Eleştirel İle tişim Kuramları : Temel Kavramlar ve Tarihsel Bir Çerçeve

İletişim kuramlarının tarihi, en genel düzeyde iki ana hat üzerinden yazılır. Bunlar, ana akım, liberal, çoğulcu ya da yönetsel olarak nitelendirilen birinci hat ve farklı alt dalları olan ve eleştirel kuramlar olarak belirtilen ikinci hattır.

Eleştirel Kuramların Ana Akım Kuramlardan Farkları

Eleştirel kuramlar ana akım yaklaşımdan yöntem, varsayım ve epistemolojik düzeylerde farklıdır.

Yöntem Düzeyindeki Farklar

Eleştirel ve ana akım kuramlar arasında, yöntem düzeyindeki temel farklılık nicel ve nitel yöntem ayrımına denk düşer. Ana akım araştırmalar, temel motivasyonları gereği nicel araştırma yöntemlerini kullanmıştır. Yönetsel araştırmalar olarak da sınıflandırılan ilk iletişim çalışmaları, belirli bir hedefe odaklanmış araçsal çalışmalardır.

Eleştirel kuramlar ise yönetsel araştırmacılardan farklı olarak ‘niçin’ sorusunu yanıtlamayı amaçlar. İletişimi, kitle iletişimi sınırlandırmasını aşan bir biçimde daha geniş toplumsal bir süreç olarak ele alır. Böylece iletişim araştırmalarının sorunu sadece etki olmaktan çıkar. Bu da araştırma yöntemlerinde nicel araştırmanın ötesinde nitel araştırmaların yapılmasını gerektirir.

Varsayım ve Epistemoloji Düzeyindeki Farklar

Ana akım yaklaşımla eleştirel kuram arasında iletişim ve medya kavramlarının tanımlanması, iletişimin ve medyanın toplumsal, ekonomik ve kültürel alanlarla ilişkisinin çözümlenme biçimi gibi noktalarda temel farklılıklar vardır. Eleştirel kuramlar analizlerini ekonomik, siyasi ve toplumsal bağlamla birlikte ve var olanı değiştirme hedefi ile yaparken ana akım kuram, görgül araştırmalarla, davranışçı, pozitivist nicel yöntembilimlere dayanarak analizlerini yapar.

Eleştirel ve ana akım yaklaşımların bir diğer farklılığı ise siyaset ve iletişim arasındaki ilişkiyi nasıl kavramsallaştırdıklarında ortaya çıkar. Eleştirel yaklaşımlar medyayı bir iletişim süreci olarak kavradığı için toplumsal formasyon içinde etkili bir sembolik üretim alanı olarak görür ve bu da medya çalışmalarının siyaset bilimi, iktisat ve sosyoloji gibi alanlarla daha yakın bir işbirliğine girmesine neden olur.

Eleştirel Kuramların Kökenleri, Kaynakları ve Temel Kavramlar

İletişim çalışmalarındaki 1970’lerde oluşan hareketlenme, iletişim alanına hâkim olan liberal çoğulcu yaklaşımı eleştiren ve Marksist bir toplum eleştirisi içinden yapılan kültürel çalışmalar ve iletişime eleştirel ekonomi - politik yaklaşım aracılığıyla olmuştur. Eleştirel yaklaşımlar, liberal çoğulcu yaklaşımın bireyi, toplumu, kültürü ve iletişimi ele alış biçiminden ve iktidar kavramsallaştırmasından radikal bir kopuşa işaret eden çalışmalardır.

Eleştirel iletişim kuramlarına düşünsel ve epistemolojik kaynak sunan Almanya, Fransa ve İngiltere gibi Avrupa ülkelerinde, davranışçı, pozitivist nicel yöntembilimlere bilinçli bir mesafe her zaman olmuştur.

Eleştirel yaklaşımlar, medyanın gücü konusunda farklı görüşleri barındıran ve bu görüşler arasındaki anlaşmazlıkları ve tartışma alanlarını da içeren ‘ekonomi politik yaklaşımlar’, ‘yapısalcı yaklaşımlar’, ‘kültürel çalışmalar’ olmak üzere üçlü bir ayrımla ele alınabilir.

Haber Analizlerinde Farklı Yaklaşımlar

Ana akım yaklaşıma göre, haber, olaya ilişkin olması ve dış dünyadaki gerçekliği ‘temsil’ etmesi bağlamında diğer metinlerden ayrılır. Kendi hayatımız dışında bir gerçeklik vardır ve bu gerçekliğin bilgisine ulaşılabilir.

Eleştirel kuramlar ise ideoloji, gerçeklik, dil ve siyaset arasındaki ilişkileri inceleyen yapısalcı ve post -yapısalcı bilgi birikiminin iletişim çalışmalarına yansıması ile haber çalışmalarında başka bir yaklaşımı ortaya çıkarmıştır.

Kültürel Çalışmaların Düşünsel Kaynakları ve Temel Kavramları

Kültürel Çalışmaların düşünsel kaynakları yapısalcı ve post -yapısalcı dil ve söylem tartışmalarıdır. Barthes, Voloşinov ve Bakhtin gibi düşünürlerin edebi metinler temelinde geliştirdikleri kuramları ve dilbilimsel birikim, Kültürel Çalışmalar yaklaşımı içinde Althusser, Gramsci gibi düşünürlerin ideoloji tartışmalarıyla buluşturulmuştur. Bourdieu ve Van Dijk gibi kuramcılar ise hem Kültürel Çalışmalar geleneğinde hem de eleştirel ekonomi politik yaklaşımda yer bulmuştur.

Althusser, kapitalist toplumsal formasyon içindeki kurumları inceler ve bu kurumları, kapitalist ilişkileri meşrulaştırmak ve yeniden üretmek için kullanılan birer araç olarak kavrayıp analiz eder.

Gramsci’nin ‘hegemonya’ kavramı ise egemenlerin kendi egemenlik alanlarını korumak ve sağlamlaştırmak için, yönetilenlerin rızasını alma bağlamında kullanılır.

Bakhtin ve Voloşinov’un, dilin çokvurgululuğu, çokanlamlılık, dil/öteki ilişkisi konusundaki görüşleri, post -yapısalcı tartışmaları derinden etkilemiştir.

Barthes ise düzanlam -yananlam, okurcul -yazarsıl metin, studium -punctum, haz-jouissance gibi karşıtlıklarla iletişim çalışmaları ile birleşmiştir.

Bourdieu’nun çalışmaları ise iletişim alanında Kültürel Çalışmalar yaklaşımı ile birlikte eleştirel ekonomi politik yaklaşım içinde de yer bulmuştur.

Kültürel Çalışmalar geleneğini etkileyen bir başka kuramcı olan Van Dijk ise ideolojiyi toplumsal bir biliş biçimi, haberi de bu ideolojinin dolaşıma girdiği bir söylem olarak ele alır.

İletişime Eleştirel Ekonomi Politik Yaklaşımın Düşünsel Kaynakları ve Temel Kavramları

Ekonomi politik, başlangıçtan itibaren, kurumsal ve teknolojik değişimlerin piyasayı nasıl şekillendirdiği, bu değişimleri kontrol eden şirketlerin ve hükûmetlerin motivasyonlarını, ekonomi ve uluslararası ticari ilişkilerin dinamiklerini, gelişme farklılıklarını ve az gelişmişliğin nedenlerini, ülkeler arasında enformasyon üretme, dağıtma ve paylaşma konusundaki eşitsizlikleri, uluslararası tekelleşmeyi çözümlemiştir. İletişime eleştirel ekonomi politik yaklaşım 4 ana tarihsel süreci inceler. Bunlar:

  • Medyanın gelişmesi
  • Şirket menzilinin genişlemesi
  • Metalaş(tır)ma
  • Devlet ve hükûmetlerin değişen rolü

Kültürel Çalışmalar Eleştirel Ekonomi Politik Tartışması

Grossberg, kültürel çalışmalara yönelik iki eleştirinin yapıldığını belirtir.

Birincisi, kültürel çalışmaların kültürel üretim kurumlarını gözden kaçıran analizler yaptığı, popüler kültüre ve popüler kültürle ilişkilendirdiği direniş pratiklerine fazlasıyla önem verdiği ve her tür muhalif rolden vazgeçtiğidir.

İkincisi ise, kültürel çalışmaların ekonomiyi göz ardı ettiği ve gerçek hayattaki gerçek iktidar, tahakküm ve baskı yapılarını anlamakta, analiz etmekte başarısız olduğudur.