Yargı Kararlarında Kitle İletişim Özgürlüğü - I

Anayasa, basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasa'nın düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetine ve bilim ve sanat hürriyetine ilişkin maddeleri hükümlerinin uygulanacağını öngörmektedir . Kitle iletişim özgürlüğüne müdahale niteliği taşıyan sınırlamalara dair Türk hukukunda adli yargıda hukuk ve ceza mahkemelerince verilen kararlara ilişkin olarak Yargıtay, idari yargıda idare mahkemelerince verilen kararlar hakkında Danıştay, nihai denetim mercii olarak karar vermektedir. İç hukukta Anayasa ve AİHS’de yer alan bir hak veya özgürlüğün kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddialarına ilişkin bireysel başvuruları karara bağlama yetkisi ise Anayasa Mahkemesine aittir.

Yargıtay, Türk hukukunda adli yargı kolunda temyiz incelemesi yapan yüksek mahkemedir. Örneğin basın yayın yoluyla kişilik haklarının ihlal edildiği iddiasıyla hukuk mahkemesinde açılacak tazminat davası sonucunda verilecek karar, temyiz mercii olarak Yargıtayın ilgili hukuk dairesinin önüne götürülür. Keza basın yayın yolu ile işlenmiş bir suç sebebiyle yapılan yargılama sonucunda verilen kararlardan temyize tabi olanların denetimi Yargıtayın ilgili ceza dairesince yapılır.

Türk yargı mercilerinin, kararlarında nispeten yeni bir kavram sayılan “kitle iletişim özgürlüğü” yerine, geçmişten gelen alışkanlıkla basın hürriyeti/ özgürlüğü kavramını kullandıkları ve radyo ve televizyon yayınlarını da içerecek şekilde kavramı yorumladıkları görülmektedir .

Yargıtayın gerek ilgili hukuk dairesinin gerekse Hukuk Genel Kurulunun konuyla ilgili artık istikrar kazanmış içtihatlarına göre “Demokratik yaşamın gelişmesinde, ulusal birliğin sağlanmasında, kamuoyunun sağlıklı bir biçimde oluşmasında, sosyal ve siyasal ilerlemede basının çok önemli bir fonksiyonunun bulunduğu açık ve kuşkudan uzaktır.” Ancak bu işlevi sebebiyle medyaya biçilen rol, kitle iletişim araçlarının kendiliğinden sahip olduğu değerden kaynaklanmamakta, esasen halkın haber ve bilgi alma hakkına dayanmaktadır. Bunun tabii bir sonucu olarak kitle iletişim özgürlüğü, siyasi iktidarın, güç odaklarının, medya sahiplerinin değil ancak toplumun çıkarına hizmet ettiği müddetçe gayesine uygun ve anlamlı görülebilir . Medyanın bu ayrıcalıklı konumu ve hukuk düzeninin kendisine tanıdığı özgürlük, tüm özgürlükler gibi yine hukuk düzeni tarafından çizilen sınırlara tabidir.

Kitle iletişim özgürlüğü, Yargıtayın vermiş olduğu kararlarda daha ziyade, tazminat yahut cezanın gerekli olup olmadığı hususunda rol oynamaktadır. Çünkü haberin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi, fiili hukuka uygun kılmakta ve tazminatın şartlarının oluşmasını engellemektedir . Keza basının haber verme hakkı, ceza davalarında bir hukuka uygunluk sebebi (hakkın kullanılması/icrası) olduğu için failin eyleminin suç oluşturmaması sonucunu doğurmaktadır.

Yargıtay kararlarında kamuoyunun gözü önünde bulunan tanınmış kişilere ve siyasetçilere ilişkin yapılan yayınlarda, haber verme ve eleştirme hakkının sınırlarını diğer bireylere karşı daha geniş tutulduğu görülmektedir.

Danıştay, Türk yargı sisteminde idari yargı yolundaki yüksek mahkemedir. Kitle iletişim özgürlüğü bakımından Danıştay içtihatları incelendiğinde daha ziyade bir radyo veya televizyon kuruluşunun ilgili kanunda yer alan yayın hizmet ilkelerini ihlal etmesi sebebiyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından o kuruluşa uyarma, para cezası, yayın durdurma gibi bir yaptırım uygulanması üzerine ilgili yayın kuruluşunun RTÜK’ün bu işleminin iptali için idari yargıda açtığı davaların temyizi sonucu verilen kararlar karşımıza çıkmaktadır .

Danıştay çeşitli mevzuat hükümlerinde yer alan, çocukların ve gençlerin fiziksel ve ahlaki gelişmelerini olumsuz etkileyebilecek yayınlar bakımından birtakım kısıtlama öngören düzenlemeler sebebiyle açılan davalarda kategorik olarak sınırsız özgürlük veya mutlak sınırlama yetkisi anlamına gelecek tutumlardan kaçınmış, durumun gerektirdiği ölçüde sınırları belirlenmiş kısıtlayıcı düzenleme ve uygulamalara cevaz vermiştir .

Danıştay, klasik basın özgürlüğü konusunda AİHM içtihatları ile uyumlu bir şekilde özgürlük alanını geniş tutarken görsel ve işitsel basın diye nitelendirdiği radyo ve televizyon yayınları bakımından kitle iletişim özgürlüğü konusunda daha temkinli bir görünüm ortaya koymaktadır .

Kitle iletişim özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda yayının hukuka uygunluğunun denetiminde Danıştayın da Yargıtayın bu hususta verdiği kararlarla uyumlu bir içtihat geliştirdiği söylenebilir .

Kitle iletişim alanına ilişkin hükümler içeren bir kanunun iptal davası veya itiraz yoluyla Anayasaya uygunluk denetimi yapılması ya da kamu gücü tarafından örneğin basın özgürlüğünün ihlali anlamına gelecek bir müdahalede bulunulması durumunda, hakkı ihlal edilenlerce yapılacak bireysel başvurunun karara bağlanması da Anayasa Mahkemesince gerçekleştirilmektedir.

Mahkemenin düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile bunun kitle iletişim araçları vasıtasıyla gerçekleştirilmesi hususundaki değerlendirmelerinde ana hatları ile; düşünce özgürlüğünün, düşüncelerin özgürce açıklanması yanında, bunların yayılması ve öğrenilmesi özgürlüğünü de içerdiği, basın hürriyetinin düşünce ve kanaat hürriyetini tamamlayan ve onun kullanılmasını sağlayan bir özgürlük olduğu, basın özgürlüğünün, yalnız bu alanda çalışanlar yönünden değil, herkes için geçerli ve yaşamsal bir özgürlük olduğu görüşlerine yer verilmiştir.

AYM, yayıncılıkta özel radyo ve televizyonların kurulmasına imkân veren değişiklikten sonra, bu alanda tekelleşmeye karşı değerlendirmelerini içeren kararlar da vermiştir.

AYM, hak ihlali iddiasıyla yapılan bireysel başvuruların bazılarında kamuoyunda yoğun ilgi ile karşılanan kararlar vermiştir. Bunlardan biri Twitter kararı olarak bilinen Yaman Akdeniz ve diğerleri başvurusudur.