramsal -yazıdır. Kurgu, kavramsal -yazıda olduğu gibi öğelerin toplamından değil çarpımından oluşmalıdır.
İtalyan Yeni Gerçekliği
Yeni gerçekçiler geçmiş dönemin geleneksel değerlerinden kopmayı hedef edinerek, geçmişin reddiyesi anlamında yeni bir oluşuma girdi. Bu oluşum için başta faşist dönemin sinemasında ele alınan konu ve olayların reddiyesi ve stüdyo tarzı filmlerin çekilmesinden ve Hollywood’un sinematik türünden uzaklaşılması gerekiyordu.
Fransız Yeni Dalga
Sinemada gerçekçi geleneğin en önemli kuramcılarından biri olan film eleştirmeni André Bazin, yazılarıyla Fransız Yeni Dalga akımının doğmasında ve gelişmesinde önemli bir rol üstlenmiştir. Yeni Dalga'nın yazın ve kuram bağlamında en önemli beslendiği kaynak Cahiers du Cinéma dergisidir.
Yalnızlık, yabancılaşma, yozlaşma, gençlik, toplumsal sorunlar, varoluşsal gerçeklik gibi başta Hollywood olmak üzere ana akım popüler sinemanın ele alamayacağı konuları işleyen bir akımdır. Sinemada isyankâr ve karşı duruşun sembol akımıdır.
Hollywood Sineması
Hollywood sineması günümüzün en büyük hatta tek sinema endüstrisidir. Dünya film pazarında Avrupa -ABD rekabetinde, Avrupa kanadı kültürel korumacı politikalarla birlikte kendini Hollywood sinemasından farklılaştıran anlatım tekniklerine ve yeni üretilen kavramlara başvurmuştur.
1930’lu yıllarda Hollywood’un star oyuncu mantığına dayalı stüdyo sistemi altın çağını yaşamıştır. Hollywood’un büyük şirketleri birleşerek Henry Ford’un montaj bandına benzer bir biçimde işleyen Stüdyo Sistemi oluşturularak seri üretim yapmıştır.
1950’lerde akım filmlerinin dünya film pazarında oldukça etkin bir hâl alması karşısında Hollywood sineması pahalı ve gösterişli yapımlara, özellikle tarihi filmlere yönelmiştir. Ancak bu büyük prodüksiyonlardan ekonomik olarak beklenilen gelir elde edilememiştir. Hollywood sinemasının tekrar güçlenmesi ve günümüz sinema pazarında görülen egemenliğinin başlaması ise 1970’li yılların başlarına denk gelmektedir.