Anadamar İletişim Araştırmaları I: Güçlü Etkiler
İletişim Araştırmalarında Güçlü Etkiler Dönemi
İlk iletişim araştırmaları her ne kadar 20. yüzyılın hemen başlarında disiplinlerarası bir yaklaşımla ortaya çıkmış olsa da, kimi kaynaklar 19. yüzyılda yapılan bazı çalışmaları iletişim araştırmalarının en erken dönem örnekleri olarak kabul etmektedirler. Erken dönem örnekleri takip eden ve 1900’lerin hemen başında karşılaşılan iletişimle ilgili ilk araştırmalar ağırlıkla ABD’de ortaya çıkmış ve gelişmiştir. İlk araştırmalar, erken dönem örnekler gibi henüz daha iletişim bilimi gelişmediği için siyaset bilimi, sosyoloji, psikoloji ve sosyal psikoloji gibi çeşitli bilim dallarının iletişim konulu çalışmalarına dayanmıştır.
20. yüzyılın ilk yarısında toplumbilimler içerisinde yer alan disiplinler insan davranışına etki eden unsurların neler olduğunu ve bu kapsamda kitle iletişim araçlarının insan davranışını nasıl etkilediğini fonksiyonalist bir yaklaşımla araştırmaya koyulmuşlardır.
Denis McQuail etki araştırmalarını dört döneme ayırmaktadır:
-Birinci dönem –güçlü etkiler,
-İkinci dönem –sınırlı etkiler,
-Üçüncü dönem –yeniden güçlü etkiler,
-Dördüncü dönem –etkinin müzakere edilmesi.
Güçlü etkiler dönemi, 1920’lerin başından II. Dünya Savaşının öncesine yani 1940’a kadar ki bir süreci kapsar. Bu dönemde kitle toplumu ve/veya kitle kültüründen hareketle yürütülen araştırmalarda, kitle iletişim araçlarının düşünce, kanaat ve davranışları tek yönlü ve kontrollü bir iletişim süreci olan propaganda yoluyla biçimlendirdiği kabul görmüştür.
Güçlü Etkiler Bağlamında Propaganda Amaçlı Çalışmalar
Propaganda tekniklerinin en gelişkin ve yoğun biçimde kullanımı I. ve II. Dünya Savaşı yıllarına denk gelmiştir. Düz çizgisel bir iletişim süreci olarak güçlü etkilere sahip olduğu gözlemlenen propaganda araştırmacıların ilgisini çekmiş ve sonraki yıllarda bilhassa sosyal bilimlerin propagandaya yönelik akademik ilgisi giderek artmıştır.
Anlaşılacağı üzere anadamar iletişim araştırmaları ve kuramları ile savaş dönemleri ve sonrası propaganda incelemeleri arasında güçlü bir bağ söz konusudur. Harold Lasswell, 1927 yılında yayımlanan Dünya Savaşındaki Propaganda Teknikleri (Propaganda Technique in the World War) adlı kitabında ampirik bir yöntemle I. Dünya Savaşı boyunca yürütülen kimi ülkelere ait propaganda süreçlerini çözümlemeye çalışmıştır. Modern iletişim araştırmaları Lippmann’ın 1922 yılında yayımladığı Kamuoyu (Public Opinion) adlı kitabı ile başlamıştır. Kapsamlı ve etkileyici bir çalışma olan bu kitapta Lippmann, bireyin kendi düşünce ve kavrayışları ile kitle iletişim araçlarının sunduğu düşünce ve kavrayışlar arasındaki ilişkiyi tartışmıştır.
Güçlü Etkiler Bağlamında İlk Modeller
Uyarıcı -Tepki/Sihirli Mermi/Hipodermik İğne/Şırınga Modeli
Sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan kitle toplumunda yıkıcı bir güç olarak görülen kitlenin kontrol altına alınması noktasında, özellikle de 20. yüzyılda hızla gelişen ve çeşitlenen kitle iletişim araçlarının gücü dikkate alınarak geliştirilen ilk model uyarıcı -tepki/sihirli mermi/hipodermik iğne olmuştur.
Düz çizgisel iletişim modellerinin temelini oluşturan uyarıcı -tepki modeline göre, birey -gerek yüz yüze gerekse kitle iletişim süreçlerinde - kendisine gelen her bir uyarıcıya mutlak anlamda bir tepki vermektedir. İletişimin doğrusal bir süreç olarak işlediği bu modelde, kaynak tarafından gönderilen ileti mutlak anlamda alıcıda istenilen etkiyi yaratır.
Lasswell’in Genel İletişim Modeli
Propaganda ve siyasal iletişime olan ilgisiyle bilinen Lasswell’in, 1948 yılında yazdığı bir makalede “kim, kime, hangi kanal ve nasıl bir etki ile ne söylüyor?” şeklinde formüle ettiği soru cümlesi iletişim süreçlerine bakışını belirlemiştir. Modele dönüştürüldüğünde “genel iletişim modeli” olarak anılmakta ve beş aşamadan oluşmaktadır: kaynak, ileti, araç, alıcı, etki.
Lasswell, ortaya koyduğu bu modelde etki konusunu temel unsur olarak ele alır. Etki, izleyicide iletişim sürecindeki ögeler tarafından oluşturulan, gözlenebilir ve ölçülebilir değişim olarak tanımlanır.
Shannon ve Weaver’ın Matematiksel İletişim Modeli
Shannon ve Weaver tarafından 1949 yılında geliştirilen bu modelde, kaynak ve alıcı arasında sorunsuz işlediği varsayılan ileti alışveriş sürecine ilk defa gürültü öğesi dâhil edilmektedir. Bu modele göre iletişim sürecinde yerine getirilmesi gereken beş işlevden en dikkat çekici olanı, kaynağın ilettiği gönderi ile hedefin aldığı gönderi arasında bir farkın oluşmasına neden olan gürültü faktörüdür. İletinin anlamsal boyutu yerine miktarı üzerine odaklanan model, düz çizgisel ve geribildirim unsurundan yoksun olduğu için eleştirilmiştir.
Osgood ve Schramm’ın Dairesel İletişim Modeli
Dairesel iletişim modeli, Osgood tarafından geliştirilmiş ve Schramm tarafından 1954 yılında tamamlanmıştır. Model iki yönlü olup tamamıyla dairesel ya da diğer bir ifadeyle döngüseldir. Dolayısıyla bu model iletişim süreçlerine yönelik geleneksel bakış açısının değiştiğini ve özellikle kişilerarası iletişim süreci bağlamında yeni bir anlayışın ortaya çıktığını işaret etmektedir. Çünkü dairesel iletişim modelinde ilgi, aracı işlev gören kanal yerine ilk defa iletişim sürecindeki aktörlerin davranışları üzerinde yoğunlaşmıştır.
Dance’ın Sarmal İletişim Modeli
Dance tarafından ortaya konulan sarmal iletişim modeli, dairesel iletişim modelinin geliştirilmiş bir versiyonu olarak görülmektedir. Dairesel iletişim modelinin çıkmazları olduğunu iddia eden Dance’a göre, iletişimin başladığı noktaya tam bir daire oluşturarak geri döneceği beklentisi son derece yanlıştır. Dolayısıyla, sarmal iletişim modeli dairesel iletişim modelinin yetersiz kaldığı bu durumu açıklamaktadır. Modelin diğer modellere göre en önemli özelliği ise, iletişimde bulunan bireyleri pasif değil tam aksine aktif, yaratıcı ve enformasyon depo edebilir görmesidir.